banner176

BİST
ALTIN
DOLAR
STERLİN
EURO

Bahardan yaza geçiş günlerinde akasyalarla birlikte arz-ı endam eden iğdelerden yayılan o asil kokunun bulunduklarımekânları nasıl etkilediklerini bilmeyenimiz yoktur. Ta uzaklardan bile hissedebilirsiniz… Eğer yolunuzun üzerinde bir yerde olup da hele ki dalları başınızı okşayacak bir yakınlık olmuşsa aranızda o güzelim, o huzur dolu teneffüs anıyla yetinmez, küçücük bir salkım almadan geçip gidemezsiniz.

        İğde çiçeğinin benim için asıl önemi her konuda titizliğiyle zihnimde yer etmiş bir öğretmen arkadaşımın; okullarda ikinci dönemin bitişinin resmi olmayan ilanı gibi de algılanan 19 Mayıs günleri yaklaşırken lalelerin, leylakların ardından şenlik alanına giren iğde çiçeğini, iş takviminde önemli yere koyup, adeta bir milat gibi görmesini hatırlatması sebebiyledir.

        Her yıl dönem sonu yaklaşırken işini şansa bırakmayan dakik insanların bu alışkanlıklarını prensip haline getirmelerinin kazandırdığı özgüvenle mutlaka şu hatırlatmayı yapardı arkadaşlara gülümseyerek öğretmenler odasında: “Arkadaşlar, sınavlarınızı iğde çiçeğine bırakmayın; zira sınıflarınızda sınav yapacak sayıda öğrenci bulamazsınız!”

        Gerçekten de haklı çıkardı. Gerçi onu haklı çıkaran sebepler de peş peşe gelirdi. Çünkü okullarda ikinci dönemler;başta 19 Mayıs Gençlik ve Spor Bayramı hazırlıkları olmak üzere, tiyatro çalışmaları, okullar arası spor karşılaşmaları ve buna benzer sebeplerle idarece izinli sayılan öğrencilerin derslere katılamadıkları saatler çok olurdu. Bu nedenlerle sınavlarını iyi planlamayan arkadaşlar sıkıntıya düşer, öğrenci arar dururlardı sınavlarını tamamlayabilmek için. Hatta bir defasında bu zaman darlığında artık okulda yakalayabilmeme imkân kalmayan bir sınıfımın son sınavını Fabrikada (Etibank) koordinatör arkadaşların ayarladığı bir yerde yapmak zorunda kalmıştım; zira bu öğrenciler haftada üç gün işletmede, iki gün okulda olurlardı.

        Fabrikadaki halleri, çalışmalara katılmaları, duruşlarıyla işletmenin kadrolu emektarlarıyla aralarındaki fark haftada iki gün okula uğramalarıydı sadece. Vaktinden önce olgunlaştıklarını görürdük. Hiç unutmam: Orada sınav için buluştuğumuzda sanki bu amaçla değil deziyaretlerine gelmişim gibi karşılamışlardı beni.

        Hey gidi günler hey!

        Dönem sonu telaşları, notların vaktinde teslimi, kontroller, karne günleri; saatlerce devam eden öğretmenler kurulları, ortalama yükseltme ve sorumluluk sınavları… Derken temmuz başlarında yaz tatiline biraz yorgun; ama acı tatlı iz bırakan bir yığın hatırayla koskoca bir yılı daha geride bırakmış olarak, gelecek yıl için mutlaka uygulanmasını düşündüğümüz yeni tedbirlerle, önerilerle dopdolu girerdik.

        İşte gene akasyalarla birlikte iğde çiçeklerinin geçit törenine katıldığı bir mevsimi daha yaşıyoruz; lakin alanlarda öğrencilerin olmadığı bir garip tören bu!Okullar, sınıflar, bahçeler hiç bu kadar boş, bu kadar sessiz olmamıştı! Şimdi her yer, suları çoktan çekilip gitmiş dereler, çeşmeler gibi…

        Buralardan gideli yirmi yılı geçti; bir daha görüşemedik. Seydişehir’den ayrıldıktan sonra da çalıştığı okullarda her bahar, iğde çiçeği mevsiminde oralardaki arkadaşlarada aynı uyarıyı yapmış mıdır, bilmiyorum. Yalnız Seydişehir Teknik ve Endüstri Meslek Lisesi’nde uzun denebilecek bir süre kader birliği ettiğimiz arkadaşların hafızalarında bu uyarının mutlaka silinmez kazınmaz bir şekilde yer etmiş olduğunu düşünüyorum.      

        Bayramın ilk günü bahçede öylesine oyalanıp dururken civardakiiğde ağaçlarından dalga dalga yayılan kokuların daha bir etkili geldiğini hissedince aklıma düştü o beyefendi, çalışkan ve her işini hayatının en önemli işi gibi gören titiz arkadaşım. Telefonla görüşüp bayramlaştığımız arkadaşlardan birine ‘iğde çiçeği’ uyarısının sahibini sordum; o günleri hatırlayarak bir süre gülümsedi ve uzun zandır kendisinin de görmediğini söyledi. ‘Hayırlısıyla şu korona bitsin de buluşalım!’ temennisi ile görüşmeyi bitirdik. Bu kaçıncı temenni Rabbim!

        Şimdi torunlarımdan sıkça duyduğum “Dede biraz sonra canlı dersim başlayacak.” cümlesi bizim kuşağın alışık olduğu bir şey değildi. Bunu ara sıra daha çok bina girişlerinde, asansör beklerken nadiren karşılaştığımız öğretmen arkadaşlardan da duyuyorum. “Dersim başlayacak” cümlesinin Okullara gidilirken değil de evlere girişlerde söylenişini tuhaf bulsak da bugün durum bu! Biz yalnızca uzaktan kumandayı bilirdik, şimdi eğitim ve sınavlar başta olmak üzere her şey uzaktan yapılır oldu.

        Uzaktan, ta uzaktan, uzaklardan…

        Bir şarkı adeta garipliği onaylarcasına eşlik ediyor bu yeni duruma:

        “Seni uzaktan sevmek aşkların en güzeli

        Alıştım hasretine…”

        İnsan nelere alışmıyor ki…

        Her şey baş döndüren bir hızla değişiyor. Bazı şeylerin de izi eseri birer birer silinip gidiyor.

        İğde çiçeği- sınav ilişkisi derken nerden nere geldik.

        Ahmet Haşim gibi günün sonunda bize kala kala bir hatırlama zevki (zevk- tahattur) kalıyor.

        Ne yapalım, sağlık olsun!

        Selamların en güzeliyle…

        Hacı Halim Kartal/ 24 Mayıs 2021

       

Yorumlar
Adınız
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.