اذا كنت لا تدرى فتلك مصيبة
وان كنت تدرى فالمصيبة اعظم
Müslüman bir kişi İslam dinine göre bilmesi gerekeni bilmiyor ve buna rağmen bilmediğini öğrenmiyorsa bu bir musîbettir. Yok eğer bilinmesi gerekeni biliyor fakat onunla amel etmiyorsa bu daha büyük bir musîbettir.
Birincisi ilmî, ikincisi ahlâkî bir musîbettir ve her ikisi de toplumun bozulmasına
ve fesadına sebep olur,
toplumun düzenini ve huzurunu bozar.
Herhangi bir Müslüman ülkeye bakalım. Oradaki insanların bazılarının işlediği haramlar varsa (ki maalesef vardir) bu haramı işleyenler bunun haram olduğunu, bunun dünyada olmasa bile âhirette bir karşılığının olduğunu ya biliyorlar, ya da bilmiyorlar. Bilmeyen varsa kim öğretecek, bildiğ halde haramı işliyorsa kim buna dur diyecek? Yetkili kim varsa buna kafa yorup çare ve çözüm üretmek zorundadır.
Lazım olanı bilmemek ve öğrenmemek kişiye sorumluluk yüklediği gibi,
lazım olanı bilip yapmamak da kişiye sorumluluk yükler. Günümüzde olduğu gibi, bu iki husus diğer bazı hususlarla beraber insanların fesadına yol açar.
İnsanların fesadı ve düzenin bozulmasının ana sebeplerinden bazıları:
1) Bildiği ile amel etmemek (ahlakı zaaf),
2) Bilmediği ile amel etmek (cehalet),
3) Bilmesi gerekeni öğrenmemek (ilmi musibet) ve
4) Bilmediğini öğrenenlere engel olmak (şeddeli cehalet ve hamakat)
gibi hususlardır.
Yukarıdaki illetlere yakalanan bir fert, bir toplum, bir millet ve bir ümmet kendi gibi ve ayakları üzerinde kalamaz. Birilerine benzemek için çırpınsa da tam benzeyemez,
arada kalır.
Karga, ne yapıp yapıp kartal gibi olmak için çaba sarf eder, sonunda ne kartal gibi olur, ne de karga gibi kalır.
Bazı milletler veya ümmetler, şerefin, şan ve izzetin zirvesinde iken, mesela doğunun en önde gideni iken, bazı nedenlerden dolayı batının en sonuna düştüler. Hatta orada bile kendilerine yer bulamadılar.
Şu söz bu konuya ve bu sıkıntıya ne kadar da mutabık ve muntabıktır.
من تردى برداء غير رداء أبيه
سوف يأتيه زمان يتمنى الموت فيه
Kim ki babasının elbisesinden başka bir elbise giyerse (doğru yolda olan babasının, dedesinin ve atalarının yolunda yürümez de başına sıkıntılar gelirse bu pişmanlıktan dolayı) ölümü temenni edeceği günleri yaşayacaktır.
Yani Kur'an'ı, sünneti, birlik ve beraberliği, kendi örf ve geleneklerini feda edip taklit ve özenti hastalığına yakalanan bir toplum, bir millet, bir ümmet kendine ve kendi sabitelerine dönmeden dünyada gün yüzü göremez. Ahiretin yolu da dünyadan geçtiğine göre
ahireti de yüce Allah affetmezse tehlikeye girer.
Dolayısıyla;
وكل خير فى اتباع من سلف
وكل شر فى اتباع من خلف
Bütün hayır ve güzellik, selef-i sâlihinin ittibâında onları takip etmekte mevcuttur. Bütün şer ise, dine, örf ve geleneklerimize uymayan
mecralara ve yollara sapmakta mevcuttur.
"Şüphesiz bu benim dosdoğru yolumdur. Buna
uyun, (başka) yollara sapmayın. Sonra onlar sizi Allah'ın yolundan ayırır. İşte korunmanız için Allah bunları size emretti."
En'âm suresi, 153. ayet.
Allahım! Bizleri ve bütün mü'min kardeşlerimizi Kur'an ve sünnete uyan doğru olan örf ve adete, salih selefin yoluna dönmeyi, o yola girmeyi ve ölünceye kadar bu kutlu ve mustakîm yolda sabit kalmayı nasîp eyle. Âmîn.
Ahmet ÖZKAN
28 Kasım 2021, Pazar