Avrupa’nın zehirli ilaçlarının kullanılması, GDO’su ile oynanan her türlü tarımsal ve hayvani gıdaların tüketimi, teknolojinin verdiği radyoaktif ışın ve dalgalar nedeniyle sağlığı bozulan ülkemiz insanının bir takıntısı…
Ahh o eski günler, nerede o eski Ramazanlar, nerede kaldı o eski bayramlar nostaljisiözlemi…
7’den 70’e ülke insanı olarak herkes eski günlere ah ve iç çekerek özlemlerini belirtiyorlar.
Bana da tuhaf gelen bu eskiye özlem nostaljisi.
Bana göre; günler de, ramazanlar da, bayramlar da eskiden olduğu gibi yerinde duruyor. Değişen ise, insanlarındünya görüşleri, yaşam biçimleri ile hayata bakış felsefeleri…
Bizim çocukluğumuz da, Ataerkil aile yapımızla, Rahmetli Dedem, Amcam ve Babamlar toplam 13 kişilik aile, toprak damlı bir evde yaşardık.
Samanlı Öreni denilen Modus dağının eteğinde, merkeple patika yollardan ulaşımı sağlanan yaylamız vardı. Rahmetli Macar ebem (Fatma EROĞLU) ve babam yaylada dururlardı, 80-100 civarı keçi-oğlak, 80-100 civarı koyun-kuzumuz vardı. Köydeki evimizde de, 2 manda, 2 boduk 3-4 sağılır inek, 3-4 bücük ve 4-5 tanamız ile 2 öküzümüz, yayla ve araziye ulaşım için kullanılan 1’de merkebimiz vardı.
Sofrada 13 kişi toplanır ve yemeğe dedemizin çektiği sesli besmele ile başlanırdı. 13 kişi tamamlanmadan ve sofradaki en büyük kiş sesli bir şekilde besmeleyi çekip başlamadan çorba tasına kaşığını uzatan küçüklere, Rahmetli Mustafa dedemin elindeki tahta kaşık, çorbaya uzanan çocuğun el kemiğine, “Evin insanlarının tümü toplanmadan ve en büyüğü besmeleyi çekip yemeği başlatmadan küçükler yemeğe başlamaz.” diyerek tak diye vururdu. Menümüz ise, saç sobanın üzerinde kızartılmış gevrek ekmeğin doğrandığı diş tarhanası çorbası veya sulu pilav idi.
Ben her gün merkep sırtında 7 km.patika ve yamaçlı dağ yollarında yaylaya gider, orada yayılan tufranın ayranını, 20’şer litrelik bidonlarla ya da çömleklerle getirdikten sonra, köyümüzde sağılır ineği veya davarı olmayan insanların evlerine, katılan ürünü(süt-yoğurt- ayran)’ı akşam karanlığından sonra dağıtırdım.
Bayram yaklaşınca, özellikle bayrama sütlü çorba yapsınlar diye mutlaka süt gönderilirdi. Böylece paylaşım kültürü bizzat tatbiki olarak gösterilmiş ve uygulamalı öğretilmiş olurdu.
Elbiselerimiz eski de olsa tüm aile bireylerimiz, bu zahmetli ve meşakkatli yaşam şartlarına rağmen mutluyduk. Şu niye alınmadı, bu niye alınmadı diye herhangi bir konu gündeme gelmezdi, getirilemezdi de. Ama kavurma sepetlerimizde, kirişte asılı 4-5 kavurma sepetievimizde asılı olurdu.
Rahmetli dedem elimizden tutar, ağaç yaşken eğilir diye 7 yaşından itibaren teravih namazına götürür getirirdi.
Teravih namazı çıkışı sonrası ödül olarak, rahmetli Sadet veya Çatlı Musa dayının bakkaldükkanlarının her gün birinden sırayla, 5 kuruşa 9 tane sorma şeker alıverirdi. Bir tanesi 5 kuruşa 8 sorma şeker verirdi, dedeme hep 9 veren bakkaldan alalım derdim, dedem ise; 2 bakkalın köyde bulunması bir değer, bir nimet, her ikisi de kapanmasın çalışsın, hemde ikisi de akraba küstürmeyelim derdi.
Özlenen Günler-Ramazanlar-Bayramlar bunlar mı bilmiyorum ama,
ABD'nin kışkırtmasıyla başlayan Rusya - Ukrayna Savaşı nedeniyle yükselen Dolar - Döviz piyasasından oldukça kar eden Hasan Hüseyin Bey sahur yemeğine İPHONE telefonunun alarmıyla uyandı. Bütün gece altında uyuduğu MADAM COCO yorganını kaldırdı. HUGO BOSS pijamasını, ADİDAS terliklerini giydi.
Ağır aksak adımlarla WC'ye gitti. Sifonu çektikten sonra PROLEYS sabunuyla ellerini yıkadı. Mutfağa geçip yemek masasına oturdu.
Sahur yemeği sonrası banyoya girdi. CLAEP şampuanıyla duşunu aldı. COLGAYT ile dişlerini fırçaladı. BRAUN ile saçlarını kuruttu. Tekrar oturma odasına döndü. İmsak vaktine çok az kala LİPTON çayını içerken PROFİLO markalı televizyondan haberleri izledi.
Sonra alışılmışın ötesinde sabah namazını kıldı. Kadir gününün ve kadir gecesinin hakkını veriyordu. Namazdan sonra BİLS marka gömleğini giydi. Kravatını taktı. Koyu kahverengi PİER CARDİN takımını giydi. Hanımına "Bay bay!" deyip çıktı.
