BATI'YLA HESAPLAŞMAK
“Biz Batı’yla er geç hesaplaşmak zorundayız” demişti Kemal Tahir Yol Ayrımı romanında.
Batı’yla yaşadığımız problemlerde büyük artışlar olduğunu görüyoruz. Huzursuzluk hatta yer yer yükselen tansiyona bağlı gerilim gazetelere “Doğu Akdeniz’de sular ısınıyor!”, “Ege’de Yunan tahriklerinin ardı arkası kesilmiyor.”, “Oruç Reis’e Türk Donanması koruma sağlıyor.” “Yunanlılar adaları Lozan’a aykırı şekilde silahlandırıyor.”, “Amerikalılar, Dedeağaç’ta”, “Fransız uçakları Güney Kıbrıs’ta”vb. manşetlerle konu oluyor. Bu durum, Kurtuluş Savaşı’mızın ardından Türkiye Cumhuriyeti’ni ilan ederekönemli bir kazanım elde ettiğimizi; lakin İslam düşmanı sömürgeci Batı ile hesabımızın kapanmadığının emareleri gibi görünüyor.
Bu arada ‘Münhasır Ekonomik Bölge’, ‘Kıta sahanlığı’ gibi kavramlarla Yunanlılara ait bazı adaların Türkiye’ye ve Yunanistan’a uzaklıklarını filan öğrendik. Mesela Antalya’nın Kaş ilçesine uzaklığı sadece iki kilometre olan Meis adasının ait olduğu ülkeye uzaklığı 580 kilometreymiş. Yunan iddialarına göre Ege ve Akdeniz’de bırakın balık tutmayı ayaklarımızı suya sokmamızın bile mümkün olmadığı bu alanlarda hücumbotlar, firkateynler, helikopterler cirit atıyor. En uzun kıyılara sahibiz; ama Batılı akla göre bizim denizlerle bir işimiz olmamalı!
Gün geçti, devran döndü, köprülerin altından çok sular geçti. Türkiye Cumhuriyeti kuruluşundan yaklaşık bir asır sonra büyük bir özgüvenle denizlerdeki haklarının peşine düşerek üstelik Barbaros gibi Piri Reis gibi adlar taşıyan gemileriyle arz-ı endam edince nasırlarına basılmış gibi fırlayıveriyorlar pusularından.
Onlara göre iş buralara kadar gelmemeliydi. Öyle ya ayaklarına vurulan prangalarından kurtulmak için yaptığı her hamlede gün olup başbakanı asılan, içimizdeki devşirmelerine yaptırdıkları darbelerle on yılda bir balans ayarı verilen; askeri, ekonomik, siyasi, kültürel müdahalelerle bir türlü kendisi olmasına geçit verilmeyen bir ülke tarihi kodlarına dönmek için büyük bir ivme yakalıyor. Olacak şey mi?!
Seydişehirhaber’de iki buçuk yıl önce 18 Şubat 2018’de çıkan ‘Kemal Tahir’in Kehaneti’ başlıklı yazımı hatırladım bu sabah. Ege ve Akdeniz’de tansiyonun iyice arttığı bugünlerde yazarın ‘hesaplaşma’ kelimesi etrafında söyledikleri harareti artan gündemle öylesine örtüşüyor ki bize durumu güncellemek kalıyor.
Cumhuriyet Dönemi Edebiyatı’mızın zirve romancılarından Kemal Tahir şüphesiz kâhin filan değildi. Sadece milletimizin tarih içinde yaşadığı badireleri çok iyi okuma becerisi kazanmış, muhakemesi güçlü, milli duyguları ve duyarlılığı olan bir aydındı.
Ünlü yazarımızı anmama sebep, ülkemizin 20 Ocak’ta başlattığı Zeytin Dalı Harekâtı üzerine terör örgütlerine desteğini, ordular donacak silah verip üstüne de bütçesinden ayırdıkları payı beş yüz elli milyon dolara çıkardığını duyuran ABD ve topyekûn Batı ile ilişkilerimizin geldiği yeri bir gazetemizin manşetten duyuruş biçimiydi. Gazete bu durumu “ ABD İle Yol Ayrımı” şeklinde vermişti. Bir anda kendimi yıllar önce zevkle okuduğum eserin unutamadığım satırlarında buldum.
