Yolumuz gurbete düştü
Hazin hazin ağlar gönül.
Araya hasretlik girdi
Dertli dertli ağlar gönül.
Türkülerimiz... Ezgileriyle gönlümüzü serinleten, bazen burnumuzun direğini sızlatan bazen güldüren bazen ağlatan bazen de oynatan türkülerimiz...
Madem yazımızın başlığını “Yol” diye attık, o halde kendimizi türkülerimize kaptırıp işin esasını kaçırmayalım ama “Yol” deyince de;
“Uzun ince bir yol dayım,
Gidiyorum gündüz gece.
Bilmiyorum ne haldeyim,
Gidiyorum gündüz gece.” diyen,
Hayatı “gündüz ile gecenin arasında uzun ince bir yolda gitmek” olarak tanımlayan, Anadolu’muzun, Karaca Oğlan gibi, Yunus Emre gibi, Emrah gibi, yüz yıllar geçse de unutulmayacak, daima güzelliğiyle, saflığıyla, çilesiyle, uğradığı haksızlıklarıyla ilk akla gelen ozanlarından Âşık Veysel’i anmadan geçmek de olmazdı.
Yol, kimini başarıya kimini başarısızlığa taşır. Hayatın daha başındayken “Kendi yolunu kendisinin çizmesi” gerektiğine vurgu yapılır. “Hayatta kendi yolunu çizerken, kalemi başkasının tutmasına izin vermeyin.” diye tavsiyede bulunulur mesela.
“Yol haritası’nı tanımlarken; hedeflerin ve bunları gerçekleştirmek için gereken adımların görsel bir temsilidir.” denilmiş.
Yol dedik ya aklımıza neler geliyor neler?
Mesela “Yollu” diye, dilimizde birçok anlama gelebilen bir sözcük var. 'Yolu olan', 'yolu herhangi bir nitelikte olan', 'çizgili olan', 'hızlı giden (taşıtlar için)', 'kuralına uygun', 'herhangi bir nitelikte', biçimde', 'parası olan', 'ahlâkı sağlam olmayan' şeklinde açıklamalar yapılmış TDK’da...
Başka hangi sözler var 'yol'la irtibatlı?
“Bunda her yol var” deriz mesela. Böyle bir ifadeyi, kendisinden uzak durmamız gereken birisi için olumsuzluk anlamı içermesi sebebiyle kullanırız.
"Yolunu bulmak", bir iş yapmanın kolayını, yöntemini bulmak anlamı taşıyor.
“Yolsuzluk” ile geçimini sağlayan birçok insan var çevremizde. Alın teri dökmeden, kısa yoldan zengin olma heveslilerinin başvurduğu, görevi kötüye kullanan insanlar için kullanılan bir tabir olarak çıkıyor karşımıza. Kendi öz anlamıyla bir dağdan, aşmak için dağın “yolsuzluğun”dan dem vurabiliriz. Yolsuz dağları aşmak o kadar da kolay olmasa gerektir. ‘Parasızlık’ anlamına geldiğini de hepimiz biliyor olmalıyız.
‘Yolunu yordamını bilerek’ bir işe kalkışmalı. Yolunu yordamını bilmediğimiz bir işe soyunmak, bizi felaketlere götürebilir. Yol yordam bilmeden giriştiğimiz bir işte “yolumuzu kesmek” için pusuda bekleyen art niyetli birçok insanla karşılaşmamız mümkündür.
"Aynı yolun yolcusuyuz." deriz fikirlerimizin benzer olduğu kişilere... Hedefleri benzeşenlere... Bir ideoloji birlikteliği için 'yoldaş' kelimesini kullanırız.
Ne diyor Nazım Hikmet? “Yoldaş demek; yârin yanağından gayri, her yerde hep beraber diyebilmektir. Güneşi içenlerin türküsünü birlikte söyleyebilmektir.”
"Yolluk"; yolculuk sırasında yemek için hazırlanan bir yemek ya da yola çıkana verilen bir armağan anlamına geliyor.
