banner176

BİST
ALTIN
DOLAR
STERLİN
EURO

Onunla 1971 yılında Edebiyat Fakültesine girdiğim sene tanışmıştım. Cağaloğlu’ndaki gazete binasında. Acar bir muhabir, çetin bir köşe yazarı ve benim gözümde hayranlık uyandıran SUNGUROĞLU kalemşörüydü. 

Şeref Baysal ismiyle köşe yazıları kaleme alıyordu şimdilerde içine CIA kılçığı kaçmış, Fetö aşığı Yeni Asya’da. O zamanlar gazete tam bir dava gazetesiydi. İslam’ı ve bütün Müslümanların meselelerini savunurdu. 

Fakültede Prof. Mehmet Kapan, Prof. Ömer Faruk Akün, Prof. Kadri Timurtaş, Prof. Necmettin Hacıeminoğlu, Prof. Nihat Çetin, Prof. Ahmet Suphi Furatları dinlerdim hayranlıkla. Prof. Kaplan’ın tavsiye ettiği kitapları okudukça edebiyatçı olma sevdasına kapıldım. Fakültede arkadaşlarıyla bir grup oluşturduk. Tanzimatçılar, Servet-i Fünuncular, Fecr-i Âtîciler, Milli Edebiyat akımları gibi ekol olacaktık.

Muhsin Demirel, Edip Yılmaz, Kasım Çoban, Yusuf Serdar Çınar, Zeki Ekici, bendeniz… Cağaloğlu’nda yazarları ziyaret etmeye başladık. Yavuz Bahadıroğlu, Hekimoğlu İsmail, Ahmet Kabaklı, Ayhan Songar, Ergün Göze, Necat Muallimoğlu, Cemil Meriç… MTTB’de Necip Fazıl Kısakürek ile sohbet ettik. 

Mustafa Miyasoğlu, Vahap Akbaş, Prof. Durali Yılmaz, Muzaffer Doğan ile zaman zaman Timaş’ta sohbet ederdik. 

 

Gazete Kültür- Sanat Sayfası hazırlamaya başladık, artık Bahadıroğlu ile daha sık görüşüyorduk.

Bahadıroğlu’nun Sunguroğlu romanı yeni çıkmıştı. Heyecanlı, sürükleyici, iman ve inancı sağlam bir OSMANLI AKINCISI idi Sunguroğlu. Kahramana bayıldım. Tam bir aksiyon romanı. Yazarın sade ve temiz bir Türkçesi var. Okuması kolay, insanda AKINCI ruhu uyandırıyor.

Kitabın iç kapağında, GAYEMİZ VATAN SATHINI BİR MEKTEP YAPMAKTIR yazıyordu. Çok hoşuma gitti. 35 sene öğretmenlik hayatım boyunca Sunguroğlu’nu öğrencilerime tavsiye ettim.

Sonraki yıllarda Turgut Alp, Sahipsiz Saltanat, Merhaba Söğüt, Osman Gazi, Orhan Gazi, Yıldırım Bayezid, Fatih Sultan Mehmet, Cem Sultan, Yavuz Sultan Selim, Şîrpençe, Mısır’a Doğru, Muhteşem Süleyman, Çaka Bey, Buhara Yanıyor, Elveda Buhara, Endülüs’e Veda, Kırım Kan Ağlıyor, Dördüncü Murat, Malazgirt’te Bir Cuma Sabahı, Selahaddin Eyyubi, Sel, Köprübaşı, Yolbaşı, Zindanda Şahlanış, Kirazlı Mescit Sokağı, Yürek Seferi, Sultan-ı Cihan Abdülhamit Han, Bir Devrin Bittiği Yer Çanakkale çıktı. 

Roman dışında da kitaplar yazdı: Biz Osmanlıyız, Osmanlı Tarihi, Eşim Çocuğum ve Ben, Babalar Eve Dönsün, Osmanlı Tarihi, Yakın Tarihimizin Sır Perdesi…

 

Bir gün gazeteye uğradığımda elime bir dosya tutuşturdu. Okumamı ve eleştirmemi istiyordu.

Dosyaya baktım: Kırım Kan Ağlıyor…

Komünist Rusya döneminde Kırım Türklerinin Sibirya’ya sürgününü anlatıyor. Heyecanlı bir roman, insana kan ağlatan zulüm sahneleri… 

Bir hafta sonra uğradım, eleştirilerimi sıraladım. Sürgün sahneleri daha ayrıntılı anlatılsa iyi olur. Yokluk, sefalet, açlık, çıplaklık, soğuk iyi tasvir edilmeli…

Yüzü buruştu. Koca burnunu avuçladı, dudak büktü, bakışlarını benden kaçırdı:

 

“Kalsın o zaman, yayınlamayalım daha iyi.”

Öyle dedi ama öyle yapmadı. Romanı gözden geçirip yayınlattı ve en çok satan romanlarından biri oldu. 

Sonraki yıllar ben öğretmenlik için Anadolu’ya gittim. Kitaplarını takip etmeye ve okutmaya devam ettim. Onun da yazdığı Köprü dergisinde hikâyeler yayınladım.

O yıllarda Mustafa Necati Sepetçioğlu, Kemal Tahir, Feridun Fazıl Tülbentçi gibi yazarların tarihi romanları çok okunurdu. Bahadıroğlu daha çok okundu. Nur Talebeleri onun romanlarını sevdiler ve çok tavsiye ettiler.

Yeni Asyacılar, gözü kapalı Demirelci kesilince ben gazete ile irtibatımı kestim. 1988 yılında Milli Eğitim Bakanlığının açtığı imtihanı kazanarak Almanya’ya gittim.

 

Bahadıroğlu ve Mehmet Fırıncı ekibi, Nur Hareketinin Süleyman Demirelciliğe evrilmesini hazmedemediler ve Mehmet Kutlular ekibiyle iyi bir kavga verip ayrıldılar. Nesil Yayınlarını kurdular.

Almanya dönüşü yolumuz tekrar keşişti. Mehmet Paksu yayınevi editörüydü. Romanlarımı Nesil’de yayınlamaya karar verdi. 

Bahadıroğlu ile yayınevindeki odasında birçok defa fikir, sanat, edebiyat sohbetleri yaptık. 

Fetullah Gülen, ABD’ye gidip cemaati CIA’nin yan kuruluşu hâline gelince, Recep Tayyip Erdoğan’ın yanında yer aldı ve Fetöcülerle iyi kavga verdi.

15 TEMMUZ DİRİLİŞ DESTANI isimli romanımın çıktığı günlerdeydi. Tebrik etti.

 

“Abi, sen de yazmalısın. 15 Temmuz ihaneti tarihimizin en önemli alçalışlarından biri” dedim.

Başını salladı, dertleştik. Derin Tarihimiz’i kaleme aldı.

Bir gün yine yayınevinde karşılaştık. Ayaküstü o tok ve gür sesiyle:

-Hoca, hazır ol, bir gazete çıkarıyorum.

-Hazırım abi, sen yeter ki çıkar, dedim.

 

1993 Ekim ayından itibaren Akit’te haftalık yazılar yazmaya başlamıştım.

Yavuz Bahadıroğlu, Akit’e geldi, aynı gazetede yazmaya başladık. Son hastalığına kadar da gayretle yazdı. İstediği gibi bir gazete çıkaramasa da Akit’te yazıyordu.

Çok çalışkan bir kalemdi, imanlı bir mücahit, kavgacı bir üslup, yaman bir iman ve İslam akıncısı. Geride yüze yakın eser bıraktı. Allah rahmet eylesin, mekânı cennet olsun. 

Yorumlar
Adınız
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.