Sevgili yeğenimin sosyal medya hesabında paylaştığı kısacık bir videoyu izliyorum. İyice sararmış ekin tarlaları arasında bir biçerdöverin kabininden çekilmiş görüntüler… Bu görüntülere halkımızın gönlünde taht kurmayı başarmış sanatçılarımızdan Musa Eroğlu’nun çalıp söylediğibir türkü eşlik ediyor… “Harmana serdiler sarı samanı…”
Bana göre en güzel, dokunaklı seslendirenin Musa Eroğlu olduğunu düşündüğüm bu Emirdağ türküsünde harmandan ve samandan söz edilmesi sevenlerin arasına giren can yakıcı ayrılığın bir harman-hasat dönemine rastlaması sebebiyledir. Nitekim türkünün devamında “Gel otur yanıma benim sevdiğim/ Ayrılık mı olur harman zamanı, yayla zamanı” denilerek açıkça ifade ediliyor.
Alaka ne suretle olursa olsun, bir harman- hasat görüntüleriyle buluşturulduğu zaman türkünün etkileyiciliği adeta tavan yapıyor.
Bazı anlar seyredilen görüntülerle uyumlu bir müzik, insanın ayaklarını yerden kesmeye, zamanda yolculuk yaptırmaya yetip artıyor. Vakıa bu güzel ses ve görüntülerin tetiklediği zihnim beni de üzerinden yarım asrı geçmiş çocukluğumun sarışın harmanlarına götürüveriyor.
İşte yine bir harman zamanı… Her ne kadar kullanılan araçlar ve yüzyıllardır sürüp gelen harman gelenekleri ve kültürü inanılmaz surette değişmiş olsa da.
Türkülerimizdeki harmanda ‘harman yeri’ vardı mesela. Ekinlerin biçilip tarlalarda irili ufaklı yığınlara dönüştürülmesi işi bitirilince her köyde birkaç mevkide yer alan harman yerlerinin ‘harman dökme’ye hazırlanmasına geçilirdi. Her yıl aynı yere döktüğü için her ailenin harman yeri belli olurdu. Hiçbir kargaşa olmadan herkes neredeyse temmuz başından eylül ortalarına kadar kullanacağı harman yerini güze süpürüp temizler, genellikle dört direkli çadırını kurar; kullanacağı harman aletlerinin eksiklerini giderir ve muhtarlıkça ilan edilecek ‘harmana çıkma’ gününü beklemeye başlardı. Öyle herkes kafasına göre hareket edemezdi.
Harman; kavurucu sıcaklarda toz toprak içinde ter dökerek aylar süren yorucu, çileli; ama koca bir yıl verilen emeklerin az çok karşılığının alınmasıyla biten uzun bir yolculuktur. Bu meşakkati sebebiyle olsa gerek, harman,Urfa yöremize ait türkülerimizden birinde harman yerinin sürülerek gülistana dönüştürülmesi talebi söze, sese nihayet acıklı bir nağmeye bürünerek yankılanabilmiştir:
“Harman yeri sürseler oy sanem oy sanem
Yerine gül ekseler esmer gaday ben alim”
Harman yeri yaş yeri oy sanem oy sanem
Yavaş yürü hoş yürü esmer gaday ben alim”
Şimdi harman yerlerinde,çocukluğumuzu öküzlerin veya atların koşulduğu düvenler üzerinde döne döne yaşadığımız harman yerlerindeki o çok tanıdık görüntülerden eser yok. Düveni veya bir akşam serinliğinde başlanıp gece yarılarına kadar kara patozlara atılarak samana dönüştürülmek üzere yığılan sapların yahut hafif mi hafif, zarif yabalarla savrulmayı bekleyen küçüklü büyüklü tınazların yerini, köylülerin artık evlerinin avlularına sığmaz hale gelen, bir kısmı artık kullanılamaz hale gelmiş, bazıları yeni araç gereçleri dolduruyor.
Dün hayırlı bir iş için köyümden Beyşehir’e, oradan Hüyük ve bu şirin ilçemize bağlı bazı köylere kadar uzanan gezintimizde yolumuz üzerindeki tarlalarda hasat hareketliliğini gördüm. Arazinin yapısına göre kimi tarlalardaki ekinler biçilmiş, kimileri biçiliyor.
Harman makinaları geliştikçe her tarla aynı zamanda harman yeri oldu. Tarlasına biçilme sırasının geldiği haberi verilince gidiyor insanlar, oralarda gereksiz yere bekleyip durmuyor. Ürünler de tarlalardan en seri şekilde alım yapılan merkezlere ulaştırılıyor. Yeni öğrendiğim bir gelişme de şu: Eğer ürününü Toprak Mahsulleri Ofisi’ne verecekse internet aracılığıyla randevu alıyormuş çiftçiler.
Bildiğimiz anlamda sarı samanı göremezsiniz artık harman yerlerinde. Şimdi balya makineleri anında sapları balyalara dönüştürüyor. Nerelerde depolanacaksa güzelce istif edilip üzerlerine dayanıklı çadırlar çekiliyor. Yani samanlıklara daha fazlasını yerleştirmek için ‘saman deşmek’ olarak adlandırılan eylemi gerçekleştirmek için saman tozlarının en yakıcısına maruz kalmak pahasına maskesiz saatlerce didinmek yok.
Çoktan beri bir yerlere gidip geldiğim yoktu. İki yılı aşkın bir süreden beri bunaldığımız korona belası ile ilgili haberlerin ardından tam kurtulduk diyemeden gelen ekonomik sıkıntılar koronanın üstüne adeta tüy dikmiş gibi bir etkiye sebep olmuştu. Velhasıl yeğenlerle bir hasat mevsimi ekinler biçilirken yaptığımız bu küçük gezintinin uzun zamandır dağıtamadığım can sıkıntısına iyi geldiğini hissediyorum.
Akşamın ilerleyen saatlerinde balkonda oyalanırken uzaklarda bir düğünde çalınıp söylenen türküler geliyor dalga dalga. Bunlardan birine iyice dikkat kesiliyorum. Sesler yüzlerce yıl öncesinin şimdi bize uzak coğrafyalarından geliyor. Bakıyorum onda da bir harman var hatta daha katmerli bir hüzün var. “Cezayir’in harmanları savrulur…”
Diyeceksiniz ki türkülerimizin hangisinde yok ki hüzün?
Haklısınız.
Efendim bu hasat mevsiminin memleketimize, milletimize tüm hemşehrilerimize ve köylülerimize hayırlı ve bereketli olmasını temenni ediyorum. Harmanlar savrulsun, emekler savrulmasın.
Selamların en güzeliyle…
Hacı Halim Kartal/25 Temmuz 2022