Anneler Günü münasebetiyle bu başlıkla bu köşede dört yıl önce yayımlanan yazımı(12.05.2016) bu yıl, coronavirüsle mücadele ederken günlerce hatta haftalarca ciğerparesi evlatlarından ayrılmak zorunda kalan sağlık çalışanı anneler başta olmak üzere ömrünün en buruk Anneler Günü’nü yaşayan tüm annelere ithaf ediyorum. Ebediyete yolcu ettiklerimize gani gani rahmet, yaşayan fedakâr annelerimize de sağlıklı, huzurlu, aydınlık günler diliyorum.
Anneler Günü’nün hayatımıza diğer günlerden farklı bir esinti taşıdığını biliriz. Hıdrellezde renklerin en güzel tonlarına erişen tabiatla birlikte içimiz de kıpır kıpırdır.
Çocukluk ve gençlik yıllarını annelerinden uzaklarda yaşamak zorunda kalanlarda şu bahar ayları kadar anne özlemini dayanılmaz hale getiren başka bir zaman dilimi olmaz. Bir de eylüllerde ayrılık rüzgârları eserken çöker içimize o derin ıstırap.
Anneler Günü türlü etkinliklerle, her düzeyde yayınlanan mesajlarla geçip gitti. İçimde hiçbir zaman boşluğu doldurulamayan buruk acılar kaldı. Bir de köyümde mayıs sabahları yer yer tüten bacalardan süzülen dumanlar ve pancar tarlalarında, yollarda gözüme çarpan çapacı hareketliliğinin tetiklediği şiirler…
Bunlardan biri Üstad Necip Fazıl Kısakürek’in ilk fırsatta anneme okumayı düşünerek defterime yazıp ezberlediğim ve her okuyuşumda gözlerimin dolmasına engel olamadığım Anneme Mektup adlı şiiridir.
“Ben bu gurbet ile düştüm düşeli,
Her gün biraz daha süzülmekteyim.
Her gece, içinde mermer döşeli,
Bir soğuk yatakta büzülmekteyim.
Böylece bir lâhza kaldığım zaman,
Geceyi koynuma aldığım zaman,
Gözlerim kapanıp daldığım zaman,
Yeniden yollara düzülmekteyim.
Son günüm yaklaştı görünesiye,
Kalmadı bir adım yol ileriye;
Yüzünü görmeden ölürsem diye,
Üzülmekteyim ben, üzülmekteyim”
İkinci şiir, şairin sevgili annesine duyduğu özlemi birlikte yaşadıkları mekânlara ait ayrıntılara daha çok yer vererek anlatan Mehmet Atilla Maraş’ın ‘Aney!’idir:
“Bu akşam aklıma yine sen geldin
Dersi bıraktım çalışamadım
Saat 1'e geliyordu Aney,
Yatamadım, uyku gözüme girmedi
Sen bu saatlerde eskiden
Benim beşiğimi sallardın
Uykunu harap ederdin benim için
…
Aney, canım aney, Kurban aney
Hayalin önümde şimdi anıt gibi durur
Sen şimdi leğenin başına oturmuş
Hamur yoğuruyorsun
Yarın ekmek yapacaksın akşama kadar
Gözlerin tezek dumanından yaşaracak
Alnında ter bulgur bulgur kabaracak
Sıcak bazlamalar yapacaksın
Ben orda yokum ağlayacaksın...
Ağlama Aney ağlama
Gündür bu nasılsa geçer
İnsan insana tez kavuşur.
Ben sizi hiç unutmadım
Hiç unutmayacağım
Ben okuyorum Aney okuyorum
Mühendis olacağım
Sana yeni yeni "ayze"ler alacağım
Dedim ya okuyorum
Mühendis olacağım.
Mektubunda diyorsun ki
Bu gece çiğ köfte yaptık
Lokmalar boğazımdan geçmedi
Her sofraya oturuşumuzda
Senin yokluğun belli oluyor...
"Özledim" diyorsun benim için.
…
Ben de özledim seni ley
Babamı da, bacımı da, kardaşlarımı da
Karayazılı memleketimi de / Hepinizi özledim
Özledim ama gel gör ki kader bu
Elvermiyor, ne yapacaksın...
Aney
Hani yaz geldi mi,
Evimizin o küçücük penceresine
Bir çift "Yusuftutan kuşu" konar ya,
Hani asmamız üzüm bağlar, sumaklar sakızlanır
İnsanlar çalışır, harıl harıl kış için
Güneş yandırır o kavruk yüzlerini
Hani sen elinde "sıtıl" suya gidersin
İşte o zaman geleceğim
Bekle beni.
Ah Aney Ah
Daha neler var neler sana yazamadığım
Mektubumu burada bitirirken
Beni büyüten ellerinden
Binlerce kere öperim
Canım Aney, Kurban Aney, Can Aney!
Yaşı kaç olursa olsun insan en çok onların yokluğuna alışamıyor. Ne yazık ki insan sahip olduğu mutluluğun kıymetini onu kaybettikten sonra anlıyor. Ve Cahit Sıtkı gibi oluyor pişmanlık sözü çoğu zaman: ”Ah o kadrini bilemediğin günler!
Selamların en güzeliyle…
H. Halim Kartal 10 Mayıs 20