Yol Ayrımı romanı, Kemal Tahir’in Cumhuriyet’in ilanının ardından Lozan’ın kabul edilmesiyle devrimlerin uygulamaya konulduğu, çok partili hayata geçiş sancılarının yaşandığı 1930’lu yılların Türkiye’sini anlatanönemli eserlerinden biridir. Eserin benim için en ilginç tarafı roman kahramanı Doktor Münir’in Batı’yla er-geç hesaplaşacağımızdan söz ettiği cümlelerdir. Yazara göre Osmanlı’nın mirası alelacele tasfiye edilirken çok büyük yanlışlar yapılmıştır:
“Demek, dört milyon küsur kilometre karelik bir imparatorluğun yedi yüz yıllık hesapları tasfiye edildi beş ay içinde. Buna tasfiye denmez, mirası reddettik.”
“Kurtuluş iki türlü olur:
Ya bütün haklarını en son zerresine kadar koruyarak kurtulursun ki gerçek kurtuluş budur. Ya da haklarından birçoklarını vererek kurtulursun! Bu da kurtuluştur ama öyle pek öğünülecek, kasınılacak çeşitten sayılmaz. Hele rejim değişmelerinin tarihsel haklardan vazgeçmekle hiçbir ilintisi olamaz. Sözgelimi, Bolşevikler, Çarlık İmparatorluğu`na pekâlâ sahip çıktılar. Nitekim Fransa cumhuriyetçileri de kendilerinden önce, çeşitli krallarının kurmuş oldukları imparatorluğu rejim değiştirdik bahanesiyle hiç kimseye bağışlamadılar. Dünyada çok az milletin eline geçmiştir bizimki kadar büyük tarih birikimi... Eğer her millet ilk zorlukta, yüzyıllar boyu biriktirdiği haklarını kaldırıp atarsa, dünyada tarih diye bir şey kalmaz.”
Rahat bırakılacağımızı sanmak en büyük gafletti. Nitekim çok geçmeden ülkemizin başına musallat edilen PKK terörüyle tanıştık, kırk yıldır damücadele ediyoruz. Bu mücadelede hesapsız kayıplarımız oldu; çoğu hayatlarının baharında on binlerce insanımız canlarından oldu, refahımız için harcanacak kaynaklarımız heder edildi. Milletimizi birbirine kırdırarak takatini kesmeyi ve ülkemizi parçalamayı hedefleyen sayısız plan devreye sokuldu.
İşte sanki o günleri yaşıyoruz ülkemizin istikrarını ve dolayısıyla bekasını ilgilendiren ağır darbelerin ardından. Güney sınırlarımız boyunca bir terör devletinin kurdurulma gayretlerinin artmasıyla iş nihayet o geç kalmış hesaplaşmaya gelip dayandığını ilan ediyor. Fırat Kalkanı’nın ardından mecbur kaldığımız Zeytin Dalı Harekâtı’nı başkaları takip edecek.
Kemal Tahir müthiş bir öngörüyle 1971’de bahsetmişti bu hesaplaşmadan:
“Biz Batıyla er geç hesaplaşmak zorundayız. Bunu gerçekten yapmadıkça batıya hizmet teklif etmekle belayı başımızdan defleyemeyiz...”
Cumhuriyetimizin ilanının yüzüncü yılına yaklaşırken ABD’nin başını çektiği Batı ile gerçekten bir yol ayrımına geldiğimizi görüyorum.
Cumhurbaşkanımız tarafından dile getirilen “Kendi göbeğimizi kendimiz keseriz.” , “Onlar yoluna biz yolumuza…”gibi sözleri son zamanlarda daha sık duymaya başladık.
Yol Ayrımı romanının kahramanı Doktor Münir, tartıştığı gazeteci Murat’a söylediği “Yol ayrımına yolu olan gelir, hani bizim yolumuz?” sözlerle umutsuzluğunu ifade ediyordu; lakin şimdi durumumuz çok şükür eskisi gibi değil. Düştüğü yerden kendi gayretiyle kalkacağına inandıkça, kendine güven duygusu kazanan ve gittiği istikametin neresi olduğunu bilen bir milletin cümle haksızlıklara dur diyebilen sesi yükseliyor şimdi.
Millet,Afrin’e giderken düğüne gittiğini söyleyen Mehmetlerinin yanında. Kalpler onlarla beraber atıyor, dualarında onlar var.
Hesaplaşma başlamıştır. Cepheleri çoğaltarak gücümüzü dağıtma derdindeler, sahada adam adama pres yapıyoruz; Akif dedemizin dediği gibi ‘toplu vurdukça yürekler’ başaramayacaklar.
Allah devletimize ve milletimize zeval vermesin.
Selamların en güzeliyle…
H. Halim Kartal 21 Ağustos 20
|