Hemen her gün yakınımızdan uzağımızdan ünlü veya sadece kendi dar muhitinde yaşadığı için ismi hiç duyulmamış birçok insanın ebediyete yolcu edildiklerini görüyor, duyuyor veya sosyal medyaya yakınları tarafından konulmuş resimleri vasıtasıyla öğreniyoruz.
Öğreniyoruz da ne oluyor?
Olan şu: Tanıklığımızın derecesine göre bir refleksimiz oluyor. Ya şöyle bir irkilip ‘Vay be!’, ‘Canım benim!’, ‘Ne!’, ‘Olamaz!’ gibi hayret nidası beliriyor dudaklarımızda yahut sadece her faninin ardından herkesin ettiği ortak duayı oracığa bırakarak geçip gidiyoruz.
Allah rahmet eylesin!
Sonra faniler kervanına yeni yolcular katılıyor tanınmış, tanınmamış. Kafile çoğalıyor, uzuyor, ip gibi inceliyor, büyük bir kısmı seçilemez oluyor.
İnsanın dünyadaki hikâyesine ve aslında hayatın kısalığına, faniliğine dair uzun kısa ne çok şey yazılıp söylenmiştir binlerce yıldır!
Bunlardan en iyi hatırlananlar biliriz ki en kısa, en öz olanlar elbet. Kimileri mezar taşlarına kitabe olmuş, kimileri hayatı olduğu gibi iyi anlayalım diye güngörmüş, devran sürmüş ağızları dualı ninelerin, aksakallı dedelerin masallarından tekerleme suretinde akıp durmuş nesillerden nesillere…
Örneklerden birine Gökhan Özcan’ın 27 Ocak Tarihli ‘Yanan ve Sonra Sönen’ başlıklı yazısının sonunda rastladım:
“Bir varmış bir yokmuş diyorlar ya…” dedi beyaz saçlı adam. “Lafı ne kadar uzatırsak uzatalım, insanın dünyadaki hikâyesi ancak bu kadar!”
Yunus Emre’ninhayatı ve faniliği ‘göz yumup, açmış gibi’ anlatmasına benzer bir beyitte de hayat küçük bir alışverişten ibarettir:
Ana rahminden geldik pazara/ Bir kefen aldık döndük mezara
Şair Cahit Külebi, ‘Umut’ isimli şiirinde masallarımızın öğrettiği bu kısa ve yalın ifadeyi ve daha çok ölümlerde hatırlanan hayatları ve faniliği‘hikâye’ vurgusuyla dile getirmiştir:
“Taşlara düşen saat gibi
Ne artı ne eksi.
Bir sağlık, bir sevinç,bir umut
Hikâye hepsi…”
İnsanın dünyadaki hikâyesinin bir başka veçhesi de kitaplarda anlatılanlardır BehcetNecatigil'le göre. Buna‘Kitaplarda Ölmek’ demiştir:
“Adı, soyadı
Açılır parantez
Doğduğu yıl, çizgi, öldüğü yıl, bitti
Kapanır, parantez.
O şimdi kitaplarda bir isim, bir soyadı
Bir parantez içinde doğum, ölüm yılları…
Ya sayfa altında, ya da az ilerde
Eserleri, ne zaman basıldıkları
Kısa, uzun bir liste.
Kitap adları
Can çekişen kuşlar gibi elinizde.
Parantezin içindeki çizgi
Ne varsa orda
Ümidi, korkusu, gözyaşı, sevinci
Ne varsa orda.”
Dede Korkut’ta bu doğal seyir ‘gelimligidimli dünya, son ucu ölümlü dünya’dır nihayet.
Hikâyemizi bugünlük gene Necatigil’in‘Sevda Peşinde’ şiiriyle bitirelim:
“Ben artık bulunduğun şehirden gittim,
İnsan kuş misâli!
Sen hâlâ
O kalabalık evde olmalısın,
Gelip gidenin çok mu bari?
Üzgünüm Leyla,
Dünya hali!”
Rabbim ahir ve akıbetlerimizi hayırlı eylesin!
