Şükürler olsun Rabbimize, upuzun bir kuraklığın ardından beklenen rahmet inmeye başladı üstümüze sağanak sağanak. İki gündür yağıyor… Damlaların balkonlarda, camlarda çıkardığı sesini nasıl da özlemişiz!
Şiddeti ara sıra artıp azalan rüzgârla beraber yağmurun sesini dinlediğim bir upuzun aralık gecesinde eski şarkıların unutulmaz nağmeleri eşlik ediyor efkârıma dalga dalga. Bir taraftan Muazez Ersoy“Cama vuran her damlada/ Seni hatırlıyorum ve sana susuyorum.” derken çok geçmeden “Sana gönül borcum var/ Ödemek kolay değil” diyen bir ses giriveriyor araya. İlkini bastıran daha güçlü bir dalga bu…
İşte bu son dalgadaki ‘gönül borcu’ tamlaması ile ‘vefa’ vadilerine oradan vefasızlık çöllerine sürüklenen zihnim birden bundan on bir yıl önce uzun ve soğuk bir aralık gecesinde yazdığım ‘Mehmet Akif’e Vefa’ ismi üzerinde duruverdi. Bu yıl vefatının 83. Yıldönümünde ismi milletine armağan ettiği İstiklal Marşı’mızla birlikte ilelebet yaşayacak olan şairi işte bu duygularla bu birkaç perişan sözle anmak istedim. Ruhu şad olsun!
‘Mehmet Akif’e Vefa’
Bugün 27 Aralık…
Bu tarih İstiklal Marşı şairimiz Mehmet Akif Ersoy’un ebediyete intikal edişinin 72. yıldönümü.
Mehmet Akif, yaşadığı dönemin şartları içinde iyi bir eğitim almış, kendini çok yönlü yetiştirmiş, Hakk’a inanmış ve inandığı doğruları da güzelce söyleyebilmiş bir iman ve ideal adamıdır.
Böyle büyük bir şahsiyet hakkında yazmanın öyle kolay olmadığını biliyorum. “Safahat’ımda şiir arayan bulamaz” diyen, sanatçı olmadığını söyleyerek sanatçılığın en ileri merhalesine ulaşan bu tevazu sahibi güzel insan hakkında bildiğimiz bir gerçek şu ki:
Mehmet Akif’i çok seviyoruz.
Çehresi çok tanıdık geliyor bize, adeta içimizden biri. Duruşuyla, değerleriyle…
Daima halkın içinde, halkın diline kültürüne yakın bir yerde duruyor, içinden çıktığı topluma aydınlık olmaya çalışıyor, ona tepeden bakmıyor.
Başımıza ne geldiyse tembelliğimizden, cahilliğimizden geldiğini; cehaletin savaşılması gereken en büyük düşman olduğunu söylüyor. İmanı, ideali ve azmi övüyor:
“İmandır o cevher ki İlahi ne büyüktür,
İmansız olan paslı yürek sinede yüktür”
Sorunun dinde olmadığını, tembelliğimiz sebebiyle dine, dinde olmayan bir sürü hurafe uydurduğumuzu söylüyor:
“Çalış dedikçe din çalışmadın durdun,
Onun hesabına birçok hurafe uydurdun!
Sonunda bir de tevekkülü sokuşturup araya
Zavallı dini çevirdin sonunda maskaraya!”
Mehmet Akif’i seviyoruz; ne zaman bir haksızlığa uğrasak, ne zaman bir zulüm görsek onun şu dizelerini hatırlayıveriyoruz:
“Zulmü alkışlayamam, zalimi asla sevemem;
Gelenin keyfi için geçmişe kalkıp sövemem.
Biri ecdadıma saldırdı mı, hatta boğarım!..
- Boğamazsın ki!
- Hiç olmazsa yanımdan kovarım.
Üç buçuk soysuzun ardında zağarlık yapamam;
Hele hak namına haksızlığa ölsem tapamam.
Doğduğumdan beridir âşığım istiklâle,
Bana hiç tasmalık etmiş değil altın lâle!
Yumuşak başlı isem, kim dedi uysal koyunum?
Kesilir belki, fakat çekmeye gelmez boyunum!
Kanayan bir yara gördüm mü yanar tâ ciğerim,
Onu dindirmek için kamçı yerim, çifte yerim!
Adam aldırma da geç git, diyemem aldırırım.
Çiğnerim, çiğnenirim, hakkı tutar kaldırırım!
Zalimin hasmıyım amma severim mazlumu.”