ŞEVROLE'sine biner binmez PHİLİPS radyosu otomatik çalıştı. RAKUNROG çalıyordu. Alışılmış halde ağzına MENTOS sakızlı şekerini attı. Bir an durdu, oruçlu olduğunu hatırladı. Hemen ilahiler okuyan radyo kanalına geçti.
Trafik nedeniyle uzun bir yolculuktan sonra CENT TOVIR'daki ofisine girdi. SAMSUNG bilgisayarını çalıştırdı. Çalışma saatleri boyunca ilahiler dinledi. Hele o;
"Seni görmeyen gözü neyleyim? / Seni bilmeyen aklı neyleyim?" ilahisini dinlerken gözleri doldu. '' Medine yollarına sıra gelince kendinden geçti. Öğle ve ikindi namazlarını kaçırmadı.
Akşam iftarına yetişmek için erkenden ofisini kapattı. Eşinin özellikle sipariş ettiği HAMBURGER almak için MAK DONULT'a gitti. Ardından KARFUR'a uğradı. ARYEL deterjan, DOMESTOS çamaşır suyu, PALMOLİV şampuan, NESTLE çikolata, SİPRİT GAZOZ, COCO COLA, DORİTOS CİPS aldı. Kasadan geçerken AMERİKAN EKSPRES kartıyla ödemesini yaptı.
Akşam ezanına bir kaç dakika kala evine ulaştı. Kadir gecesinin heyecanıyla iftarını yaptı. Bu gece bağışlanma gecesiydi. Halis yürekten, temiz pişmanlıktan yararlanarak tevbe edecek, günahlarından arınacaktı. COCO COLA'sını içer içmez teravih kılmak için camiye koştu. Vaizin konuşmasını dinledi. Mevlid ve ilahilerden etkilendi. Namaz sonunda herkes gibi avuçlarını açıp dua etti.
Kadir gecesinin rahmetini, bereketini hak etmiş bir mü'min edasıyla evine döndü. MALBORA sigarasını tüttürürken hiç durmadan televizyonda ZAMPİNG yaptı. Birbirinden beter arkadaşlar, akrabalar ve hatta aile içi çarpık ilişkileri içeren dizileri izledi.
Bütün gün yaşadığı bu koşturmacadan çok yorulmuştu. KRAMTI ŞAMRI'nı giydi. Yatağına uzandı. Uyuyacaktı... Üç ihlas bir fatiha okudu. Allah'a şükür müslümanım, diye mırıldandı. Ardından:
"Kahrolsun İsrail! Yuh olsun Amerika! Defolun haçlı torunları!" diye homurdandı.
Sonra derinler derini uykuya yattı, uyumadan bu arada bazı şeyleri hayal edip gözlerinin önüne getirdi.
Bu şekliyle cennetin eteklerinde kalıp, buruşuk hurma-buruşuk zeytin yemek yerine Peygamber efendimiz (S.A.V.)’in yakınlarında, zeytin ile hurmanın iyisini, Hindistan cevizi, kivi, muz vs. yemek için portföyündeki sermayenin bir kısmını Ayçiçek yağı stoklayarak daha çok para kazanıp, biraz STK’lara, biraz siyasi partilere, biraz yardım kuruluşlarına, biraz da ihtiyaç sahiplerine zekat ve yardım yapıp daha çok nüfuz sahibi olup,daha çok sevap kazansaydım mı diye düşünürken, derinler derini bir uykuya daldı. Derken mübarek Ramazan bayramı geldi çattı.
Uyudu, uyandı, uyudu uyandı, günleri tamamladı. Arefe günü kabir ziyaretini de yaparak, geçmişlerinin ruhuna okuduğu hatimleri, yasinleri ve fatihaları da bağışlayıp gönderdi.
Bayram sabahı oldu, yine yabancı traş bıçağı ile traşını oldu, bayram namazına gitti geldi. Hanımı ve çocukları ile alt-üst olmuş Ayçiçeği, Zeytinyağı ve Tereyağı fiyatlarıyla yapılmış Ünlü baklavacı ve börekçiye yaptırılmış baklava ve börekler ile bayram kahvaltısını hanımı ve çocuklarıyla birlikte yaptı.
Daha önceden yaptırmış olduğu rezervasyon ile bayramın ikinci günkü tatildeki deniz manzarası ve golf sahasının mavi ve yeşilini düşünürken, tekrar uykuya daldı.
Hala uyumaya devam ediyor.
Sizce nerede eski Günler-Ramazanlar-Bayramlar diye özlem ve hasretle sağlığı bozulmuş, Olimpos dağının emperyal kültürüyle büyümüş çocuğu haline dönüşmüş köle ruhlu bu insan, sizce uyanır mı?
Uyanırsa ne zaman uyanır?
Onu şimdilik bilemiyorum ama diş tarhanası çorbası veHira dağının kültürüyle büyümüş nesiller olarakbizler uyanığız Elhamdülillah…
Ancak, bu kültürde yetişmiş nesiller olarak, gelinen ekonomik ve sosyo-kültürel şartlar ve teknolojik ortam nedeniyle, bayramlaşmadan sonra, çocuklarımızın elindeki cep telefonuyla sosyal medyada gezinirken, sohbet edememenin, tam bir şekilde eski bayramları yaşayamamanın yada bize verilen kültürü tam aktaramamanın eksikliği ve ezikliğiyle, bayrama sağ salim kavuşturan Yüce Yaradan’ımıza şükürederek devam ediyoruz.Hira dağının kültürünü tam aktaramazsak, nesil kopup gidiyor ve bu da toprak erezyonu gibi önlenmesi zor bir hal alacak…
Hepinize şeker tadında hayırlı bayramlar diliyorum.