Ahlak, Türk dil kurumu sözlüğüne göre bireylerin toplumda uyması gereken yazılı olmayan kurallar olarak bilinmektedir. Diğer bir ifade ile bireyin çevresine ve yaşadığı topluma zarar vermeden uyum sağlaması.
“Ahlâk, insanın kendisi dâhil, varlıkla ve insanlarla ilişkilerinde nasıl davranması ya da davranmaması gerektiğini gösteren değer yargıları bütünüdür.” “Ahlâk, bir toplumda genel olarak uyulması beklenilen kurallar ve yapılması gereken görevlerin tümüdür.” TDK
Konfüçyüs’ten Hz. Muhammed’e temel ilkesi insan sevgini merkeze alan erdemli davranışlar bütünüdür ahlak.
Konfüçyüs ahlak öğretisini insan erdemi üzerine inşa etmiştir. Erdem ise nefsin istek ve arzularını kontrol etmek, iyi ile doğru olana bağlılık, töreye muhalif hiçbir şeye bakmamak, hiçbir şeyi duymamak, hiçbir şeyi söylememek ve hiçbir şey yapmamak şeklinde tanımlanmaktadır.
İnsanların konumlarından dolayı yapmak zorunda oldukları görevleri yerine getirmeleri adaletin bir gereği olarak kabul edilmektedir ancak bu görevlerin yerine getirilmesindeki irade insanlara olan sevgi gibi bir kaynağa dayanıyorsa artık bu daire, ahlak dairesidir. Temel ilkesi“Kendin için istemediğin şeyi, başkalarına da yapma!” yahut“Kendin için istediğini başkalarına da yap!” anlayışıdır ki söylenişi oldukça basit görünen bu ilkenin zorluğu uygulanmasındadır. Daha kısa ifade etmek gerekirse ahlak; her insanın kişisel menfaat düşünmeden ve bir şarta bağlı olmadan iyi, güze ve doğru namına yapması gerekeni yapmasıdır.
Öyle ki hiç kimsenin sizi görmediği, engel olmadığı ve yaptığınız şey karşılığında ceza almayacağınızı bildiğiniz bir yerde içinizde olan bozulmamış fıtrata, vicdana uygun bir insan olarak davranabilmektir.
Peygamberimiz Hz. Muhammed’e (sav) göre bu ilke, imanın esasıdır:
“Sizden biriniz, kendisi için arzu edip istediği şeyi, din kardeşi için de arzu edip istemedikçe, gerçek anlamda iman etmiş olmaz.”
Kerim kitabımız Kur’an’da Rabbimiz’in kullarını davet ettiği diyar, ‘dar’ü-s-selam’ yani huzur, esenlik yurdudur.
İşte bu diyarın selam yurdu olması, iman iddiasının sağlaması demek olan yukarıdaki hadis-i şerifte beyan edilen ilkeye bağlıdır.
Şerefli elçinin Müslüman tarifinde de bu ilkeyi görüyoruz: “Müslüman elinden ve dilinden diğer insanların asla zarar görmediği kimsedir.”
Bu tabloya bakarak bugünkü toplumsal ilişkilerimizden nelerin yahut ne gibi davranışlarımızın ahlakımız olamayacağına dair bir kanaat edinebiliriz.
Mesela bir kötülük veya çirkin bir davranış, o kötülüğü ve çirkinliği işleyenin kimliğine, aidiyetine, mevkiine göre farklı muamele görebiliyorsa toplumdayahut zulüm kimden gelirse gelsin, kime yönelik olursa olsunama, fakat, yalnız kelimelerini asla kullanmadan bunları karşımıza alamıyorsak bilmeliyiz ki bu bizim ahlakımız olamaz.
Sağlığında aylar hatta yıllarca semtlerine uğramadığımız, en düşkün anlarında bir yudum su vermediğimiz yaşlı yakınlarımızın vefat haberlerini duyar duymaz cenaze törenlerine koşuyorsak…
Emeğimiz alın terimiz olmasın ama nimetlerin alayı önümüzde ve ardımızda serili olsun diyebiliyorsak…
Helal- haram çizgisinin üzerinden jet hızıyla atlayıp ‘Üzümünü ye, bağını sorma!’ kayıtsızlığına uzanan bir vadide arz-ı endam ediyorsak…
Her gün özel araçlarımızla çıktığımız şehir trafiğinde hepimizin huzuru için konulmuş kurallara uymak yerine ‘herkes bana uysun’ anlayışı ile gidip geliyorsak…
Hal dilimiz, duruşumuz ‘hayvancılıkla uğraşamam; ama eti, sütü ucuz tüketelim’ makamında fanteziler üretebiliyorsa…
Kafa konforumuz bozulmasın diye hangi merkezlerden ne amaçla üretildiği üzerinde zerrece düşünme, araştırma zahmetine girmeden her duyduğumuza hemen inanır hale gelmişsek…
Kamuflaj giymiş düşmanı dost, daima iyiliğimizi isteyip çırpınan dostumuzu düşman; âlimi zalim, zalimi âlim; kahramanı hain, haini kahraman görmeye varan bir alaboraya uğramışsa idraklerimiz…
Kurallarını apaçık düşmanlarımızın koyduğu oyunlara yalvar yakar girip de tamamen saçma bahanelerle canlarının istediği ceza kesmelerini adalete ve hakkaniyete aykırı görerek merhamet umuyorsak…
Bu konuda benzer örnekleri çoğaltmanın bir âlemi yok; çünkü Ernest Renan’ın dediği gibi‘ahlak da sanatta olduğu gibi hiç konuşulmaz, ancak yaşanır ’
Hülasa…
Peygamber efendimizin iman-amel denklemini mükemmel bir şekilde ifade ettiği yukarıdaki hadisi doğrultusunda bir iman tazelemenin vakti gelmiş demektir; zira kayıplarımızla birlikte ahlaki sefaletimiz de artıyor.
Haz. Ali’nin şu güzel sözüyle bitiriyorum: Asıl yetimler anadan babadan değil, ilim ve ahlaktan yoksun olanlardır HzAli r a
Selamların en güzeliyle…
Hacı Halim Kartal/ 08 Temmuz 2024