Türkiye son birkaç aydır oldukça hareketli günler yaşıyor.30 Mart yerel seçimlerine yaklaştığımız şu günlerde de her gün basına ve sosyal medyaya yansıyan dinleme, kaset, komplo, istihbarat, yolsuzluk haberleriyle Türkiye adeta farklı mecralara sürüklenmek istendiği aşikâr.
2013 yaşanan gezi olayların bir örneği ile Ukrayna’da yaşananların benzerlik arz etmesi ise oldukça düşündürücü.
Son günlerdeki tüm bu yaşananlara baktığımız zaman Türkiye açısından son derece utanç verici günlerden geçtiğimizi söyleyebiliriz.
Şu seçimler bir bitse de kurtulsak diyoruz ama 2014 yılı Türkiye için bayağı çetin geçeceğe benziyor.
Özellikle hoşgörünün temsilcileri olduğunu iddia edenlerin yaptığı dinlemeler; Dini iddiaları ve hassasiyetleri dikkate alındığında, tecessüs denen ve kişinin özel hayatına, mahrem alanına müdahale olarak ifade edebileceğimiz gayrı ahlaki durumlar, apaçık bir şekilde Kur’an ve Hz. Peygamber’in uygulamaları ile şiddetle reddedilmiş ve yasaklanmıştır.
Dini kimlikle böylesi haksızlığa ve hukuksuzluğa tevessül etmek daha büyük bir cinayettir ve İslami değerlerimize karşı saygısızlıktır, ayrıca tam bir insanlık suçudur.
Tüm bunları biz yaptık daha da yapacağız dercesine meydan okur bir şekilde yayınlarına devam eden bu yapı ya çok güvendiği şeyler var yada harakiri yapıyor.
Seçime ramak kala daha yeni kartların oynanacağı düşünülürse, bundan sonra karşımıza ne çıkar, hangi planla, ne tür hesaplarla karşılaşırız kestirmek çok zor.
Bu nasıl bir iştir ki Devlet içinde devlet devletin kurumları içinde, bir başka yapılanma ile hem devletin başı olan başbakandan, bakanlardan başlayarak hem de vatandaşa tuzak kurmuş ve başka maceralara girişmişse bu çok vahim bir olay demektir.
Bir de bu bilgileri doğrudan yabancı kaynaklara, istihbarat merkezlerine aktaran sistemi işletiyorlarsa gerçekten vatana ihanetten yargılanmaları gerekiyor.
Bu ülkede ya da bir başka ülkede vatandaşının kusurlarını arayan bir devlet sistemi düşünülemez. Vatandaşını tehdit gören, bu tehdide göre suç üreten, bu tehdide göre örgütsel şemalar hazırlayan devletin meşruiyeti sorgulanır.
Birileri özel iletişimi denetim altına almış. Kimler için alındığı bile belli olmayan mahkeme kararlarıyla herkesi dinlemiş. Devlet vatandaşını koruyamamış. Binasına sahip olamamış, bu kurumda çalışanları denetleyememiş. Bina da, yönetimi de, çalışanlar da birilerinin eline geçmiş ve o birileri millete, hepimize tuzak kurmuş.
Devlet dediğimiz aygıtın vatandaşına karşı öncelikli sorumluluklarından biridir onun hakkını ve hukuku özel hayatını korumak zorundadır.
Ben bir vatandaş olarak sabah kalkınca konuştuklarımdan dolayı örgüt üyesi olarak suçlanıyorsam bu ülke vatandaşı olarak devlete karşı güven bunalımı yaşarım.
Öyleyse devletin bu karanlık yapının üstüne gitmesi, bu yapıyı deşifre etmesi, vatandaşına karşı suç işleyenleri mutlaka cezalandırması gerekiyor, gerekiyor çünkü toplumun ivedilikle buna ihtiyacı var. Tavanda birileri ihanet içindeyken tabanda başka birileri bunun cezasını çekmemeli. Mutlaka ve mutlaka “paralel örgütün defteri dürülmeli” suçlular bulunup cezalandırılmalı ki ihanet edenle, Allah rızası için çalışan dürüst insanların arası en kısa zamanda ayrışmalı.
Ayrıştırıl maliki; Bizler camide aynı safta namaz kıldığım kardeşimle, Allah rızası için bir şeyler yapan insanı paralel mi değimli diye düşünmeyelim.