“Makamını kaybedersen üzülme. Zira güneş de her sabah doğar ve akşam batar” demiş Platon.
Platon veya Eflatun... Sokrates’in talebesi Aristotales’in hocası. Antik Yunan filozofu, felsefeci... Böyle yazılmış hakkında... Bu Beyefendi bu sözü demiş diyorlar da kim olsa buna benzer sözleri edebilir. Çok da takılmamak lazım buna.
Neyse konumuz o değil...
Makam dedik de Platon iyi bir şey demiş aslında... “Makamını kaybedersen üzülme. Zira güneş de sabah doğar ve akşam batar.”
Bizde ise birilerinin iradesiyle çağrılıp, makam verilen ya da liste başı yapıldığı için kendisini seçim kazanmış zanneden ve bir koltuğun sahibi olan kişi, ilerleyen yıllarda aynı güç tarafından koltuktan indirilince, başarıyı kendinden menkul sanıp, kendisine koltuk sunan o iradeye kafa atabilmektedir.
Bunun onlarca, yüzlerce binlerce örneğini gördüm şahsen. Kendisini “âlemin kralı” sayıp, kendisinin olmadığı bir yapının yok olmaya mahkûm olacağını düşünen “megolaman”larla dolu çevremiz.
Bu gibiler; siyasette, ticarette, sivil toplum alanında, sporda ve her alanda mevcutturlar. Klasik sözdür ama güzel sözdür. “Bilmezler ki mezarlıklar, kendilerini vazgeçilmez sananlarla doludur.”
Siyasette ahlâkın, geleneğin, törenin hülasa tolumu bir arada tutan ortak değerlerinin artık yok sayıldığı zamanları yaşamaktayız. Sadece siyasette değil her alanda bu yönde bir gidişat var.
Her olay kendi kuralları içinde kanunların, geleneklerin, törenin şemsiyesi altında değil, kişilerin kendi menfaatlerinin, kişinin sonradan edindiği düşüncelerinin, etkisi altında değerlendirmelere tabi tutuluyor artık.
Konunun içinde kendi menfaati zedelenmişse o konu negatif bir anlayışla örselenmeye tabi tutuluyor, eğer o olay kişinin kendi menfaatlerine uygun tezahür etmişse o olay omuzlanıyor.
Adaleti diline dolayan herkes, bir davanın tarafı ise ve karar kendi aleyhine çıkmışsa kendisini sorgulamak yerine, adaleti sorgulamakta, kendi lehine tezahür etmişse davayı kaybeden ile ilgili olumlu tek kelime etmeyip adaleti göklere çıkarma gayreti içine girmektedir. “Adalet” diye bağıran ilk önce kendisi adaletin içini boşaltıyor.
Dedim ya bu durumu, yaşamın her alanında yaşamaktayız maalesef.
Son zamanlarda spor, özellikle de futbol konusunda çok ağır travmalar yaşatılmaktadır toplumumuza. Futbol üzerine önemli paralar yatıran kulüp yönetimleri,bütün müsabakaları kazanmak, şampiyon olmak, Avrupa’ya gitmek ve ekonomilerini güçlendirmek istemektedirler. Bu çok doğal bir durum gibi görünmekle birlikte, bunu spor ekonomisi havuzundan kuruş istifade etmeyen üstelik de maçlara girmek için binlerce, milyonlarca para harcayan taraftar üzerinden yapmakta ve milyonlarca taraftarı olan kulüp yönetimleri, taraftarlar üzerinden kendi eylem ve söylemlerine meşruiyet kazandırma çabası içine girmektedirler. Anadolu takımlarını dikkate alan kimse yok mesela. Onları, İstanbul’un üç takımı, kendilerine puan deposu olarak görmekteler.
Kişinin arkasında böyle bir taraftar gücü olmasa, birebir iken o ettiği toplumsal infiale varacak kadar ağır sözlerin bir tanesini dahi edemeyecekken, o topluma güvenip yasal kurumları ve kuralları dahi zorlayıp ağıza alınmayacak beylik laflarla, toplumdaanarşiye yol açabilecek sözleri rahatlıkla söyleyebilmektedir. Kimi zaman hakemleri kimi zaman karşı takımın taraftarlarını kimi zaman diğer kulüp yöneticilerini kimi zaman futbol federasyonunu kimi zaman hakem komitesini hedef gösterebilmektedirler.
Geçmişte bu hedef göstermeler yüzünden can kaybına varan olaylar yaşanmışken bu durumdan hala dersler çıkarılmamakta hatta daha da ağır eylem ve söylemlere başvurulmaktadır.
Sosyal medyada zaman zaman içinde İRONİ içeren paylaşımlar yaparak ‘spor darbesi’ yapılmalı ve vatandaşımızın huzur ve mutlu yaşama kalitesi artırılmalıdır” gibi serzenişlerde bulunmaktayım. Bu ironiler aslında gerçeği de üzerinde barındırmaktadır.
Bir toplumun huzurunu bozan ister spor olsun ister başka alanlardaki faaliyetler olsun bir vatandaşın bunları istemeye, huzursuzluğa yol açan nedenlerin ortadan kaldırılmasını talep etmeye hakkı vardır diye düşünüyorum.
Medyada yer yer “futbol terörü”, futbol anarşisi” “hakem terörü”, “hakem kıyımı” ve bunlara benzer cümlelerle başlıklar atılmaktadır.Bu başlıklar konunun vahametini ortaya koyan başlıklardır.
Kendimize örnek almamız gereken insanlar vardır. Televizyonlardaki yorumcular, köşe yazarları, kulüp yöneticileri, taraftar grup başkanlarıv.s... Bunların hepsi aslında tolum önderleridirler. Ne yazık ki üsluplarıyla, duruşlarıyla, savundukları ve savunmadıkları konularla ilgili olarak öne sürdükleri düşünceler hiç de ‘tolum önderi’ gibi davrandıklarını göstermemektedir.
Bağırarak, çağırarak yaptıkları programlarda birbirlerine söyledikleri sözleri sıradan vatandaşlar birbirlerine söyleseler hiç de iyi sonuçlarla karşılaşmayız hâlbuki. Bunlar ise ekran önünde ve içinde ağza alınmayacak sözler edip taraftarları gerip sonra hiçbir şey olmamış gibi programlarına devam etmektedirler.
Bir taraftan sabah programları, bir taraftan güya spor programları, bir taraftan akşamları yapılan tartışma programları hep para kazanmaya, reyting oranlarını yükseltmeye yönelik programlardır. Vatandaşımızın ekseriyeti bu programların toplum yapısına zarar verdiğini” söylüyor ama her nasılsa bu programlar da artarak devam ediyor. Çocuklarımıza, gençlerimize kötü örnek olan bu programların yayınlanmasını önleyecek hiçbir tedbir yok anlaşılan.
Bu milleti düşünen, çocuklarının, torunlarının geleceklerinin ne olacağını merak eden, bu kaygı ile hareket eden maalesef hiç kimse kalmamış.
Ben de bu gerici(!) zihniyetimle “Tavşan dağa küsmüş, dağın haberi yok.” sözünün doğruluğunu ispata çalışıyorum.
Ne diyeyim ki?
“Su aksın, yolunu bulsun.”