Sanki büyük bir salonda izleyiciler için ayrılmış bölümde millet vicdanında bir türlü zaman aşımına uğramayan asırlık davaların duruşmalarına tanık oluyoruz zaman zaman. Bu duruşma rahmetli Ahmet Kabaklı Hoca’nın bir kitabına verdiği isme ne çok uyuyor! Temellerin Duruşması… Milletten saklananlar bir bir ortaya çıkıyor bu duruşmalarda.
17 Nisan 1993’te vefat eden 8. Cumhurbaşkanımız merhum Turgut Özal’ın vefatının 23. Yıldönümü nedeniyle Star gazetesinde yayımlanan bir mülakat sebebiyle bir süredir elimde olup da okuyamadığım Temellerin Duruşması’na hızlı bir dönüş yaptım.
Gazete ‘Özal’ın Çeyrek Asırlık Sırrı’ tanıtımıyla merhum gazeteci Yalçın Özer’in 25 yıl önce merhum Özal’la yaptığı mülakatın hiç yayımlanmamış bölümlerine ulaştığını belirterek haberi ‘Türkiye ve Hilafete İhanet Ettiler’ başlığıyla sunmuştu okurlarına.
1991’de dönemin Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ın Moskova ve Kiev gezisini izleyen gazetecilerden biridir Türkiye gazetesi başyazarı Yalçın Özer. Gezi sırasında bir gazeteci Özal’a ABD’nin Irak’a müdahalesine destek vermelerinin Arap dünyası ile 20’lerden beri iyi olmayan ilişkileri daha kötü edip etmeyeceğini sorar. Özal bu soruyu geziyi izleyenlerden Hasan Cemal’e sormalarını söyler. Çünkü Hasan Cemal Osmanlı’nın son dönemindeki İttihat Ve Terakki yönetiminin önde gelen isimlerinden Cemal Paşa’nın torunudur.
Mülakatın ‘Osmanlı İçten Yıkıldı’ yan başlığıyla yayımlanan bölümünde Özal’ın, Avrupalıların satın aldıkları adamlarla Osmanlı’yı içten yıktıklarına dikkat çektiği belirtilir. Hilafetin kaldırılmasıyla da Türkiye’nin hem Arap dünyasından hem de Hindistan’daki Müslüman âleminden koparıldığı, İngilizlerin bu yolla bir taraftan Ortadoğu’daki petrol sahalarını kontrol altına alırlarken diğer yandan İslam Halifesinin etki alanları olduğu için bir türlü hâkim olamadıkları Hindistan’a hâkim oldukları müteveffanın dilinden aktarılır.
Ahmet Kabaklı Hoca’nın Temellerin Duruşması adlı eserinde okuduğum ‘Hilafet, Nereden Nereye başlıklı bölüm bu haberle örtüşünce kitabın cazibesi artıverdi gözümde. Bahse konu bölümde Filozof Şair Rıza Tevfik’in bir hatırasına ve devamında bir şiirine yer verilmişti. Bulup yeniden okudum. Gerçekten ilgi çekiciydi anlatılanlar.
Hatıra vesikasını Kabaklı Hoca’ya gönderen kişi askeri liselerde uzun süre edebiyat hocalığı yapmış bir emekli öğretmen-albaydır ve ‘gün ışığına ilk defa çıkarılan bir vicdan azabı vesikasıdır’ kendisine göre.
Öğretmen- Albayın Cünye’de şairden dinleyip Rıza Tevfik’in dilinden naklettiği hatıranın bir bölümü Temellerin Duruşması’nın 144. Sayfasında şu cümlelerle yer almıştır:
“(Rıza Tevfik sürgündedir) Oğlum Said, İngiltere’de oturuyordu. Onu ziyarete Londra’ya gitmiştim. Said’e İskoç asilzadelerinden Lord Nikılsın (1909’da, İngiltere’nin Türkiye Büyükeiçisi) cenapları yardım etmişti. Hem bu alakalarına teşekkür etmek, hem de eski dostluğu bir daha ihya eylemek üzere gitmiştim. Sohbet sırasında İstanbul sefaretinin (İstanbul’daki İngiliz Elçiliğinin 1909’daki) bize gösterdiği soğuk âdem-i kabul hatırıma geldi. Ord cenaplarından sebebini sordum:
Dostum Rıza Tevfik Bey… Biz Jön Türkleri teşvik ettik. Onlardan büyük bir netice bekliyorduk. İhtilal olacak; istibdat ile beraber Sultan da ve bahusus temsil ettiği Hilafet müessesesi de alaşağı edilecek. Fakat aldanmış olduk. Beklediğimiz neticeyi alamadık. Zira ihtilal yaptınız, gerçi Kanun-i Esasi geldi, fakat Sultan da Hilafet müessesesi de yerinde baki…
Lort cenaplarına tekrar sordum:
İngiltere devletini, Hilafet müessesesi bu derece şiddetle neden alakadar ediyor?
Ha… Dostum Rıza Tevfik Bey… Biz Mısır’da bilhassa Hindistan’da İslam kitlelerini idaremiz altına alabilmek için milyonlarca altın harcadık, muvaffak olamadık. Hâlbuki Sultan? Yılda bir defa bir “selam-ı şahane”, bir de “Hafız Osman Kur’an-ı Kerimi” gönderiyor, bütün İslam ümmetini hudutsuz bir hürmet duygusu içinde emrinde tutuyor.
İşte biz ihtilal’ den ve siz Jön Türklerden ihtilal sonunda Sultanların da Hilafetin de yani bir selam-ı şahane ve bir Hafız Osman Kur’an’ıyla kitleleri avucunda kuvvetin de devrilmesini bekledik, aldandık.İşte bu sebeple soğuk karşılandınız elçiliğimizde.”
Temellerin Duruşması’nda olaya son noktanın Lozan’da konulduğu ise şöyle belirtilir: “İngiltere Constantinopolitan State planından vazgeçerek Hilafeti doğrudan doğruya Türk hükümeti eliyle yok etme (ilga) planını uyguladı. Nitekim en yorgun halimizde bizi yeniden açacakları savaşla tehdit ederek (1923) bunu pazarlıkla kabul ettirdiler.”
Nihayet İttihatçıların ileri gelenlerinden Rıza Tevfik yıllar sonra Abdülhamid Han’a karşı yapılan ihtilal komitesi içinde bulunmaktan duyduğu pişmanlığını “Sultan Hamid’in Ruhaniyetinden İstimdad” adlı şiirinde…
“Tarihler adını andığı zaman,/ Sana hak verecek ey koca sultan;/ Bizdik utanmadan iftira atan,/ Asrın en siyasi padişahına.” mısralarıyla belirtecektir.
Duruşma boyunca bir şeyi çok dikkat çekici buluyoruz: Yazık ki ihale edilen işlerin müteahhitleri, taşeronları yabancı olduklarımız değil! Koca çınara en ölümcül darbeleri vuran baltanın sapı kendi bedeninden.
Gavur bizi bizimle vurmayı iyi öğrenmiş.
Ülkemizde ve coğrafyamızda Temellerin Duruşması’nı izlediğimizi düşündüren o kadar çok olay yaşıyoruz ki…
Selamların en güzeliyle…
H. Halim Kartal 26 Nisan 16