Sağlıklı olabilmenin en önemli yolunun dengeli beslenmekten geçtiğini duyarız zaman zaman konusunda uzman kişilerden.
Doğrudur…
Genellikle çok dikkatli davranamadığımız bugün ya obezite ve buna bağlı sorunlar artmış yahut diyabet gibi, tansiyon gibi, kalp-damar hastalıkları gibi sebeplerle sağlık kurumlarına daha sık gider olmuşuz.
Yememizde içmemizde her türlü ilişkilerimizde ve davranışlarımızda ölçüyü, ayarı, mesafeyi, edebi, inceliği göz ardı ettiğimiz durumlarda da başımız pek esen olmuyor.
Huzur da mutluluk da bu dengede, dengede kalabilmekte…
Bugün arşivimdeki yazılardan birinde bulduğum (04 Şubat 2013)‘İki Damla Yağ’ adlı hikâyeyi bir kez daha okuduğumda onu‘mutluluk dengesi’ diye duygulanarak okudum, bir kez de bu adla bu bakışla okunsun istedim:
“İki damla yağ” da ne ki?
“İki damla yağ” sorumluluk bilinci mi, Allah’ın arzında onun kullarına bahşettiği sonsuz nimetlerden yararlanarak yaşayan insanların mülkün asıl sahibine teşekkür etmeyi hiçbir zaman unutmamaları mı? Belki hepsi. Doğrusu sizin kararınız en iyisi.
Bana bunları düşündüren R. Sibel Yolak’ın Yaşama Sanatı” adlı eserinde rastladığım bir hikâye oldu. Yazar bu hikâyeyi Simyacı adlı eseriyle dünyanın tanıdığı Brezilyalı yazar PauloCoelho’dan almış. Nereden nakledilirse edilsin bir düşüncenin, bir duygunun anlatımı bazen bir hikâye ile daha etkili, daha kalıcı olabiliyor. Bu nedenle kültürümüzde bu anlatım tekniği çok iyi kullanılmıştır. Mesela Hz. Mevlana’nın Mesnevi’sinde bu tarz hikâyelerin birbirinden güzel örnekleri vardır.
Mutluluğun Gizi adlı bu hikâye aslında şimdiye kadar okuduğumuz veya dinlediğimiz klasik öykülerden pek farklı değil. Mesajı da benzer hikâyelerde olduğu gibi sonunda…
Mutluğun Gizi
“Bir tüccar Mutluluğun Giz’ini öğrenmesi için oğlunu insanların en bilgesinin yanına yollamış. Delikanlı bir çölde kırk gün yürüdükten sonra bir tepenin üzerinde bulunan güzel bir saraya varmış. Söz konusu bilge burada yaşıyormuş.
Bir ermişle karşılaşmayı bekleyen kahramanımız girdiği salonda ilginç bir manzarayla karşılaşmış: Tüccarlar girip çıkıyor, insanlar bir köşede sohbet ediyor, bir orkestra tatlı ezgiler çalıyormuş; ortada ise dünyanın dört bir yanından getirilmiş leziz yiyeceklerle dolu bir masa varmış.
Bilge sarayda bu insanlarla konuşuyormuş ve delikanlı sırasının gelmesi için saatlerce beklemek zorunda kalmış.
Bilge delikanlının ziyaret nedenini dikkatle dinlemiş; ama Mutluluğun Giz’ini açıklayacak zamanı olmadığını söyleyerek gidip sarayda dolaşmasını, kendisini iki saat sonra görmeye gelmesini salık vermiş. “Ama sizden bir ricada bulunacağım” diyen bilge delikanlının eline bir kaşık vererek bu kaşığa iki damla sıvı yağ koyduktan sonra şu uyarıyı yapmış: “ Sarayı dolaşırken bu kaşığı elinizde tutacak ve yağı dökmeyeceksiniz.”
Delikanlı sarayın merdivenlerini inip çıkmaya başlamış, gözünü kaşıktan hiç ayırmıyormuş. İki saat sonra bilgenin huzuruna çıkmış.
“Güzel!”demiş bilge ve eklemiş:“Peki, yemek salonundaki acem halılarını gördün mü?
“Bahçıvanbaşı’nın meydana getirmek için on yıl emek verdiği bahçeyi gezdin mi?”
“Kütüphanedeki göz alıcı parşömenleri fark ettiniz mi?
…
Utanan delikanlı hiçbir şey görmediğini itiraf etmek zorunda kalmış. Çünkü bilgenin kendisine verdiği iki damla yağı dökmemeye çabalamış, başka bir şeye dikkat edememiş. Bunun üzerine bilge “Öyleyse git, evrenimin harikalarını tanı!” demiş ve nedenini şu sözlerle açıklamış: “Oturduğu evi tanımadan bir insana güvenemezsin.”
İçi rahatlayan delikanlı kaşığı alıp sarayı gezmeye çıkmış. Bu defa duvarlara asılmış, tavanları süsleyen sanat eserlerine dikkat ediyormuş. Sonra bahçeleri, çevredeki dağları,, çiçeklerin güzelliğini, bulundukları yere yakışan sanat eserlerindeki zarafeti görmüş. Bilgenin yanına dönünce de gördüklerini bütün ayrıntılarıyla anlatmış.
“Peki, sana emanet ettiğim iki damla yağ nerede?” diye sormuş bilge. Kaşığa bakan delikanlı iki damla yağın çoktan dökülmüş olduğunu görmüş.
Bunun üzerine bilgeler bilgesi demiş ki: “Delikanlı, sana verebileceğim tek bir öğüdüm var: Mutluluğun Giz’i dünyanın bütün harikalarını görmektir; ama kaşıktaki iki damla yağı unutmadan.”
Aynı konuyu anlatan pek çok hikâye okumuş ya da dinlemiş olabiliriz. Taşıdığı mesaj bakımından bana oldukça güzel ve etkileyici geldi.
İnsanı fıtratına uygun davranmaya çağırıyor.
Fıtrat özümüze doğuştan yerleştirilmiş olan iyi, güzel ve doğru olanı yapma potansiyeli.
Rahman Allah’ın kullarının asla unutmamalarını istediği biricik hakikat bu olsa gerek.
Selamların en güzeliyle…