Akif; yaşadığı çağı çok iyi anlamış, toplumsal hastalıkların teşhisini çok iyi koymuş, insanımızın her türlü derdiyle gerçek manada dertlenmiş ve ona yol yordam göstermiş, sözle değil özle örnek olmuş bir rehber.
Akif’e vefa borcumuz var.
Bu vefayı Safahat’ını okuyarak, onu anlamaya çalışarak, kendimizi de milletimizi de her türlü zilletten ve miskinlikten kurtarıp yüceltmeye ve yükseltmeye çalışarak gösterebiliriz.
Nur için yat büyük şair!
Seni özlüyoruz.
Soğuk Ankara ayazında sırtında bir palto yokken fakiri, yetimi kendinden çok düşündüğün için seviyoruz seni.
Çok mütevazıydın
Çanakkale Şehitleri için yazdığın şiir,onların hatıralarını ebediyen yaşatacak en muazzam abideyken senin:
“Tüllenen mağribi akşamları sarsam yarana
Yine bir şey yapabildim diyemem hatırana” deyişini çok ama çok sevdik.Bu nedenle çok seviyoruz seni.
“Kenar-ı Dicle’de bir kurt aşırsa bir koyunu
Gelir de adl-i İlahi sorar Ömer’den onu” deyişini çok sevdik.
Bir devlet başkanı milletini böyle düşünmeli,ülkesini bu anlayışla yönetmeliydi sana göre.
Hz.Ömer’i, sahabeyi, İslam’ı anlatışını sevdik.Seni bu nedenle çok seviyoruz.
Senden çok şey öğrendik.Öğreneceğimiz hala çok şey var.
Resmin için yazdığın:
“Toprakta gezen gölgeme toprak çekilince heyhat
Günler şu heyulayı da er geç silecektir.
Rahmetle anılmak, ebediyen budur amma
Sessiz yaşadım, kim beni nereden bilecektir” demiştin.
Seni çok iyi biliyor, çok seviyoruz ve rahmetle anıyoruz. Bu sevgi İstiklal Marşı’n okundukça yurdumun ufuklarında al bayrak dalgalandıkça hiç eksilmeyecek,yüreklerde sonsuza dek yaşayacak. (27.12.2008)
Selamların en güzeliyle...
H. Halim KARTAL 25 Aralık, 19Şükürler olsun Rabbimize, upuzun bir kuraklığın ardından beklenen rahmet inmeye başladı üstümüze sağanak sağanak. İki gündür yağıyor… Damlaların balkonlarda, camlarda çıkardığı sesini nasıl da özlemişiz!
Şiddeti ara sıra artıp azalan rüzgârla beraber yağmurun sesini dinlediğim bir upuzun aralık gecesinde eski şarkıların unutulmaz nağmeleri eşlik ediyor efkârıma dalga dalga. Bir taraftan Muazez Ersoy“Cama vuran her damlada/ Seni hatırlıyorum ve sana susuyorum.” derken çok geçmeden “Sana gönül borcum var/ Ödemek kolay değil” diyen bir ses giriveriyor araya. İlkini bastıran daha güçlü bir dalga bu…
İşte bu son dalgadaki ‘gönül borcu’ tamlaması ile ‘vefa’ vadilerine oradan vefasızlık çöllerine sürüklenen zihnim birden bundan on bir yıl önce uzun ve soğuk bir aralık gecesinde yazdığım ‘Mehmet Akif’e Vefa’ ismi üzerinde duruverdi. Bu yıl vefatının 83. Yıldönümünde ismi milletine armağan ettiği İstiklal Marşı’mızla birlikte ilelebet yaşayacak olan şairi işte bu duygularla bu birkaç perişan sözle anmak istedim. Ruhu şad olsun!
‘Mehmet Akif’e Vefa’
Bugün 27 Aralık…
Bu tarih İstiklal Marşı şairimiz Mehmet Akif Ersoy’un ebediyete intikal edişinin 72. yıldönümü.
Mehmet Akif, yaşadığı dönemin şartları içinde iyi bir eğitim almış, kendini çok yönlü yetiştirmiş, Hakk’a inanmış ve inandığı doğruları da güzelce söyleyebilmiş bir iman ve ideal adamıdır.
Böyle büyük bir şahsiyet hakkında yazmanın öyle kolay olmadığını biliyorum. “Safahat’ımda şiir arayan bulamaz” diyen, sanatçı olmadığını söyleyerek sanatçılığın en ileri merhalesine ulaşan bu tevazu sahibi güzel insan hakkında bildiğimiz bir gerçek şu ki:
Mehmet Akif’i çok seviyoruz.
