İnsan bir harabeye, moda söyleyişle enkaza, döner mi döner.
Şarkılara bakarsak insanı bir harabeye çeviren, ayrılık gibi sevdiklerimizin ölümü gibi derin elemlere sevk eden insanlık halleridir. Mesela Ünlü bestekârlarımızdan Hacı Arif Bey’in vefatı onu çok seven arkadaşları ve öğrencileri üzerinde teessürün zirvesine ulaşır. Hacı Faik Bey, hocası için sözleri Mehmet Sadi Bey’e ait şu şarkıyı besteler:
“Ateş- suzan-ı firkat yaktı cism ü canımı/ Bir harab-abade döndürdü dil-i viranımı” Yaklaşık olarak şöyle demektedir: Ayrılığın kavurucu ateşi bedenimi ve ruhumu öyle yaktı ki kederli gönlümü tam bir harabeye döndürdü.
Hep bir kopuşun, parçalanışın ardından gelmektedir tahribat. Birbiriyle uyum içinde iken oldukça sağlıklı bir görünümü olan bir yapı, bina veya insan fark etmez, onu meydana getiren parçaların birbiriyle bağlantıları zayıflamaya başlayınca akıbeti harabat olmaktadır.
İnsan psiko-sosyal bir varlıktır. Sağlıklı olması bedenen ve ruhen sağlıklı olmasına bağlıdır. Bu ikisi arasındaki her türlü uyumsuzluk her türlü hastalığın temel nedenleri arasında kabul edilmektedir. Bir şarkıda ifade edildiği gibi “Kendim gurbet elde, gönlüm sılada/ Mevla’m sen eriştir bizi murada” Al sana parçalanmışlık, al sana günler, geceler boyu kederlenme seansları… Olay elbette bu kadar basit değil. Huzursuzluklara giden yolların bir şekilde temel bağların kopması veya koparılmasıyla alakasına sadece küçük bir örnek…
Prof. Şaban Ali Düzgün “ Özgür Benliğin Temeli Olarak Fıtrat” başlıklı makalesini okurken konuyla alakalı olarak insanı enkaza çeviren parçalanmanın nasıl oluştuğunu anladım. Hüsranımızı anladım. İnsanı hüsrana sürükleyen varlığın, kişinin kendisinden başkası olmadığını nihayet kendisini ve kâinatı doğru okuyabilirse psikolojik olarak bünyeyi tahribata götürecek birçok hastalığa yakalanma riskini de en aza indirebileceğini okudum:
“Kur’an, bedensel, zihinsel ve ruhsal kopuşlara ‘nakz’ kelimesiyle işaret etmektedir. Bu da şu demektir: Fıtratlarına yerleştirilen bedensel, zihinsel ve ruhsal donanımlarının birbiriyle bağlantısını koparan insan, bunların kendi içinde de teker teker çözülüp gitmesine sebep olur. Birbirinden koparılarak işletilen beden, zihin ve ruh (psişe) ürettiklerinde hep tenakuza (mantıksal tutarsızlığa) düşer ve nihayetinde insanın bedenini, zihin ve ruhunu enkaza çevirir.
“Onlar ki (fıtrat) sözleşmesinden sonra Allah’ın aldığı sözü bozarlar (nakzederler) Allah’ın kurulmasını emrettiği bağları koparırlar ve yeryüzünde ahlaki çürümeye sebep olurlar. İşte bunlar hüsrana uğrayanlardır.” Bakara 27Dini Anlama Kılavuzu, sh 86
Ayetin aydınlığında bakınca bugün bedenen, zihnen ve ruhen parçalanmışlığın zirvelerine tırmandığımızı görüyorum. Öyle ki parçalanmak kelimesi vahameti anlatmaya yetmiyor.
Koparıp da parçalarına ayırmadığımız ne kaldı diye düşünmeden edemiyor insan.
Ülkeler parçalandı, aileler parçalandı; duygular düşünceler parçalandı; tevhid akidesi parçalandı. Herkes elinde kalan parçanın en doğru olduğu sanısıyla avunup kendine benzemeyenlerle cebelleşiyor.
Yazar insanı enkaza çeviren şeyin beden, zihin ve ruhun birbirinden koparılarak işletilmesine bağlı olarak geliştiğini söylüyor. Psikolojik problemler demek ki bu kopuşla ortaya çıkıyor. Stres ve depresyon kelimelerini ne çok kullanıyoruz! Psiko-somatik hastalıklar ve tedavi yoları adı altında bilimsel çalışmalar her geçen gün artıyor. Bu, kabacastres ve kaygı gibi psikolojik faktörlerin büyük ölçüde neden olduğu gerçek fiziksel hastalıklardan oluşan bozukluklar demekmiş.
Cinnet halleri çoğalınca cinayetler de çoğaldı. Demek ki beden, zihin ve ruh bütünlüğü bozulan insanlar yaşama ve yaşatma gibi en temel sorumluluklarından kolayca uzaklaşabiliyor ve canını sıkan kim olursa eline geçen ilk fırsatta kolayca öldürüp yok ediveriyor. Yaptığı işin bir adım ötesinin hüsran olacağını harekete geçerken düşünmüyor.
Rabbimizin asla koparmamızı istemediği bağları hoyratça, bencilce ve zalimce koparmaya devam insanlık aslında kendini parçalıyor ve nihayet hüsranını arttırıyor.
Bizi bir arada güzelce tutan bağları koparmayalım.
Huzurumuz bu bağların birbiriyle uyumlu bir bütünlük içinde işletilmesine bağlı.
“Ey Allah’ın kulları kardeş olunuz!” diyen Peygamberimiz (SAV)’in mutluluğumuzun öncelikle Rabbimizle, kendimizle ve çevremizle bağlarımızın koparılmamasına bağlı olduğunu ne çok hatırlatıp bu konuda ne çok titizlendiğini düşünelim derim.
Selamların en güzeliyle…
H. Halim Kartal