Teşvikiye’deki sanat müzesi gibi güzel evinde ziyaret ettiğim zaman Dr. Murat Hofman İslam’ı seçişini şöyle anlatmıştı:
“İspanya’yı gezerken Endülüs dönemi eserlerinin ihtişamı beni büyüledi, bu yüksek sanat eserlerinin arkasında yüksek bir düşünce olmalı, diye düşündüm; İslam’ı araştırmaya başladım. Araştırmalarım 18 yıl sürdü. Özellikle Kur’an ve İslam’ın sadeliği beni çok etkiledi, nihayet Fas’ta büyükelçi iken İslam’ı kabul etmeye karar verdim.”
Wilfried’den Hacı Murat’a uzanan yolda neler görüp geçirdiğini merak ediyordum. 1996 yılı Ağustos ayı akşamı. Kahve içerken nasıl Müslüman olduğunu anlatmasını istedim.
Almanya’nın Fas, Cezayir, Sırbistan büyük elçiliklerini yapmış Dr. Hofmann, Frankfurt/Aschaffenburg’da doğmuş, 64 yaşındaydı, emekli olduktan sonra bir süre İstanbul’da yaşadı. Evinde beni misafir etti.
Soru üzerine anlatmaya başladı:
“Bu konu çok ciddi tabi. Bir insan dinini, gömlek değiştirir gibi değiştirmez. Normal şartlar altında din değiştirme bir anda olmaz. Uzun ince bir yol. Bendeniz 1980’de İslamiyet kapısını araladım ama 1962’lerde yola koyulmuştum. 18 sene süren bir yolculuk. Bugün geriye bakacak olursam üç önemli faktörün beni İslamiyete çektiğini söyleyebilirim: İlki, belki de size tuhaf gelecek ama İslam sanatı.”
-Eviniz bir İslam eserleri müzesi gibi.
Güldü. Hoşuna gitmişti.
-Ben bale ve dans tenkitçisi idim. İslam sanatını ilk defa Endülüs’te gördüm. Kurtuba, Sevilla, Gırnata şehirlerini gezdiğim zaman, âdeta büyülendim. Bugün de bir sanat eserini gördüğüm zaman anında (Barok, Rönesans, Gotik vb.) hangi sanat akımı etkisinde olduğunu anlarım. İslam sanatı salt mantıkla, rasyonel olarak açıklanamaz. Çok önemli bir etkiye sahip. Granada’daki o mükemmel sanat eserlerini gördüğüm zaman düşündüm: Böyle mükemmel eserlerin arkasında yüksek bir düşünce olmalı.
Bunun üzerine İslam sanatı ile ilgili eserler okumaya başladım. İslam sanat felsefesi beni İslamiyet’e götürdü.
-Hayret, Alman Doktor romanımın kahramanı Dr. Herman Heller de bana Endülüs gezisinden ve orada gördüğü İslam sanat eserlerinden çok etkilendiğini söylemişti.
-Gördünüz mü? “İkincisi; felsefe yolu beni İslam’a yönlendirdi hatta “İslam’a Giden Felsefe Yolu” (Ein philozophische Weg zum İslam) isimli bir de kitap yazdım. Ben iyi bir Katolik idim, 2.Dünya Savaşı sırasında Katoliklerin ayaklanma hareketine katılmıştım. Eğer Gestapo bunu bilseydi babam ve ben toplama kampına gönderilirdik. Sonraları Hıristiyanlıktan uzaklaştım çünkü Hıristiyanlık, insan tabiatına aykırı öğretilere sahip. Mesela şu inanç beni düşündürdü: “Allah bir şeyi yaratıyor fakat fonksiyonel değil.”
Yeni doğan çocuğun günahkâr olması.
Allah’ın Hz. İsa’yı, (Hıristiyanlık inancına göre ise oğlunu) kurban etmeksizin insanları affedememesi. İnanılmaz bir konu. Benim için inanılması güç bir “amentü” olan sadece teslis değil, bütünüyle Hıristiyanlık... Doğan çocuğun günahkâr olması, Hz. İsa’nın bizim için Allah tarafından kurban edilmesi bana saçma göründü. İslamiyette böyle mantığı zorlayan şeyler yoktu. Bu felsefe yolu beni İslam’a yönlendirdi.
Üçüncüsü; genç bir diplomat olarak Cezayir’e gittiğimde, onlar Fransa’ya karşı bağımsızlık savaşı veriyorlardı. Sene 1962. Cezayir bağımsızlığını kazandığı zaman orayı terk etmek zorundaydık çünkü Fransa’ya hizmet veriyorduk. Savaş sırasında çok fazla “pislik” gördüm. Katliamlar vs. Bu arada Cezayirlilerin ne kadar disiplinli ve dirençli olduğunu gördüm. Kendilerini kurban etmeye hazırdılar.
Savaşa rağmen Ramazan orucu tuttuklarına şahit oldum. İnanılmaz bir direnç ve iman.
Kendi kendime dedim: “Genç ve iyi bir diplomat olarak onların kitabını mutlaka okumalısın ki onları anlayabilesin.”
Kur’an okumaya, Fransızca olarak o zaman başladım. Bugüne kadar da bu inceleme devam etti, ediyor. Bu üç yolla İslamiyeti buldum.
İslamiyet üzerine iki yüzün üzerinde kitap okudum. Buhari ve Müslim; İbni Hişam, İbni İshak, Heykel gibi birçok siyer kitabı; ayrıca İbn Haldun, İbn Rüşd ve İbn Sina’dan yapılmış bütün tercümeleri, tasavvuf üzerine yazılmış birçok kitabı okudum. Bu arada Prof. Anna Maria Schimmel’i okudum.
Prof. Schimmel’i tanıyordum. 1977 yılında Almanya Kitapçıları Ödülü’nü Cumhurbaşkanı Roman Herzog’dan alan bilim kadını. ErlangenÜniversitesi’nde Yunus Emre üzerine verdiği bir konferansı takip etmiş ve tasavvufve Yunus Emre bilgisine hayran olmuştum.
-Prof. Schimmel’i tanıyor musunuz?
Alternatif Olarak İslam, Der İslam im 3. Jahrtausend” (Üçüncü Bin Yılda İslam) ve Almanca Kur’an Tercümesi kitaplarının yazarı. Kitapları satış rekorları kırdı.
“Her Müslüman İslam’ı yaşarsa ışık yayılır. İslamiyet, milliyetçiliğin bir parçası olarak görülmemeli. İslam, hakikaten bir dünya dinidir. Hıristiyanlık gibi değil. Mesela Ermeniler, eski Ermenice kutsal metinleri okuyamazlar. Bir Kıpti de kendi eski kutsal metinleri okuyamaz çünkü eski Kıpti dilinde yazılmış. Mısır’da Kıpti olarak doğanların dışında kimse Kıpti Hıristiyan olamaz. Yahudi anadan doğmayan birisi de Yahudi olamaz. Kapalı bir din. Sadece İslam bütün dünyada yayılıyor. Türkiye’deki Müslümanlar bu gerçeği düşünmeli. İslam, milli bağların ötesinde bir değer taşır. İstanbul’u beğenmemin asıl sebebi ezan dinleyebilmek. Sabahleyin ezan sesiyle uyanmak, saat sesiyle uyanmaktan çok daha güzel.” diyen Dr. Murat Hofmann 89 yaşında vefat etti. Allah rahmet eylesin. (Dr. Hofmann ile yaptığım röportaj Ağustos 1966’da Sur dergisinde yayınlanmıştı.)