15 Ağustos Perşembe günü bir gazetenin birinci sayfasında başörtülü, gülümseyen bir genç kızın resmi ve resmin altında bu genç kıza ait bir şiire yer verilmişti. Konu Mısır’da Rabiatü’l-Adeviyye Meydanı’nda ordunun namaz kılan halkın üzerine ateş açması sonucu yaşanan vahşetti. Son kanlı olaylarda ise 17 yaşındaki bu genç kız ve Mısır’ın zulme baş kaldıran nice yiğitleri can vermişti kendi halkından olanların silahlarından çıkan kurşunlarla.
Zulüm böyle bir şeydi işte. Hak diyen ağızları topla tüfekle güllelerle susturmaktı. En kötüsü de bir ordunun kafirlerin kışkırtmalarıyla elindeki gücü kendi milletinden olanlara kullanırken ortaya çıkan zulümdü. 15 ağustos’tan beri Mısır’da meydanlarda oluk oluk kan akıyordu ve bu yüzden Nil’in suları bile renk değiştirmişti. Bir ordu tarihinde ilk defa ülkesini işgal eden Siyonist ordularına karşı değil de terörist ilan ettiği kendi halkına karşı zafer kazanıyordu. Kazansa bile bu zafer miydi hakikaten?
Gazetedeki başörtülü genç kız Mısır’da darbecilere karşı özgürlük mücadelesi veren İhvan liderlerinden birinin kızı 17 yaşındaki Esma idi. Esma’nın gülümseyen masum bir çehresi vardı. Şehitlik ona ne çok yakışmıştı?
İnternet’te çoktan yer bulmuştu Esma’nın resmi ve paylaştığı şiiri.
"KİMİMİZİ RÜKUDA, KİMİMİZİ SECDEDE VURDULAR"
“Onlar bizi Vetir'de namaz kılarken buldular
Kimimizi rükuda, kimimizi secdede vurdular
Onlar hem güçsüzdü hem az sayıca
Allah'ın kullarını çağır da gelsinler yardıma
Köpüklü deniz dalgalarını andıran ordularla”
İçim öyle yandı ki…
Ne söylesem kifayetsiz kalıyordu kelimeler.
Cuma namazında zulüm konulu hutbeyi dinlerken hayatının son on yılını Mısır’da yaşayan M. Akif’in “Zulmü alkışlayamam, zalimi asla sevemem” mısraıyla başlayan şiirinden seçilen cümleler hutbenin içeriğine derinlik katarken aklıma zulüm şiirleri geldi. Namazda onlar doluştu hafızama.
Yer yüzünde insan var olalı beri zulüm hep vardı; lakin Mısır Mısır olalı Firavunlardan beri böyle zulüm görmemişti. En zor denilen bir zamanda bir Musa gönderirdi imdada kendi içlerinden. Namazdan çıkıp eve dönerken zihnime doluşan zulüm temalı mısraları tekrarlıyordum. En önce Namık Kemal’in Meşhur Hürriyet Kasidesi’nde söylediği:
”Muin-i zalimin dünyada erbab-ı denaettir/ Köpektir zevk alan sayyad-ı bi insafa hizmetten” beytiyle haykırdım Yıldırım Beyazıt Camii avlusundan Mısır’ın eli kanlı baltacılarına. (Zalimlere yardım edenlerin insafsız avcıya yardım eden köpekler gibi dünyadaki en aşağılık kimseler olduğunu belirtiyor şair)
Sonra Fatih Demir’İn Siyonistlerin Filistin’de Gazze’de canı istedikçe yaptığı zulümlerden etkilenerek kaleme aldığı ‘Zulüm Çarkı’ adını verdiği şiirinde anlattıklarını düşündüm. Bağlamı biraz farklı olsa da bu coğrafyada dönüp duran çarkları hatırlatması bakımından manidardı. Nitekim bu çarklarda daima zulüm üretiliyor ve zulüm makinelerinin dişlilerinden de asırlardır müslümanların kanları damlıyordu.
Şair aslında bundan biraz daha uzun şiirinde bu kanlı çarkı öyle etkili anlatmış ki… Şiirin Esma’nın remi ve son şiiriyle birlikte duygularımıza fazlasıyla tercüman olacağını düşündüm. Kalemine, yüreğine sağlık Fatih Demir
ZULÜM ÇARKI…
“Çevrildi üstüne toplar tüfekler,
Ağlar çoluk-çocuk, ağlar bebekler.
Bilmiyorum, uygar dünya ne bekler?
Kimin ne olduğun bilmek gerekir,
Akan göz yaşını silmek gerekir!
Kurşunlar sel olup Kudüs`e aksa,
Yıldırımlar düşse, puştları yaksa.
Düşmanın elinde Mescidi Aksa,
Onu kurtarmaya yürek gerekir,
Pisliği atmaya kürek gerekir!
Eller kelepçeli, yürekler paslı!
Çeçenler yaralı, Afganlar yaslı!
Rusların elinde yiğit Kafkaslı,
Ya Şeyh Şamil, ya da Murat gerekir,
Dönüp tükürmeye surat gerekir!
Bu saltanat böyle gider sanmayın,
ABD`ye, Avrupa`ya kanmayın.
İsrail`in ateşine yanmayın,
Ateşi tutmaya maşa gerekir,
Barbaros Hayrettin Paşa gerekir!
Tarih boyu Firavun var, Sezar var!
Sormalı kaç tane toplu mezar var?
Dostlar görsün diye “kanlı pazar” var,
Tezgahtan bir şeyler satmak gerekir,
Cesede sarılıp yatmak gerekir!
Bu işten tüm Dünya görüyor zarar,
Sonra pişman olmak ne işe yarar?
Orta-Doğu, Osmanlı`yı çok arar;
Geçmişi anacak fertler gerekir,
İyilik bilecek mertler gerekir!
Birleşmiş Milletler anlamaz bizi,
Fatih`in, Yavuz`un silinmez izi!
Nil`i, Akdeniz`i, Karadeniz`i;
Birleştirmek için masa gerekir,
Musa`nın elindeki asa gerekir!
Kul Fatih”im, kalemi tutmuyor elim,
Yaradan`a şikayete gidelim.
Hiç olmazsa birer dua edelim,
Dua için sağlam eller gerekir,
Kanı yıkamaya seller gerekir!”
Nihayet dünyanın bütün zalimlerine Tevfik Fikret’in Millet Şarkısı adlı şiirinde haykırdığı şu gerçeği ben de haykırmak istedim cami avlusundan.
“Zulmün topu var, güllesi var, kal’ası varsa
Hakk’ın da bükülmez kolu, dönmez yüzü vardır;
Göz yumma güneşten, ne kadar nuru kararsa
Sönmez ebedi, her gecenin gündüzü vardır.”
Selamların en güzeliyle….