Selamların en güzeliyle…
Hacı Halim Kartal/07 Şubat 2022
Hemen her gün yakınımızdan uzağımızdan ünlü veya sadece kendi dar muhitinde yaşadığı için ismi hiç duyulmamış birçok insanın ebediyete yolcu edildiklerini görüyor, duyuyor veya sosyal medyaya yakınları tarafından konulmuş resimleri vasıtasıyla öğreniyoruz.
Öğreniyoruz da ne oluyor?
Olan şu: Tanıklığımızın derecesine göre bir refleksimiz oluyor. Ya şöyle bir irkilip ‘Vay be!’, ‘Canım benim!’, ‘Ne!’, ‘Olamaz!’ gibi hayret nidası beliriyor dudaklarımızda yahut sadece her faninin ardından herkesin ettiği ortak duayı oracığa bırakarak geçip gidiyoruz.
Allah rahmet eylesin!
Sonra faniler kervanına yeni yolcular katılıyor tanınmış, tanınmamış. Kafile çoğalıyor, uzuyor, ip gibi inceliyor, büyük bir kısmı seçilemez oluyor.
İnsanın dünyadaki hikâyesine ve aslında hayatın kısalığına, faniliğine dair uzun kısa ne çok şey yazılıp söylenmiştir binlerce yıldır!
Bunlardan en iyi hatırlananlar biliriz ki en kısa, en öz olanlar elbet. Kimileri mezar taşlarına kitabe olmuş, kimileri hayatı olduğu gibi iyi anlayalım diye güngörmüş, devran sürmüş ağızları dualı ninelerin, aksakallı dedelerin masallarından tekerleme suretinde akıp durmuş nesillerden nesillere…
Örneklerden birine Gökhan Özcan’ın 27 Ocak Tarihli ‘Yanan ve Sonra Sönen’ başlıklı yazısının sonunda rastladım:
“Bir varmış bir yokmuş diyorlar ya…” dedi beyaz saçlı adam. “Lafı ne kadar uzatırsak uzatalım, insanın dünyadaki hikâyesi ancak bu kadar!”
Yunus Emre’ninhayatı ve faniliği ‘göz yumup, açmış gibi’ anlatmasına benzer bir beyitte de hayat küçük bir alışverişten ibarettir:
Ana rahminden geldik pazara/ Bir kefen aldık döndük mezara
Şair Cahit Külebi, ‘Umut’ isimli şiirinde masallarımızın öğrettiği bu kısa ve yalın ifadeyi ve daha çok ölümlerde hatırlanan hayatları ve faniliği‘hikâye’ vurgusuyla dile getirmiştir:
“Taşlara düşen saat gibi
Ne artı ne eksi.
Bir sağlık, bir sevinç,bir umut
Hikâye hepsi…”
İnsanın dünyadaki hikâyesinin bir başka veçhesi de kitaplarda anlatılanlardır BehcetNecatigil'le göre. Buna‘Kitaplarda Ölmek’ demiştir:
“Adı, soyadı
Açılır parantez
Doğduğu yıl, çizgi, öldüğü yıl, bitti
Kapanır, parantez.
O şimdi kitaplarda bir isim, bir soyadı
Bir parantez içinde doğum, ölüm yılları…
Ya sayfa altında, ya da az ilerde
Eserleri, ne zaman basıldıkları
Kısa, uzun bir liste.
Kitap adları
Can çekişen kuşlar gibi elinizde.
Parantezin içindeki çizgi
Ne varsa orda
Ümidi, korkusu, gözyaşı, sevinci
Ne varsa orda.”
Dede Korkut’ta bu doğal seyir ‘gelimligidimli dünya, son ucu ölümlü dünya’dır nihayet.
Hikâyemizi bugünlük gene Necatigil’in‘Sevda Peşinde’ şiiriyle bitirelim:
“Ben artık bulunduğun şehirden gittim,
İnsan kuş misâli!
Sen hâlâ
O kalabalık evde olmalısın,
Gelip gidenin çok mu bari?
Üzgünüm Leyla,
Dünya hali!”
Rabbim ahir ve akıbetlerimizi hayırlı eylesin!
Selamların en güzeliyle…
Hacı Halim Kartal/07 Şubat 2022