Rusya-Ukrayna savaşı başlayalıdan bu yana, o kadar olaylar gelişti ki, her olay bir sonraki olayın belirleyicisi konumuna geldi.
İlk önce ABD, kendisi başta olmak üzere AB ve Nato ülkelerinin, Rusya’ya karşı belirledikleri kriterlerde ambargo uygulanmasını kararlaştırdı. Bunu da her zaman ki gibi, dünyanın jandarmalığına soyunan külhanbeyi edasıyla yapıyordu.
Bunu yaparken, kendi içindeki olumsuz gelişmeleri ve sistem çatırdamalarını, bir başka ifadeyle kapitalizmin emperyalist vampirliğinin duraklama-gerileme sürecini yıkılmadankamufle etmeyi, süreci uzatmayı ve geçici de olsa süreci tersine çevirebilir miyim çabalarının uzatmalarını oynuyordu.
Ambargo kararlarına en başta Nato üyesi Türkiye, ülkemizin yüksek çıkarları için uymayacağını belirtti ve uymadı.
Şimdiye kadar stratejik ortak diye her aldığı kararı, “canım başım üstüne” anlayışıyla karşılayan Türkiye,ABD’nin PKK’ya silah desteği, F-35’lerin ortaklığından tek taraflı kararla çıkartılması ve alım için ödenen paraların iade edilmemesi, F-16’ların modernizasyonu ve yedek parça verilmemesi konularındaki ülkemiz aleyhine, stratejik ortaklık adına uygun olmayan tutum ve kararları nedeni ile uymayacağını peşinen ilan ediyordu.
Hem ekonomik yönden eski Türkiye yoktu, hem de yönetim olarak tamam efendimci bir lider ve yönetim yoktu.
Böylece ambargoya uymama konusunda, ilk ve en büyük kara delik açılmış oluyordu.
Ambargo kararlarına uymaları istenen Nato ve AB ülkeleri ise, hem nüfus bakımından yaşlanmış, hem eski ekonomik gücünü Asya ülkeleri ve Çin’e yavaş yavaş kaptırmış durumdaydı. Hem de enerji, özellikle doğal gaz konusunda Rusya’ya göbekten bağlı durumdaydılar.
Alternatif enerji ve doğal gaz bağımlılığından, orta ve kısa vedede kurtulacak alternatifleri de olmadığından, ağırdan alıyorlar ve “ne kızı verip-ne de dünürü küstürmeme” gibi ikircikli bir politika izliyorlardı.
Ama jandarmaya da karşı gelip hayır diyemiyorlardı.
Rusya elindeki enerji ve gaz kozunu, ekonomik zararları göze alarak kesiyor, pazarlığa bile mahal vermiyordu.
Avrupa kışın donma tehlikesi ile karşı karşıya kaldı, tabir yerinde ise Avrupa’da gaz sıkışması oldu.
Savaşın seyri ise, Rusya’nın ilk etapta hava üstünlüğü ile, bir miktar lehine ilerlese de, elindeki teknolojik silahların hantal ve yetersizliği ile diğer ülkelerin Ukrayna’ya verdikleri silah desteği sonucu, planlanan şekilde gitmediği gibi, kısa vadede teslim bayrağı çekilir mantığında yapılan harekat sonuç vermedi. Süre uzadıkça da dengeler değişmeye başladı. Rusya nükleer silah kullanma tehdidini 1. ağızdan ifade eder oldu.
Dünyada oluşan tahıl ve gıda krizi ile baş gösteren kıtlık ve bunun bir doğal sonucu olan enflasyon artışları, alışkın olmayan emperyalist, yaşlı Avrupa’yı umulandan daha fazla etkilemenin dışında sarsmaya başladı.
Savaşı şimdiye kadar devlet kaynaklarıyla götürüp kendisine bağlı Türki vatandaşlardan temin ettiği Müslüman kökenli askerlerle götürüp, kendi ırkından fazla zayiat verdirmiyordu.
Şimdi milletin kaynaklarına yöneldi ve ülkesinden yedek seferberlik ilan ederek, 300 bin kısmi askeri silah altına almaya karar verince, ülkesinde protestolar ve kaçışlar başladı.
İran başta olmak üzere, dünyanın birçok başka ülkesinde protestolar ve iç karışıklıklar yaşanmaya başladı.
Sonuç itibariyle ABD ve Rusya başta olmak üzere dünya karışmaya ve karıştırılmaya başlandı.
Savaşın nereye evrileceği tam belli olmamakla birlikte, dünyada birçok düzen ve yönetimlerin değişeceğinin ayak sesleri gelmeye başladı. Bu coğrafi sınırlarda değişikliği beraberinde getirecek.
Bekleyip göreceğiz ama sonuçta dünya eski dünya olmayacağı gibi ülkeler de eski ülkeler olamayacak.
Ama ekonomik olarak çoktan başlamış olan ve yüz yıldır devam eden 3. Dünya savaşı cephelere de sirayet ederek kendini gösterecek gibi.
İnşallah bunun sonunda adaletsiz bir dünya düzeninden adaletli bir dünya düzenine geçilir.