banner176

BİST
ALTIN
DOLAR
STERLİN
EURO

09 Ekim’den önce Türkiye- ABD ilişkilerindeki mesajlaşma trafiğini izleyenler, her gece televizyon ekranlarında sınırlarımızdaki artan hareketliliğe bakarak Suriye’nin kuzeyinde terör devleti oluşumuna asla izin vermeyeceğini her platformda haykıran Türkiye’nin olası harekâtı üzerine şu ne der, bu nasıl karşılık verir şeklinde uzayıp giden tartışmalardan bıkıp usanmıştı.

         Oysa terör belasından yarım asırdır anası ağlayan bizdik. Kaç yıldır kendi derdini erteleyerek yerinden yurdundan kovulduğu için yurdumuza sığınan milyonlarca mülteciyi yaşatmaya çalışan bizdik. Ekonomisi, ekonomisiyle birlikte siyaseti dirliği düzeni bozulan bizdik. Bunu daha çok önemseyeceğimize ne zaman kendi göbeğimizi kendimiz kesmeye kalkışsak her tarafı hastalık ve illetin kendisi olan ‘el âlem ne der’ psikolojisinden yakamızı da bir türlü kurtaramıyorduk. Bu halimizin aslında iş yapacak olanlara destek değil de köstek olma misyonu olduğunu düşünürdüm.

        Bu ahval ve şeraite bakarak ‘Cahit Külebi’nin ‘Atatürk Kurtuluş Savaşında’ şiirinden hatırladığımız şu dizelerdeki ruhla ayağa kalkmanın tam zamanı’ derdim hayıflanarak. Çünkü doğup büyüdüğü, ekmeğini yiyip suyunu içtiği ve derelerinde çimdiği aziz vatanı için hislerini “Ağladığım senin içindir, güldüğüm senin için/ Öpüp başıma koyduğum ekmek gibisin” diyen şair vatan tehlikeye girince de şöyle haykırmıştı o şiirinde:

          “Biz biliriz bizim işlerimizi

  İşimiz kimseden sorulmamıştır.

  Kılıçla, mızrakla, topla, tüfekle

  Başımız bir kere eğilmemiştir.”    

  Kuzumuz var, yaylalarda meleşir,

  Çeşmemiz var, gece gündüz söyleşir,

  Yazımız var, pehlivanlar güreşir,

  Bu toprağa kimse girememiştir.”

Günü gelip bir şey yapılacaksa neden işimize bakamıyorduk? Oysa tarihimiz Kurtuluş Savaşı gibi zor zamanlarda bunu başardığımıza şahitlik ediyordu. Kendimize inancımızı kaybettiğimiz gün her şeyimizi kaybetmez miydik? İşlerimizi biz bilmezsek kendimizi şeytanın adımlarını izlemeye bırakırdık. Onun da bizi götüreceği yer uçurumlar olurdu; zira düşmanın oyalama taktikleri, yalanları, hileleri, düzen ve dalavereleri bitmezdi.

Ve nihayet…

        Sabrı sonuna kadar zorlanan ülkemiz, 09 Ekim Çarşamba günü terör hedeflerini bertaraf etme niyetiyle sınır ötesi harekâtını “Barış Pınarı” adıyla başlattı. Güney sınırlarımızın büyük bir bölümünde ABD destekli teröristlerden arındırılarak ‘Güvenli Bölge’ oluşturma faaliyetini Telebyad ve Resulayn ilçeleri çevresinden hızlı bir şekilde girerek hesapları alt-üst ediverdi.

        Bir anda Türkiye tek yürek olmuştu. Her tarafta büyük bir coşkuyla bayrağını kapan Mehmetçiğe destek yürüyüşleri yapılıyordu. Sporcularımız katıldıkları milli müsabakalarda bu coşkuya verdikleri gönülden desteği asker selamı ile gösterdiler sahalarda. Ekrem Şama’nın ‘Bayrak’ şiirini hatırladım ‘Barış Pınarı’ harekâtının üçüncü günü katıldığımız bir gezi vesilesiyle Gelibolu’da Bayraklı Baba’yı ziyaret ederken:

Malazgirt'te Alpaslan'ın dilinde,
Surlarda Ulubatlı'nın elinde,
Çanakkale cihadının yılında;
Zemin kan kırmızı, ay yıldızı ak,
O mübarek bayrak, işte bu bayrak!

Kafkaslar'da bizi kaldırdı şaha,
Yemen çöllerinde sığınak vaha,
Gönderlerinden hiç inmedi daha;
Zemin kan kırmızı, ay yıldızı ak,
O mübarek bayrak, işte bu bayrak!

Destanlar yazıldı zalime karşı,
Mazlumun duası kapladı arşı,
Uğruna yazıldı istiklal marşı;
Zemin kan kırmızı, ayyıldızı ak,
O mübarek bayrak, işte bu bayrak!

Peygamber kabrinde sadık muhafız
Bayraktan alırdı mücahitler hız,
Unutana yine hatırlatırız;
Zemin kan kırmızı, ayyıldızı ak,
O mübarek bayrak, işte bu bayrak!”

        Kahraman ordumuz bir kez daha destan yazıyordu dün olduğu gibi. İşini de gayet iyi yapıyordu Allah için. Gittiği çorak topraklarda onu hasretle bekleyenlere ‘sevgi ve şefkatin pınarı’ olmuşlardı.

        57. Alay şehitliğini gezerken bir başka şair Süleyman Nazif’in şu mısraları eklendi dualarıma:

        “Dedem koynunda yattıkça benimsin ey güzel toprak/ Neler yapmış bu millet en yakın tarihe bir sor, bak!”

         Etrafıma baktım, her taraf insan seliydi adeta. Eller havada diller duadaydı, aziz şehitlerimiz için, cepheden cepheye koşanlar için…

        Gördüm ki şehitler tepesi boş değildi ve al bayrağın dalgalanmak için beklediği rüzgâr her yerde daha gür, daha bir coşkulu esiyordu.

        Biz; hakla, sevgiyle, kardeşlikle ortak taraflarımızı çoğaltarak birliğimizi tahkim ettiğimiz sürece her şey daha kolay oluyor, pınarlar şelalelere dönüşüyordu.

        Allah devletimize ve milletimize zeval vermesin.

        Selamların en güzeliyle…

        H. Halim Kartal       18 Ekim 19   

Yorumlar
Adınız
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.