Neler var neler…
Âlemler içre âlemler, haller içinde haller olur da hikâyeler içinde hikâyeler olmaz mı?
Bin Bir Gece Masalları koskoca bir masal zincirinin esrarengiz halkalarından oluşmuyor mu?
Efendim, masal tekerlemelerindeki gibi sözü uzatmaya hiç gerek yok. Bugün Rus edebiyatı denilince akla gelen ilk isim olan ‘Suç ve Ceza’ romanıyla meşhur Dostoyevski’nin Karamazof Kardeşler romanı içinde yer alan ‘Büyük Engizisyoncu’ adlı bir hikâyeden bahsedeceğim.
Karamazov Kardeşler, Rus yazar Dostoyevski'nin romanıdır. Dostoyevski'nin hayatının zirve romanı olarak bilinir. Dostoyevski, oldukça ağır bir dili olan roman için iki yıla yakın zaman harcamış ve 1880 yılının sonlarına doğru bitirmiştir.
Günün birinde ‘uydurulmuş dinlerin ruhbanları, kardinalleri tam olarak ne yapmışlardır?’ diye bir soru belirirse beynimizin bir yerinde usta romancının KaramazofKardeşler’ de müstakil bir bölüm gibi kurgulanan Büyük EngizisyoncuHikâyesini okumak birçok yönden aydınlatıcı olabilir.
Batı felsefesinde, edebiyatında rastladığımız, nihayet Nietzsche’nin çalışmaları özellikle Batı medeniyet değerlerinin ve onun Hristiyan temellerinin sorgulanmasıyla zirvelere taşınan ‘Tanrı’yı öldürmek’ deyiminin köklerini buluruz söz konusu hikâyede.
Ortanca kardeş İvan’ın, küçük kardeşi Alyoşa'ya yazdığı bir hikâyedir bu. Bu hikâyede olay 16. yüzyılda Sevilla'da geçer. Bölgenin kardinali ve bir Cizvit rahibi olduğunu anladığımız Büyük Engizisyoncu, acımasız yargı kararlarıyla insanları ad majoremgloriamDei (tanrının yüce buyruğu uyarınca) meydanlarda yakarak kilisenin iktidarını sarsılmaz kılmaktadır. Böyle bir ortamda İsa Mesih dünyaya döner. Sessizce, belli etmeden dünyaya geldiyse de halk onu tanır ve dizginlenemez bir akışla ona yönelir. İsa da mucizeler gerçekleştirerek yürür, kör bir adamın görmesini sağlar, yedi yaşında ölmüş bir kız çocuğunu diriltir. Bir gün önce meydanda yüz kişiyi yakmış olan Büyük Engizisyoncu bu olanları gözler ve muhafızlarına İsa'yı yakalamalarını emreder. Halk sessizce Kardinal'in önünden geri çekilir.
Akşam zindanda İsa'yı ziyaret eden kardinal "Sen gerçekten o musun" diye sorar ve cevabı beklemeden ekler, "Sus cevap verme, zamanında söylemiş olduklarına en ufak bir şey eklemeye hakkın yok". Devamında, zamanında İsa'nın vaaz ettiklerini kullanarak halkı aldattıklarını ve böylece bir hükümranlık kurulduğunu ifade eder ve sorar: "Neden gelip düzenimizi bozuyorsun? On beş asır boyunca senin çıkardığın hürriyet belasıyla uğraştık. Ama sonunda onu senin adına nihayete erdirdik.
Şeytanın İsa'ya teklif ettiği şeyleri hatırlatır Büyük Engizisyoncu ki bunlardan biri şudur: "Çölde etrafındaki bütün taşları ekmeğe çevir ve insanlara götür". Ama İsa bunu reddeder. "Yalnız ekmekle yaşanmaz" der, ekmek pahasına satın alınan itaatin değersiz olduğunu düşünür. Büyük Engisizyoncu der ki, "Oysaki insanlara elinde ekmeklerle gitseydin, bütün insanlık sana minnettar ve itaatkâr bir sürü olarak peşinden gelecekti; ama aynı zamanda gün gelip onlara ekmeklerini vermekten vazgeçeceksin diye de tir tir titreyen bir sürü olacaktır bu. Sen bunu reddettin, ama sırf o basit ekmek uğruna yeryüzünün ruhu ayağa kalkacak, seninle kavga edecek, seni yenecek ve herkes de onun peşinden gidecek. Ve bir gün, biz gelip onlara ekmek vereceğiz ve bunu senin adına yaptığımız yalanını söyleyeceğiz. Eninde sonunda hürriyetlerini kendi elleriyle ayaklarımızın dibine bırakarak şöyle diyecekler: Kulunuz köleniz olalım, yeter ki bir lokma ekmek verin". Ve şöyle bitirir. "Tekrar ediyorum bu sürünün bize nasıl itaat ettiğini yarından tezi yok göreceksin. İşlerimizi karıştırmaya geldiğin için yakacağım seni. Onlar da ilk işaretimle ocağı beslemeye koşacaklar".
Dini siyasete alet etmek budur. Siyasal Hristiyanlığın da, siyasal siyasal Yahudiliğin de ideolojisi budur. Bu ideoloji romanda en uç şekliyle ifade edilmiştir. Din adını kullanan muktedirlerin düzeni bozulmasın diye, gerekirse o dini kuran peygamberin meydanda yakılabileceği şeklinde ortaya konmuştur.
Vakıa şu ki insanlar Hem Mehdi’nin geleceğine, yeryüzünde bozulan düzeni yeniden asli hüviyetine kavuşturacağına inanmışlar hem de Büyük Engizisyoncuhikâyesindeki kurguda olduğu gibi geldiği zaman da yeryüzü saltanatlarının ellerinden gideceği korkusuyla yakalayıp zindana atmışlardır.
Şimdi bakalım, Musevilik’ten ne kalmıştır geriye? İsrail denen terör devletinde eğitim kademelerinin hepsinde Tevrat’ın müfredattaki payı çok büyük olduğu halde Hz. Musa’nın getirdiği on emirden sadece ‘Öldürmeyeceksin!’ilkesi hayata taşınabilseydi o kadar ölüm- zulüm reva görülebilir miydi kendi yurdunda her şeyden mahrum bırakılan Filistin halkına?
Yetmiş iki millete bir göz ile bakmayan
Halka müderris olsa hakikatte asidir
Selamların en güzeliyle…
Hacı Halim Kartal/ 23 Ocak 2024