1987 yılında, ,Bursa'da fason kumaş dokuma işi ile uğraşırken, dokuma tezgahlarımızda jarse yorgan yüzü kumaşını, Erzurum’lu kumaş imalatı ve satışı yapan Susam Tekstil sahipleri Ercüment Susam ile birlikte 5 oğlundan biri olan Gürbüz Susam’a dokuyorduk
Devere’de çözülmüş kumaşlık iplikleri lüverte çözüp getiriyorlar, bizler de dokuma tezgahlarımızda belli bir ücret karşılığında dokuyup, kumaş haline dönüştürüp teslim ediyorduk. Kumaş dokuduğumuz Ercüment Susam Bey'in İstanbul Mercan Han'da satış dükkanı vardı.
Kendileri, 1500 dokuma tezgahı ile kumaş dokuyorlar, piyasada da bizim gibi fason çalışanlara 500 tezgaha iş verip kumaş da dokutarak geniş çaplı bir imalat ve satış alanı ve gücüne sahiptiler.
Bizler cumartesi günü sabahtan okuduğumuz kumaşları tezgahtan çıkarıp ölçüyor ve toplar halinde apre ve boya yapılmak üzere işverenin deposuna saat 11.00'e kadar teslim ediyor, aynı gün Cumhuriyet caddesi üzerinde bulunan Sabiha Gökçen işhanındaki yazıhanelerine, bugünkü deyimi ile ofislerine gidip paralarımızı alıp gelerek işçilerimize dağıtıyorduk.
Yine bir güz mevsiminde, cumartesi günü kumaş dokuma paramızı almak için ofislerine gitmiştim. Ofise girdiğimde bizim gibi kumaş dokuyan 8-10 kişinin daha ofiste olduğunu gördüm. Selamlaştıktan sonra Ercüment Bey'in 5 oğlundan en büyüğü ve İngilizce öğretmenliğinden ayrılarak, ailesi ile birlikte bu işi yapan Gürbüz Susam vardı, hoşbeş ettikten sonra buyur ettiler, oturdum.
Önce gelen insanlara, daha önceden hesaplanarak kuruşuna kadar hesaplanıp zarfın içerisine ağzı yapıştırılıp, alacaklının isminin yazılı olduğu zarfı teslim ederken telefon çaldı.
Şimdiki gibi cep telefonu yok tabii ki, çalan çevirmeli iş yeri telefonuydu, telefonun ahizesini kaldırdıktan sonra, ‘’efendim’’ dedi, ayağa kalktı, ceketini düğmeledi, esas duruşa geçer gibi sol kolunu vücuduna yapıştırdıktan sonra, konuşmasına ‘’efendim babacığım’’ diye devam etti. Telefon konuşması bitinceye kadar hep ayakta sol eli vücuduna bitişik ‘’efendim babacığım, öyle yapalım babacığım’’ diyerek, konuşmanın sonunda saygı ve hürmetlerimi sunuyor, ellerinden öpüyorum babacığım’’ diyerek telefon konuşmasını bitirerek ahizeyi yerine koydu. Ceketinin düğmesini açtı ve ‘’sizleri beklettim, özür dilerim’’ deyip oturdu.
Bu olayı gören imalatçılardan bazıları, Gürbüz bey, babanız karşınızda değil, sizi de İstanbul Mercan Han’da görmüyor, niye ayağa kalkıp, hazır ol vaziyetinde bekleyip konuştunuz dediler.
Gürbüz bey ‘’babamın bizi görmesi veya İstanbul Mercan Han'da olması önemli değil, o benim babam ve ben onunla konuşurken koltuğa oturup, ceketim açık, lakayt bir şekilde konuşamam. Bize, büyük annemiz bu terbiyeyi verdi, terbiyeyi veren büyük anneme ve babama saygısızlıkta bulunamam.’’ dedi.
Bizler de, aile terbiyesi ve babaya saygının nasıl olacağını canlı ve uygulamalı bir şekilde yaşadık, kendilerine bize bu örnek uygulamayı yaşattıkları teşekkür ediyorum. Burada, örnek teşkil eden ve etkilendiğim, eşine Ender rastlanan bu saygı örneğini, deneyim paylaşımı yazım da, sizlerle paylaşayım istedim.
Bu şekilde insan eğiten ve insan yetiştiren, bunu da uygulamalı olarak bizlere yaşatan insanlara ben de, buradan saygı ve hürmetlerimi iletiyorum. Rahmeti Rahman'a kavuşanlara, Cenabı Allah'tan, ‘’Ruhları şad, mekanları cennet olsun.’’ diyor, hala görüştüğüm Gürbüz Susam bey ile kardeşlerine, sağlıklı ve esenlikli bir ömür diliyorum.