"Yol açmak, yola düşmek, yola gelmek, yola getirmek, yol almak, yol aramak, yol bulmak, yoldan çıkmak, yoldan kalmak, yol geçen hanı, yol göstermek, yol, iz bilmemek, yol tutmak, yolu düşmek, yoluna çıkmak, yoluna (rayına) girmek, yoluna koymak, yola koyulmak, yolunu beklemek, yolunu bulmak, yolunu sapıtmak, yolunu yapmak, yolu tutmak, yola revan olmak, yolları tutmak, yollara dökülmek, yolunu beklemek, yol görünmek, yoldan çıkmak" gibi içinde 'yol' ifadesi olan ama hepsi de farklı anlamlara gelen onlarca deyim var dilimizde. Gel de şimdi bir yabancıya ‘yol’ kelimesinin Türkçe ne anlama geldiğini anlat da “yiğit” desinler sana...
Ana yol, göç yolu, ayakyolu gibi isimlerle anlatılan başka ifadelere de rastlayabiliyoruz.
Bunları, öyle iş olsun diye söylemiyorum, "Bu yolda epeyce saç sakal ağartmışlığım" vardır. Altmışaltı yaşın verdiği bir ‘pişmişlikle’, ‘bu işin piri olmakla’ mütenasip bir haldeyim şu an...
Benim yöremde “Suyolu kadar getirmemek” diye bir deyim söylenir. Belli bir uzaklığı bulunan bir yere günde, haftada ya da belli bir zaman dilimi içinde diyelim, birkaç kez gidip gelmekle ilgilidir bu söz. “Ne çabuk gittin de geldin? Suyolu kadar getirmedin.” Denir böyle bir durumda...
Konumuz “yol” madem... Mesela suyu borularda taşırız bir yerden yere. Evlerimizin içinde örümcek ağı gibi borular sarmış her yanı. İçme suyu boruları, pis su boruları, ısıtma yani kalorifer boruları, çamaşır, bulaşık v.s makinelerinin kullandığı ve kullanıp boşalttığı sular, borular sayesinde olmaktadır. Bu borular o suların taşındığı ‘su yolları’dır.
Ha keza geceleri aydınlandığımız lambalara güç veren, bilgisayarımızı, elektrik süpürgemizi, buzdolabımızı, çamaşır ve bulaşık makinelerimizi çalıştıran enerjiyi taşıyan kablolar da enerji yollarımız olmaktadır. Yine ısınmamızı, mutfaktaki yemekleri pişirmek için kullandığımız doğalgazı taşıyan borular da bizim gaz yollarımızdır.
Nefes borumuz, yiyeceklerimizi sindiren sindirim sistemimiz, hayatımızı borçlu olduğumuz kalbimizin ürettiği kanı yine vücudumuzun en ücra bölgelerine taşıyan damarlarımız hep yolculuklara tanıklık eden bize ait, bizim yaşamamızı sağlayan kan, can yollardır.
"Bana ne yazdan bahardan,
Bana ne borandan kardan,
Aşağıdan, yukarıdan
Yolun sonu görünüyor." diyerek ölümü hatırlatan Dursun Ali Akınet'in şiirine ezgi olan Musa Eroğlu ve
"Kalpten kalbe bir yol vardır görülmez,
Gönülden gönüle gider, yol gizli gizli" diyen ozanımız Neşet Ertaş, sevda yolunun varlığını ne kadar da güzel ifade etmişler mısraları ve ezgileriyle?
Dur yolcu, bilmeden gelip bastığın
Bu toprak, bir devrin battığı yerdir.
Eğil de kulak ver, bu sessiz yığın
Bir vatan kalbinin attığı yerdir."
Diyerek bu fani dünyanın yollarında yürüyen yolculara, Şairimiz Necmettin Halil Onan'ın, bu toprakları bize vatan yapan şehitlerimizi hatırlatan dizeleriyle, yazımıza noktayı koymuş olalım.