banner202

banner203

BİST
ALTIN
DOLAR
STERLİN
EURO

banner176

Sabah kalkıp kahvaltımı yaptıktan sonra bir şehir turu atmak istedim. Evden çıkıp asansörü çağırmak için paneldeki, oturduğum dairenin kat numarası olan 7 butonuna bastım. Aşağılardan sesler geliyordu ama asansör bir türlü gelmiyordu... Demek ki asansörün kapısı açık olduğu halde sohbet ediliyordu. Bulunduğum katın asansör kapısına elimdeki anahtarı vurmadım, sabırla bekledim.

Sonunda asansör kabini geldi ve bindim. İçeride bir genç vardı. Sigara dumanı yayılıyordu kabinin içine. Selam verdim, aldı mı almadı mı duyamadım.

Zemin katta inip asansörden, ardından da binadan dışarı çıktım.

Aracımın yanına varınca tampon dikkatimi çekti. Tampona bir başka araç hafiçe kendi tamponunu sürtmüş ama sürücüsü bu durumu bana bildirmeden kaçmış gitmiş... Zaten bir ayda bir kaç kez bu tür hadise oluyor ve "ben yaptım" diyen birisini henüz görmedim de duymadım da... Tabi sadece benim aracıma olmuyor bu durum...

1999 model ve 19 yıldır birlikte olduğumuz aracıma bindim, çalıştırıp site bahçesinden dışarıya çıkacaktım ki tam çıkış noktasında bir aracın sürücüsüz olarak beklediğini gördüm... Sürücüsü öylece bırakıp gitmiş, giriş-çıkış kapısının önünde... Hâlbuki önünde ve arkasında aracını rahatlıkla park edebileceği boşluklar mevcut..."Büyük ihtimalle binanın altındaki etliekmek fırınına gelmiştir, şimdi döner aracının yanına" diye beklerken aracın sahibi de geldi. Özür bile dilemeden aracını çalıştırıp çekip gitti.

Devam ettim. İleride küçük bir kavşaktan sağa döneceğim ama ana yoldan trafik sel gibi akıyordu. Yolun rahatlamasını bekledim, zira ben tali yoldaydım. Arkamdan son sürat gelen bir araç acı bir frenle durdu. Sürekli kornaya basıyordu. Bana, "yürüsene be kardeşim!" Mesajı veriyor kornasıyla... Ben, akan trafiğin müsait olmasını beklerken lastikleri cayırtatarak solladı ve akan trafiğe rağmen içine daldı. Yanımdan geçerken bana bakışı adeta, "senin canını alırım" şiddetindeydi...

Yol tenhalaşınca ben de devam ettim... Az ileride büyük bir döner kavşak vardı. Kavşağa giriş levhasında "kavşakta dönen araca yol ver" şeklinde yazılı olan bir de levha koymuşlar.  Ayrıca işaret levhasıyla da bu ikazı pekiştirmişler.

Sola yanaşıp müsait olan en kısa mesafeden kavşağa girmek için bekliyordum. Sağımdan geçen araçlar öncelik kendilerinde olmadığı halde süratle kavşağa dalıp, kavşak içinde seyreden araçların önünü kesiyorlardı. Müsait bir zaman bulup kavşağa ben de girdim. Bu defa benim aracım öncelikli olarak seyretmesi gerekirken yine kavşağa yan yollardan girenler, benim kavşağa girerken gösterdiğim nezaketi ve kurallara uyma gayretimi onlar ne bana ne de trafiğe göstermiyorlardı.

Kavşaktan zar zor çıkıp devam ettim yoluma. Trafik ışığı bana yeşil yandığı halde yaya yolundan geçen yayalar düşman gibi bakıyorlar. Onlar her haliklarda o yoldan kendilerinin öncelikli olarak geçmeleri gerektiğini düşünüyorlar. Işık mışık hak getire. "Hem kel hem hodul" sözünün tam karşılığı olan durumun verdiği güvenle de çok yavaş ilerliyorlar.

Az ileri de ışıksız yaya geçidi var. Bir amca zar zor ilerliyor yaya yolundan. Duracağım ama arkamdaki araçlar ejderha gibi üzerime geliyorlar. Durmasam yayaya çarpacağım, dursam arkamdaki araçlar bana çarpacaklar. Zira iki kez bu durumu yaşamış ve tecrübe sahibi olmuştum. Durmamla birlikte arkamdaki araç acı bir frenle birlikte arabama çarpıyor ve tecrübemi test etmiş oluyorum böylece. İniyoruz ikimiz de... Ben ona "kardeş neden o derece süratlisin? Bak yaya geçidinde yayalar var" diye soracak oluyorum ama o suç bastırıyor, "niçin ani bir duruş yaptığımı?" soruyor bağıra çağıra... Trafik sıkışıyor tabi. Korna sesleri neredeyse kulakları sağır edecek. "Çeksenize kardeşim aracınızı, işimiz var gücümüz var, sizi mi bekleyeceğiz?" Bereket versin tamponlarda bir sıkıntı yok, aracıma binip devam ettim yoluma.

