Askerler hücum sırasında tam bir iman örneği sergiliyorlardı. Bilenler Kur'an okuyor, bilemeyenler ise bildikleri duaları okuyarak taarruz ediyorlardı. Hepsinin bildiği tek bir şey vardı ki, ölseler de kalsalar da her iki durumda da kazançlı olacaklardı. Aziz vatanları uğrunda ya gazi olacaklar, ya da şehit. Çanakkale Savaşları’nın hazırlıklarında ve askerlerin maneviyâtında da kendisini göstermiştir. Zira Çanakkale’ye evlâdını gönderen veya bizzat katılanlar milletin akıbetini tayin edecek mukaddes bir vazife için orada olduklarının tamamen şuurunda idiler. Çanakkale’de kendilerine yüklenen bu vazifenin idrakinde olan subaylardan biri olan Mucip Kemal Bey bu durumu şöyle ifade etmektedir:
“Devlet fakir, millet fakirdi. Açık ve ciddi görünüş böyle olmakla beraber, biz denizden karadan yapılacak taarruzu, o müthiş anı aylardan beri hiçbir ümitsizliğe kapılmadan mütevekkilâne bekliyorduk. Hâl ve şartlar ne olursa olsun, ilâhî kader bizim kuşaklara bu ağır vazifeyi yüklemiş bulunuyordu ve ehemmiyetle dikkate layıktır ki, sözlerin çok ilerisinde bulunan bu ödevin derin manasını, kutsiyetini kumandanlar, subaylar, erler iyice anlamışlardı…”
Mehmetçiğin gösterdiği fedakârlıklar, düşmanın cepheyi terk edişine kadar devam etmiştir. İstanbul hastanelerinde tedavi edilen yaralılarla yapılan röportajlar da göstermektedir ki, çoğu zaman hayatı hafife alan bu gaziler, tedavileri biter bitmez tekrar arkadaşlarının yanına dönmek için can atmışlardır. Yaralılardan birçoğu da seyyar hastanelerdeki tedavilerle yetinerek harp meydanındaki görevlerine koşmak için, yaraları uzunca bir tedaviye muhtaç bulunanların birçoğu ise siperlerinde kalmak için tabiplere ricada bulunmuşlardır. Zira milletin kendilerine gösterdiği bu hüsnü muhabbet karşısında yatakta rahat rahat yatmayı ayıp görmüşlerdir. Hekimlere yalvararak bir an önce taburcu edilmelerini istemişlerdir. Zira milletimizin iyiliklerini kendimize helâl ettirmek istemektedirler
İstanbul’a gelen yaralılar, Balkan Harbi’nin utancını değil, zafer kazanan bir ordunun mensubu olmanın verdiği gururu taşıyorlardı. Fatma Aliye’nin ifadeleri halkın, yaralılara bakışını göstermesi bakımından önemlidir :
“Balkan Harbi’nde mecrûhînin hâliyle bu günkü mecrûhînin hâlindeki farkı onları ziyaret edenler görmüştür. Onlar mahzun idi. Bunlar memnun! Onlar da yaralanmıştı. Lakin mağlubiyetlerden, intizamsızlık ve firar gibi bir zilleti görmekten avdet ediyorlardı. Şimdikiler ise vazifelerini ifa eylemiş olmakla beraber, zaferden geliyorlar. Yaralarının açısından bahis yok ancak şifâyab olup tekrar harbe gitmek arzu ve hevesi hüküm sürüyor.”
Kendisi ile mülakât yapılan Mülâzımıevvel Abdullah Nâbi Efendi, askerin göstermiş olduğu fedakârlığın sebebini Çanakkale’de ne için harp ettiğini bilmesinde görmektedir . Ayrıca vatanı için canını vermeyi göze alan Türk askerinin yaralarını gizleyerek “yaptığının sadece vazifesi olduğu” bilinci, onun sahip olduğu yüksek karakterinin sadece bir tezahürüdür .
Kendi Cenaze Namazını Kılanlar
Kirte muharebelerini yaşayan o dönemin gazilerinden birisi tarafından anlatılmış, kendi cenaze namazını kılarak ölüme aldırış etmeyen Mehmetçiğin hikayesi muharebelerin hangi koşullarda yapıldığını ortaya koymaktadır:
“Kirte muharebeleri sırasında, bölükler arka sıralarda hücum sıralarını beklemektedirler. Ön siperdekiler ileri fırlamış boğuşuyorlar. Yüzbaşı hücum için emir bekliyor. Askerin tamamı süngü takmış siperden fırlamak için hazır. Sinirler gergin... Dudaklar kıpır kıpır dualar okuyor, kelime-i şehadet getiriyor. Süre uzuyor. Yüzbaşı erlere sesleniyor: "Yavrularım... Aslanlarım... Biraz sonra Cenâb-ı Rabbü’l-alem'in huzuruna varacağız. Abdestsiz gitmeyelim... Haydi! Tüfeklerimizin kabzalarına ellerimizi sürüp hep beraber teyemmüm edelim..." Teyemmüm edilir... Bekleme devam etmektedir. Biraz sonra Yüzbaşı; "Çocuklarım... Sanıyorum biraz daha bekleyeceğiz... Önümüzde biraz daha zaman var. İleride arkadaşlarımız şehit oluyor. Hem onlar için hem de vakit varken kendi cenaze namazımızı kendimiz kılalım. Kâbe karşımızda..." Arkadan Oflu Ali Çavuş bağırır:
"Er kişi niyetine..."
Niçin muharebe ettiklerinin farkında olan bu yiğitler, biraz sonra şehadet sırasının kendilerine geleceğini de biliyorlardı. Tek bir gayeleri vardı: Ezanlar susmamalı, vatan toprağı namert çizmeleri altında ezilmemeliydi..
“ Ezan susmasın , Bayrak İnmesin , Namusumuz Çignenmesin , Vatan Toprağı Namert çizmeleri altında ezilmesin diye can veren aziz şehitlerimizi rahmetle ve minnetle anıyorum”
Kaynak: Çanakkale Müzesinden.