banner176

BİST
ALTIN
DOLAR
STERLİN
EURO

Allah rahmet eylesin, o zamanki adıyla Seydişehir Teknik ve Endüstri Meslek Lisesi’nde tanıdığım hoş-sohbet bir arkadaşımdan sıkça işittiğim bir sözdür bu. Karşılaştıkça “Birader bugün nasılsınız?” soruma mütemadiyen Albert Einstein’i hatırlatan bu sözle karşılık verirdi: “Adamına göre!”

        İzafiyet Teorisi, Einstein tarafından 1905 yılında ortaya atılan bir fizik kuramıdır.

        Kısaca bu teoriye göre zamanı algılama ve yorumlama şeklimiz, bulunduğumuz konuma, nasıl hareket ettiğimize ve bu hareket esnasındaki hızımıza göre değişir.

        Teorinin bizi ilgilendiren kısmı kişilerarası iletişimimiz ve ilişkilerimizde gösterdiğimiz farklılıklar ki bu konudaSelçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü’nde Prof. Dr. Mustafa Özodaşık’ın danışmanlığında  “Kişilerarası İletişim Sürecinde İzafiyet Teorisi’nin Rolü” isimli bir yüksek lisans çalışması bile yapılmıştır.

         Yaklaşık bir yıl önce aramızdan ayrılan merhum arkadaşımın hiç aklımdan çıkmayan sözü, söz konusu teorinin bugünün sosyolojisini izah eden en yalın ifadesi gibiydi; çünkü 20. Yüzyılda ortaya çıkan post modern düşünceye göre Caner Taslaman’ın ifadesiyle ‘evrensel gerçeklik yoktur, herkesin kendi doğruları söz konusudur.’      

        Adını ‘Bireysel Görecelik’ kavramı koydukları bu postmodern anlayışın esasını Batılı bir bilim adamı şu şekilde ortaya koymuştur: “Tüm değerler gibi bizim değerlerimizde izafidir yani değişken ve keyfidir. Değerlerimiz ve gerçeklerimiz onları doğrulayan görüşlerimize bağlıdır. Gerçek ve güzel olan, doğru ya da yanlış olan her şey, onu gören ve yorumlayana göre geçerlilik göstermektedir.” Reboul

        Hakka göre anlayışının ‘adamına göre’ye evirilmesinden sonra artık hiçbir şey eskisi gibi değil. Son tahlilde İzafiyet’ten icazetli adamlar olup çıktık…

        Adamına göre muamele, duruma göre hareket, müşteriye göre fiyat, fiyata göre iş velhasıl dilimizde, duruşumuz, tavrımız nihayet her türlü iş ve eylemimizde Hakka göre yerine ‘adamına göre’ hareketi adamakıllı içselleştirdiğimizi gözlemleyebiliyoruz.

        Okula veya herhangi bir kuruma müfettiş veya bakan geleceği haberi ulaşmışsa orada anında olağanüstü hal uygulamasına geçiliyor, müfettiş veya bakan gidinceye kadar her bir iş en düzgün, en planlı ve en kusursuz şekilde uygulanmaya çalışılıyor. Bir iş yerinde bu titizliğin bakana

 

 

veya müfettişe göre değil her zaman aynı şekilde gösterilmesinin bir türlü mümkün olmadığını, bunu başaramadığımızı anlatmaya çalışıyorum.

        İki yıl kadar önceydi. Rabbim başka acılar göstermesin, devletimize ve milletimize zeval vermesin, mahallemizde bir komşumuzun evladı terörle mücadelede bir çatışmada şehit olmuştu. Bu acı haberle birlikte mahallede olağanüstü bir hareketlilik başladı. Önce belediye ait araçlar ve iş makinaları sökün etti. O vakte kadar doğalgaz çalışmaları nedeniyle bozulan yollar bir gecede yoğun bir çaba gösterilerek onarıldı, düzeltildi; çünkü ertesi gün ve sonraki günlerde şehidimizin cenazesi sebebiyle devlet gelecekti mahalleye. Her yer güzel ve düzenli görünmeliydi, nitekim öyle de oldu. Yadırgadığım budur. Günü kurtarmak adına, oluşan şartlara göre, adama göre, adamına göre yapılan göstermelik tavır ve eylemlerin bir işe yaramadığını görüyor ve bunu söylüyorum.

        Geçen gün ailece yakın ilçemizde göl kenarında bir gezinti isteğine mani olamayarak Karaburun’a gittik. Yaklaştığımızda kocaman bir uyarı levhası çarptı gözümüze: Göle girmek yasaktır. Kontrol noktasına benzer bir yere kocaman kayalar konularak geçiş önce engellenmiş sonra açılmıştı. Hiçbir görevli görünmüyordu orta yerde. Plajda binlerce insan vardı ve bu temmuz sıcağında çoluk çocuk sulara dalmışlardı. Her yer çok kalabalıktı. Konya’dan geldiğini öğrendiğim bir aile reisi buranın çok güzel olduğunu; ama berbat bir hale terk edildiğinden yakınıyordu. Kenarda bir taşın üstünde abdest almaya çalışırken sularının bittiğini, bir çeşme ve mescit gibi sosyal yapılardan insanları mahrum etmelerinin hiç hoş olmadığını söylemişti yana yakıla.

        Bu ne yahu?

        Görebildiğim kadarıyla insanlar zaruri ihtiyaçları için en yakın ormanı kullanıyorlardı ve hiç de hoş olmayan bir durumdu.

        Sosyal hizmetlerde, çevreyi korumada, her yerde, her durumda Hakka göre değil de adamına göre geliştirdiğimiz tavırlarımız sebebiyle bir türlü iki yakamız bir araya gelmiyordu.

        Gazetelerimize bakıyoruz, manşetlerini Hakka göre değil duruma göre, adamına göre atıyor.

        Televizyonlarımızda, siyasetçilerimizin dilinde hep Hakka göre yerine adamına göre mantığı hâkim durumda.

        Biz kendimizde olanı değiştirmedikçe, Rabbimizin hakkımızdaki hükmü değişmeyecektir.

        Selamların en güzeliyle…

        H. Halim Kartal                    09 Temmuz, 19

Yorumlar
Adınız
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.