Çarşıya varıncaya kadar kaç korna sesi duydum arkamdaki araçlardan, kaç kişi sırf kurallara uyduğum için bana kızdı hatırlamıyorum.

Derken her zaman aracımı park ettiğim park alanına geldim. Bir tane boş park yeri gördüm ama önümdeki bir araç geri vites lambalarını yakmış ve belli ki oraya girecek. Ben de arkasında durup onun girmesini bekledim. Benim ondan önce oraya gireceğimi zanneden sürücü aracını durdurup aşağıya indi. "Beyefendi sen askerde jandarma mıydın?" dedi sert bir ses tonuyla... Ben de kafamı açık olan camdan dışarıya uzatıp "Yo, ben havacıydım." dedim. "Ne bileyim, benim girmek için senden önce hamle yaptığım park yerine girecektin de..." dedi. “Yo, sana öyle geldi. Benim arabayı helikopter sandın galiba. Üzerinden uçacak halim yok, senin park yerine girmeni ve yolu açmanı bekliyorum ileriye geçmek için." deyince bilmem anladığından bilmem anlamadığından aracına binip park yerine girdi. Yol boşalınca ben de devam ettim. İleride bir yer bulup aracımı park ettim ve yoluma yaya olarak devam ettim.

Işıklı bir yaya geçidine geldim. Yayalara kırmızı yandığı halde onlarca kişi yola dalıp geçiş yapıyorlardı... Orada trafik polisi de vardı. Bu durum umurunda bile değildi ama... Ben ise neredeyse tek başıma yayalara yeşilin yanmasını bekliyordum.

"Trafik polisini dahi hiçe sayıp insanlar kırmızı ışıkta geçiyorlar." diye söylendim. Bunu duyan trafik polisi "Ne demek istedin beyefendi sen?" diye sordu sert bir ifade ile.

Ben de ona dönüp, "Memur bey muhatap siz değilsiniz ki muhatabım kırmızı ışıkta geçenlerdi, neden siz üzerinize alındınız?" dedim ve polis öylece kalakaldı, bu çıkışı beklemiyordu herhalde... Ama ne yalan söyleyeyim aslında muhatabım aynı zamanda kendisiydi de... Kırmızı da geçenlere değil de ısrarla kurallara uyup yeşil ışıkta bekleyen bana laf etmesi manidardı.

Bu arada yayalara yeşil ışık yanmıştı ve bir ben bir de yaya geçidine yeni gelen arkadaş yeşil ışıkta karşıya geçtik.

Zaman zaman ben karşıya geçmek için tek başıma yeşil ışığı beklerken kırmızıda geçenler tarafından "salak mı ne? Gelen araba falan yok, bu ise hâlâ bekliyor?" diye düşündüklerini de çok iyi biliyordum.

Kırmızı ışıkta geçen babalar var analar var, ellerinden tutup koşarak karşıya geçirdikleri çocuklar var... Haydi, kendileri belli bir yaşa gelmişler onlar zamanında bu işlerin düzene gireceği yok da o çocukların ve toplumun gelecekteki 70-80 yılını da heder edip, toplum düzeninin sağlıklı olarak kurulmasını yanlış eğittikleri çocukları sebebiyle 80 yıl ileriye götürecek eylemler olduğunun nereden farkında olsunlar?

Devam ettim. Yolun sağ kenarında ilerliyorum. Arkamda sürekli korna sesleri... Her gelen dolmuş şoförü "ben geldim gel götüreyim seni de!" dercesine kornalarını çalıştırıyorlar. Her korna sesinde irkilip ardıma bakıyorum.

Biraz ileride engelli aracıyla yol kenarına bırakılan otomobillerin arasından yola iniş yeri arayan bir arkadaşı görüyorum. Araçların arasından yaya zor geçiyor, o arkadaş engelli aracıyla nasıl geçecek?" diye söyleniyorum.

Ve nihayet, bir iş merkezine giriyorum. En üst kata çıkmak için zemin kattan çağrı yapıyorum. Asansör gelmiyor. Tekrar basıyorum çağrı butonuna ikaz veriyor. "Asansör arızalı"

Bugünkü hikâyem, iki asansör arasında böylece son buluyor.

 

Yorumlar
Adınız
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.