Çehresi çok tanıdık geliyor bize, adeta içimizden biri. Duruşuyla, değerleriyle…
Daima halkın içinde, halkın diline kültürüne yakın bir yerde duruyor, içinden çıktığı topluma aydınlık olmaya çalışıyor, ona tepeden bakmıyor.
Başımıza ne geldiyse tembelliğimizden, cahilliğimizden geldiğini; cehaletin savaşılması gereken en büyük düşman olduğunu söylüyor. İmanı, ideali ve azmi övüyor:
“İmandır o cevher ki İlahi ne büyüktür,
İmansız olan paslı yürek sinede yüktür”
Sorunun dinde olmadığını, tembelliğimiz sebebiyle dine, dinde olmayan bir sürü hurafe uydurduğumuzu söylüyor:
“Çalış dedikçe din çalışmadın durdun,
Onun hesabına birçok hurafe uydurdun!
Sonunda bir de tevekkülü sokuşturup araya
Zavallı dini çevirdin sonunda maskaraya!”
Mehmet Akif’i seviyoruz; ne zaman bir haksızlığa uğrasak, ne zaman bir zulüm görsek onun şu dizelerini hatırlayıveriyoruz:
“Zulmü alkışlayamam, zalimi asla sevemem;
Gelenin keyfi için geçmişe kalkıp sövemem.
Biri ecdadıma saldırdı mı, hatta boğarım!..
- Boğamazsın ki!
- Hiç olmazsa yanımdan kovarım.
Üç buçuk soysuzun ardında zağarlık yapamam;
Hele hak namına haksızlığa ölsem tapamam.
Doğduğumdan beridir âşığım istiklâle,
Bana hiç tasmalık etmiş değil altın lâle!
Yumuşak başlı isem, kim dedi uysal koyunum?
Kesilir belki, fakat çekmeye gelmez boyunum!
Kanayan bir yara gördüm mü yanar tâ ciğerim,
Onu dindirmek için kamçı yerim, çifte yerim!
Adam aldırma da geç git, diyemem aldırırım.
Çiğnerim, çiğnenirim, hakkı tutar kaldırırım!
Zalimin hasmıyım amma severim mazlumu.”
Akif; yaşadığı çağı çok iyi anlamış, toplumsal hastalıkların teşhisini çok iyi koymuş, insanımızın her türlü derdiyle gerçek manada dertlenmiş ve ona yol yordam göstermiş, sözle değil özle örnek olmuş bir rehber.
Akif’e vefa borcumuz var.
Bu vefayı Safahat’ını okuyarak, onu anlamaya çalışarak, kendimizi de milletimizi de her türlü zilletten ve miskinlikten kurtarıp yüceltmeye ve yükseltmeye çalışarak gösterebiliriz.
Nur için yat büyük şair!
Seni özlüyoruz.
Soğuk Ankara ayazında sırtında bir palto yokken fakiri, yetimi kendinden çok düşündüğün için seviyoruz seni.
Çok mütevazıydın
Çanakkale Şehitleri için yazdığın şiir,onların hatıralarını ebediyen yaşatacak en muazzam abideyken senin:
“Tüllenen mağribi akşamları sarsam yarana
Yine bir şey yapabildim diyemem hatırana” deyişini çok ama çok sevdik.Bu nedenle çok seviyoruz seni.
“Kenar-ı Dicle’de bir kurt aşırsa bir koyunu
Gelir de adl-i İlahi sorar Ömer’den onu” deyişini çok sevdik.
Bir devlet başkanı milletini böyle düşünmeli,ülkesini bu anlayışla yönetmeliydi sana göre.
Hz.Ömer’i, sahabeyi, İslam’ı anlatışını sevdik.Seni bu nedenle çok seviyoruz.
Senden çok şey öğrendik.Öğreneceğimiz hala çok şey var.
Resmin için yazdığın:
“Toprakta gezen gölgeme toprak çekilince heyhat
Günler şu heyulayı da er geç silecektir.
Rahmetle anılmak, ebediyen budur amma
Sessiz yaşadım, kim beni nereden bilecektir” demiştin.
Seni çok iyi biliyor, çok seviyoruz ve rahmetle anıyoruz. Bu sevgi İstiklal Marşı’n okundukça yurdumun ufuklarında al bayrak dalgalandıkça hiç eksilmeyecek,yüreklerde sonsuza dek yaşayacak. (27.12.2008)
Selamların en güzeliyle...
H. Halim KARTAL 25 Aralık, 19