Allah’ın arzında meydana gelen her olayın sebeplilik ilkesine bağlı olduğu, Peygamberimiz Hz. Muhammed (AS)’ dan rivayet edilen şu olaydan daha güzel anlatılamazdı her halde.
Biliyoruz veya bilmeliyiz ki yaşadığımız dünyada her şey Allah’ın koyduğu sebep-sonuç ilişkilerine göre meydana gelmektedir. Bu nedenle arzu ettiğimiz bir şeyin olmasını istiyorsak, onun sebeplerini de yerine getirmeliyiz. Nitekim: “İnsan için ancak çalışmasının karşılığı vardır.” (Necm/39) ayetiyle çalışmalarımız ile alacağımız sonuç arasındaki ilişkiye dikkat çekilmiştir. Hayvanı hasta olan ve iyileşmesi için sadece dua eden birisine Peygamberimizin veya onun ‘Sıddık’ dostu Hz. Ebubekir’in söylediği “Duana biraz da katran ilacı ekle...” sözü yapılacak duanın nasıl olması gerektiğine dair güzel bir örnektir.
***
Bir zaman, yaşlı bir kadının biricik devesi uyuz oldu. Ölürse bütün işleri altüst olacak, bağına, bahçesine giderken eşyasınıyükleyecek vasıtadan mahrum kalacaktı. Devesinin iyileşmesi için sürekli dua etti. Yine devesinin ot yemeyip, su içmediğini, iskelet hâline geldiğini görünce üzüntüsü bir kat daha arttı. Ellerini açmış dua ederken bir taraftan ağlıyordu. Bu sıradaPeygamberimiz, ashabıyla birlikte oradan geçmekteydi. Yaşlı kadının ağladığını görünce sordu:
-“Ey Allah’ın kulu, niçin gözyaşı döküp ağlıyorsun?”
Kadın titrek sesle cevap verdi:
- Devem için ağlıyorum. O benim her şeyim. Ya ölürse halim ne olur? Hastalıktan kurtarması için Rabbime günlerdir elaçıp dua ediyorum, fakat bir türlü kabul edilmiyor.”
Tebessüm eden Peygamberimiz şöyle cevap verdi:
- “Kabul olmasını istiyorsan duana biraz da katran kat.”
Ne demekti duasına katran katmak? Nihayet anlar gibi oldu. Komşularından katran bulan kadın, devesine önce iyice birkatran sürdü. Sonra da ellerini açıp duaya başladı. Uyuz yaralarındaki mikroplar tümüyle öldü, böylece deve uyuzdankurtulmuş oldu.
Yıllar var ki bu temel gerçeği bir şekilde devre dışı bıraktık veya sorumluluk almak gerektiği zaman elimizi taşın altına sokmak işimize gelmedi. Âlemlere rahmet olarak gönderilen Peygamberimizin en iyi bildiğimiz hadisindeki üç kademeli öğüdünün “Bir kötülük gördüğünüzde onu elinizle düzeltin” kısmı ki fili müdahaleyi gerektiren en değerli kısmını geçtik; Allah’a havale ettik. Derece bakımından ilki kadar olmasa da ona nispeten yakın olan “Eliyle düzeltmeye gücü olmayan diliyle diliyle yapsın” kısmını da duruma ve şartlara bağladık. Kala kala yüce elçinin ‘imanın en zayıfı’ olarak tanımladığı sözlük anlamı‘kötülüğü unutmamak, bunu yapanlara düşmanlık beslemek, lanetlemek…’demek olan “buğz etmek”kısmı kalıyor ki kınamalarla, meydanlarda yahut toplu dua seanslarında kötülerin kahrolmalarını istemekle bugün en iyi yaptığımız en muteber(!) eylemin ne hazin ki bu en zayıf halkaya daha çok talip olmak sonra da matah bir iş yapmış gibi avunmak olduğunu düşünüyorum.
Yani dualarımızı yalnız, eylemsiz ve işlevsiz bıraktık.
Sebeplere sarılmadan en iyi sonuçlara ulaşabileceğimizi umduk.
Sebeplere sarılma konusunda en iyi örneklere sahip en iyiler iken aklımızı, vicdanımızı, irademizi kullanmayarak ataletin dibini boyladık.
Namazlarımızın her rekâtında mutlaka okuduğumuz Fatiha suresinde Rabbimizin öğrettiği “Allah’ım bizi dosdoğru yola, kendilerine nimet verdiklerinin yoluna ilet” duasındaki ‘ihdina’ talebini anlamadık. Çoğu zaman ‘Fatiha hürmetine’ diyerek aracı yaptık işlerimizin aklımızı ve irademizi kullanmadan olması beklentisiyle. Öyle olmasaydı ‘şu kadar okursan şu, bu kadar bu olur’ gafletine pirim verir miydik?
Prof. Şaban Ali Düzgün Hoca ‘Var Oluş Sancısı’ adlı kitabında ‘İhdina’ talebinin ‘bir direniş’ olduğunu söyler. Dediği şudur:
“İhdina, hayatın insanın başına getirdiklerine teslim olmayıp mücadele etme arzusunun dile gelişidir. Giderek yozlaşan ve nefretin ve zulmün hizmetkârına dönüşen zekânın yarattığı dünyanın gidişatına itiraz edip, esenliğe ve mutluluğa giden yeni bir rota aramaktır. Yaşamın, hayal kırıklıklarını ümitle harmanlayarak bir memnuniyete dönüştürme sanatı olduğunu fark etmektir. İnsanın evvela kendi hatalarından başlayarak yaşamın ve ölümün haysiyetini yeniden inşa etme çabasıdır. İnsanın onurunun savaşlarla, katliamlarla, açlık ve sefaletle, salgın hastalıklarla incitildiği dünyayı değiştirip dönüştürecek daha büyük bir sese kulak verme arzusudur.” Sah. 38
Rahmet elçisi Peygamberimizin işaret ettiği eksiğimizi görür de ‘dualarımıza katran katma’yı öğrenebilirsek kendimizde ve çevremizde değişmesini istediğimiz birçok şeyin değiştiğini o zaman görebileceğiz.
Selamların en güzeliyle…
Hacı Halim Kartal/ 29 Nisan 2024