banner176

BİST
ALTIN
DOLAR
STERLİN
EURO

İnsan demek en genel anlamıyla mesele demektir. Tek tek insanların ve toplumların hayat boyu dini, siyasi, sosyal, ekonomik şartlara bağlı olarak önemi herkese ve her topluma göre sürekli değişen meseleleri olur.

        Bu; kimine göre geçim, kimine göre seçimdir. Kiminin baş meselesi eğitim, kiminin sağlık; kiminin adalet, kiminin hürriyettir.

        Üstad Necip Fazıl Kısakürek için en önemli mesele gençlikti. Öyle ki 1947’de yazdığı Muhasebe adlı şiirinde bunu şu mısralarla dile getirmişti.

“İşte bütün meselem, her meselenin başı,
Ben bir genç arıyorum, gençlikte köprübaşı!

Tırnağı, en yırtıcı hayvanın pençesinden,
Daha keskin eliyle, başını ensesinden,
Ayırıp o genç adam, uzansa yatağına;
Yerleştirse başını, iki diz kapağına;
Soruverse: Ben neyim ve bu hal neyin nesi?
Yetiş, yetiş, hey sonsuz varlık muhasebesi?”

        Şiir, hikaye, roman, tiyatro, tarih ve makaleleriyle; Büyük Doğu başta olmak üzere devrin gazete ve dergilerinde yazdığı yazılarla, Anadolu’nun birçok il ve ilçesinde verdiği konferanslarla aslında hep ‘en önemi meselem’ dediği idealini gerçekleştirmeye çalışan Üstad, nihayet gençlikle ilgili düşüncelerini GeçliğeHitabe’sinde özlü bir biçimde ortaya koymuştur.

        Sanat anlayışını:

        “Anladım işi: Sanat Allah’ı aramakmış,

         Marifet bu gerisi çelik çomakmış.” Sözleriyle belirten Üstad için başka türlü bir gençlik tasavvuru olamazdı.

         “ Bir gençlik, bir gençlik, bir gençlik…

         “Zaman bendedir ve mekân bana emanettir!” şuurunda bir gençlik…

        Edebiyatımızda Tevfik Fikret, Mehmet Akif gibi şahsiyetler de gençliğe önem vermişler onlara model olabilecek kişileri göstermişlerdir. Mesela T. Fikret’in model kişisi Haluk, Akif’inki Asım’dır. Değerli araştırmacı Vahap Akbaş’ın Ay Vakti dergisinin Mayıs 2011 sayısında çıkan Necip Fazıl’ın Gençliğe Bakışı’nı değerlendirdiği yazısında bu bağlamda çok güzel tespitler vardır:

“Necip Fazıl’ın gençliğe bakışı, Tevfik Fikret’in maneviyattan tamamen arındırılmış bakışından farklıdır. Onun Ferda ve diğer şiirlerinde belirttiği yenilik ve inkılap anlayışını önemsiz bulur. Bu anlayış için “Ağızdan alınan maddelerin başka yerden çıkarılmasından üstün bir mana ifade etmez”der.
         Fikret’e dair bu görüşlerini de anlattığı konferansında, Zindandan Mehmed’e Mektup şiirini, “Oğlumuzun şahsında, ondan daha aziz Türk gençliğine ithaf”ettiğini belirten cümlelerle sunarak okur. Böylece gençliğe bakışta Fikret’le aralarındaki farkı ortaya koyar. Şiiri, oğluna bir mektup formunda oluşturduğu halde onu bir model olarak sunmadığını da ifade etmiş olur. Ondan daha aziz” bir gençliğe vurgu yapar.

Necip Fazıl, gençlik konusunda Akif’in düşüncelerine pek temas etmez. Ancak ikisinin tasavvurlarında ve bu tasavvurları sunuşlarında kesişmeler olduğu rahatlıkla söylenebilir. Bir kere ikisinin de temel referansı İslâm’dır. Örnek, Peygamber ve sahabedir. İkisi de hem bedenen hem de ruhen sağlıklı; atak, gözü pek ancak kaba kuvveti benimsemeyen bir nesil özlemektedir. Ahlâk güzelliği, karakter sağlamlığı, ilimle bilgiyle donanma aranan ortak hasletlerdir. Akif, Asım’ın Nesli’ne duyulan ihtiyacı açıklayabilmek için, köylülerin, eğitim kurumlarının, gençliğin durumundan savaş vurguncularına, fuhşa, her türlü ahlaksızlığa kadar ülkeyi saran birçok kötülüğe değinir. Bize bütün bunların üstesinden ancak Asım’ın neslinin gelebileceğini böylece daha etkili bir şekilde anlatmış olur. Necip Fazıl da benzer bir yol seçer. Toplumdaki olumsuz tabloyu bütün açıklığıyla çizer, sonra gençliğin neyin davacısı olduğunu, nelerle savaşacağını gösterir. Gençliğe Hitabe’deki şu cümleler buna bir örnektir:

“Bugün komik üniversitesi, hokkabaz profesörü, yalancı ders kitabı, demagog politikacısı, çıkartma kâğıdı şehri, muzahrafat kanalı sokağı, takma diş fabrikası, fuhuş albümü gazetesi, mümin zindanı mâbedi, temeli yıkık ailesi, hâsılı kendisini yetiştirecek bütün cemiyet müesseselerinden aldığı zehirli tesiri üzerinden atabilecek, kendi öz talim ve terbiyesine memur vasıtalara kadar nefsini koruyabilecek, destanlık bir meydan savaşı içinde ve bu savaşı mutlaka kazanmakla vazifeli bir gençlik...”

Esasında hikâyelerinde, Aynadaki Yalan romanında, tiyatro eserlerinde, özellikle Ahşap Konak ve Mukaddes Emanet’te, Çile’nin Dava ve Cemiyet bölümünde toplumdaki bozulmuşluğu, kokuşmuşluğu tasvir eden çokça çarpıcı tespit var. Dinin, dilin, namusun, düşüncenin, ailenin, eğitimin darmadağınık hale geldiğini önce gösteriyor Üstad, sonra bu perişanlıktan kurtulmanın çarelerini ve bu çareleri uygulayacak neslin özelliklerini…


         Gerek tiyatrodaki gerekse Muhasebe şiirindeki üç katlı ahşap konak”sembolü de bozulan nesillere işaret eder. Ancak bunun böyle sürüp gitmeyeceğine olan inanç güçlüdür. Muhasebe şiiri, bir evin nesil nesil bozuluşunun gösterildiği trajik bir kesitten sonra şu mısralarla biter:

“Bekleyin, görecektir, duranlar yürüyeni;
         Sabredin, gelecektir, solmaz, pörsümez yeni!

        Karayel, bir kıvılcım; simsiyah oldu ocak!
  Gün doğmakta, anneler ne zaman doğuracak?”

        Heyhat!

        Bugün ekranları ellerine neredeyse henüz kundakta iken tutuşturduğumuz çocuklarımızla ve bu şekilde hayattan kopardığımız gençlerimizle aramızda bir iletişim kalmış mıdır?

        Ve gerçekten bizim ‘Çile’ şairi gibi ‘en önemli meselem’ diyebileceğimiz bir meselemiz var mıdır?

Selamların en güzeliyle…

        Hacı Halim Kartal

Yorumlar
Adınız
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.