Bursalı eğitimci Arif Çelenk ve arkadaşları, “EĞİTİM BEKA MESELESİDİR” başlıklı bir rapor hazırlamış, 20. Eğitim Şurasına göndermişler, davet almamışlar. Raporda çok önemli tespitler, eğitim sisteminin taklitten ibaret olduğunu ortaya koyuyor.Taklitçiliğin kendi özünü kaybetmek olduğu ve bu milletin özünü kaybetmesine yol açtığını vurguluyor rapor.
“Geçen 20 yılda eğitim alanında özellikle okullaşma, teknolojik alt yapı, ücretsiz kitap dağıtımı, her şehre üniversite kurulması ve okul öncesi eğitimin yaygınlaştırılması gibi konularda büyük atılımlar gerçekleştirildi. Kemiyete dair bu ilerlemelere rağmen keyfiyet (eğitimin içeriği ve sonuçları) itibariyle istenen gelişmenin sağlanamaması Cumhurbaşkanımızın özeleştirisinin temelini oluşturuyor.
Tanzimat’tan bu yana eğitim alanında sürekli yeni yöntemler deneniyor, müfredat güncelleniyor, öğretim yöntemleri yeniden ele alınıyor fakat bir türlü istenen sonuç elde edilemiyor. Tüm bu yenilik çabalarının ortak bir yönü var:
Batı eğitim sistemlerini aynen taklit etmek. Bu durum organ naklinde ortaya çıkan doku uyuşmazlığına benziyor. Bu uyuşmazlık kangrene dönüşüp tüm bedeni tehdit edebiliyor.
Fî tarihte bir Eğitim Şûrasına katılmıştık. Gördüklerim, dinlediklerim sorunun kaynağına işaret ediyordu. Sunum yapan akademisyenler neredeyse ağız birliği etmişçesine James, Freud, Jung, Watson, Binet, Pavlov, Wertheimer, Maslow, Piaget, Skinner gibi batılı bilim adamlarının çalışmalarından alıntılarla sunumlarını gerçekleştirdiler. Eğitim ve gelişim psikolojisi ile öğretim yöntemlerinde tüm üniversitelerimiz bu isimlerin çalışmalarını esas almaya devam etmektedir. Elbette bu çalışmalardan istifade edeceğiz lakin bu bilim adamlarının bizzat kendileri ortaya koydukları görüşlerin bir “teori” olduğunu ve Avrupa toplumunu konu edindiğini sıklıkla dile getirdiler. Asıl sorun Batılı görüşlerin taklit yoluyla ülkemizde denenmesi. Bu teorilerin yerli ve milli bir görüşle harmanlanarak gücünü gelenekten alan bir sentez haline getirilmesi lazım.
Avrupa’nın 12. ve 13. yüzyıldan itibaren yaptığı tam da bu. Endülüs İslam Medeniyetini kendilerine örnek alan Avrupalılar ilk üniversiteyi Bologna’da kurarak İslam bilgi kaynaklarını kendi ülkelerine taşıdıar, bu bilgileri Avrupa geleneğiyle harmanlayarak yeni bir senteze ulaştılar. Daha sonra açılan Oxford, Salamanca, Sorbonne gibi üniversiteler de tamamen Endülüs üniversitelerine gönderdikleri öğrencilerin tecrübelerine dayanarak kurulmuştur.
Batı’da deneysel bilimin kurucusu olarak bilinen Roger Bacon eğitimini Endülüs’te aldı. Ona göre İbn-i Sina Aristoteles'den sonraki en büyük filozof. Sonradan İkinci Syvestre adıyla papalık koltuğuna oturan Aurillaclı Gerbert tahsilini orada yaptı. Batı Rönesansının temelinde Endülüs bilimi var.
Ülkemizde eğitime dair en büyük sorun geleneğimizi, tarihimizi ve inançlarımızı hor gören, körü körüne taklitçiliği son iki asırdır tek kurtuluş çaresi olarak değerlendiren aşağılık kompleksinden mustarip sözde aydınların tesirleridir. “Kraldan çok kralcı” olan bu tipler başta eğitim olmak üzere dil devrimi, dilde sadeleşme, Osmanlıcanın yasaklanması, Türk musikisinin radyolardan kaldırılması, dinî eğitimin etkisizleştirilmesi, Osmanlı ve Selçuklu dönemlerinin silikleştirilmesi gibi uygulamalara imza attılar, milletimizin tarihinden ve geleneklerinden koparılmasına ve toplumsal fikrî buhran yaşanmasına sebep oldular.
Son iki asırdır alışkanlık haline gelen bilinçsiz taklitçilik bugün de eğitimimize yön vermeye devam etmektedir.
Müfredat sürekli güncelleniyor, öğretim metotları değişiyor, kitaplar yenileniyor lakin sonuç değişmiyor. Bu durum aynı odadaki kanepenin yerini değiştirmeye benziyor.
Aslolan bakış açısının, temel felsefenin ve ilham alınan kaynakların değiştirilmesidir. Bu da ancak Gazalileri, Birunileri, Farabileri, Uluğ Beyleri, İbn Sinaları, Kâtip Çelebileri, AhmeT Cevdetleri ve nice ilim adamını yetiştiren kadim anlayışımıza dönmekle mümkündür. Bu kadim anlayış; ilhamını yüce kitabımızdan alan “İlim her Müslümana ömür boyu farzdır” şeklinde özetlenebilecek temel akidedir. Halen bir benzeri imar edilemeyen Taç Mahal, Divriği Şifahanesi, Selimiye Camii, Mağlova Kemeri, Gevher Nesibe Şifahanesi, El-Hamra Sarayı gibi yaşayan binlerce âbide bahsettiğimiz temel akidenin, kadim eğitim anlayışımızın, kültürümüzün, irfanımızın, geleneğimizin veciz bir numunesi olarak bizlere her konuda yol göstermelidir.
Milli bir eğitimden bahsedeceksek milli kaynaklarımıza dönmeliyiz.”
Rapor son derece önemli tespitler ve öneriler içeriyor.
Eğitimde kendi örneklerimizi ve eğitim anlayışımızı ortaya koymak maksadıyla “En Sevilen Öğretmen Hz. Muhammed (sav) ve Eğitim Metotları” isimli bir eser kaleme aldım. Hayli ilgi gördü, 17 baskı yaptı.
Değerli eğitimciler ve bilim adamlarının çabasıyla (Prof. Sefa Saygılı, Dr. Ali Akben, Prof. Halim Ulaş, Duran Çetin, Mustafa Duran, Adnan Kalkan, Burhanettin Saygılı) EN BAŞARILI ÖĞRETMEN HZ. MUHAMMED (SAV) SUFFE OKULU BİZE VERDİĞİ İLHAMLAR isimli bir çalışma yapıyoruz.
Değerli düşünür Yusuf Kaplan’ın tespiti şu: Taklitle kral olunmaz, sadece soytarı olunur.
MEB Arif Çelenk, Gülten AKTAŞ, Ahsen ÇABUK, Dr. Ali TAŞTEKİN, Yunus Emre ALTUNTAŞ gibi değerli eğitimcileri şuraya davet etmeli.
Ömrünü eğitime harcamış eğitimcilere kulak vermeli, manevi dinamiklerimizi esas alan müfredatlar hazırlanmalı, tarihi ve geleneklerimizle barışık yeni bir eğitim model geliştirmeli BAKANLIK.