Bir köşede kendini yok hükmünde görerek kaskatı beklemenin kime ne getirisi olabilir ki?
Bak etrafına; duran bir şey varsa sen de dur; lakin damarlarında akan kan durmadıkça sen de durmayacaksın, dünya dönüyorsa sende döneceksin, mevsimler nasıl değişiyorsa sen de değişeceksin.
Bak, günü geldikçe her mevsimin meyveleri, sebzeleri bu kozmik harekete uyarak huzuruna geliyor. Dün kardelenler, çiğdemler, sümbüller, zambaklar, laleler, erguvanlar birer birer katılmışlardı törene, işte şimdi hanımelleri, iğdeler, akasyalar, ıhlamurlar katılıyorlar harekete dalga dalga. Durmak yok, görüyorsun.
Etrafımızda olup biten her şey hal diliyle insanda bir farkındalık oluşturma telaşında. Uzun vaaz ve nasihatlere öyle uzun boylu bir ihtiyaç yok aslında. Kendimize ve çevremize dikkatli bakabilsek öğütlerin en etkili olanlarının buralarda fazlasıyla hazır olduğunu görebileceğiz.
Gökhan Özcan’ın Ramazanın ilk günü (06 Mayıs 19) Yeni Şafak’taki köşesinde yayımlanan “Aç Kapıyı Aç!” başlıklı seslenişinde görmüştümmutluluğun ilahi yasalara bağlı harekete uyumlu bir katılışla mümkün olduğunu. Yazar, güzel bir bahar günü yeryüzündeki canlılığın taşa bile kendini hissettirdiği bir coşkuyu birçok boyutuyla gözlerimizin önüne sererek yapılması gereken tek şeyin bir kenarda durmak yerine halaya girmek olduğunu şu güzel cümlelerle sunmuştu dikkatlerimize:
“Bak çiçekler açıyor, sen de aç! Bak yağmurlar yağıyor, sen de yağ! Bak canlanıyor çayır çimen, sen de canlan! Bak gökyüzünde kuşlar uçuyor, sen de uç! Bak kıvrıla kıvrıla akıyor ırmak, sen de ak! Bak efilefilrüzgârlar esiyor, sen de es! Bak neşeli çocuk sesleri çınlatıyor sokakları, sen de çınla! Bak sabırla ağarıyor yüzler, sen de ağar! Bak durmadan kendini tazeliyor aşk, sen de tazelen! Bak muhabbetle ışıldıyor bakışlar; sen de ışılda! Bak her gecenin sonunda doğuyor güneş, sen de doğ! Bak her söze yeni bir mana erişiyor, sen de eriş! Bak her dilin ucunda birikiyor hatırlı bir niyaz, sen de birik! Bak kalbinin hatırını soruyor insanlar, sen de sor!”
Bunun için biraz durup düşünmek ve güzellik ve mutluluğun uyumda olduğunu görerek harekete katılmak gerekiyor. Hepsi bu. Bu iradeyi gösterdin başardın, gösteremedin yoksun. Ha yaşamışsın, ha yaşamamış; olay bu kadar yalın, bu kadar berrak aslında. Göremiyorsak inanın görmek istemediğimizdendir tek geçerli neden başkası değil!
“Sarp yokuşun Eteğinde İnsan” adlı eserinde Prof. Şaban Ali Düzgün, bu bağlamda sağlam bir duruşu Akif’in deçok sevdiği Muhammed İkbal üzerinden örneklendirir: “Muhammed İkbal’e göre Yaratılış ve yönlendirme (emir/direktif) ruhun esas fonksiyonudur. Ruh, sevk ve idare etmektedir ve bu anlamda asıl sevk ve idare eden Zat-ı İlahi’dir. Ruh da bu kudretten alır yönlendiricilik vasfını. Böylece İkbal,gerçek kişiliğin bir ’şey’ değil, bir fiil, amel olduğuna ulaşır. Sürekli olan, hareket eden, etkide bulunan, etkileyen, irade eden, bir amaca yönelen bir faaliyet…”
Hayat anlayışımızdaki arızaların Allah’ın öğrettiği saf ve berrak akideden sapmalarla oluştuğunu biliyoruz. Bu nedenle insanın benliğini hiçe indirecek ve dünyadan kendini soyutlamasına sebep olacak hiçbir öğretiyi dikkate almayan İkbal’e göre “İnsanın hedeflemesi gereken şey, kendini aşağılaması, önemsiz göstermesi değil; aksine ifade etmesi, geliştirmesi ve varlığının içsel zenginliğini ortaya koymasıdır. Bizi kendimizi yokluğa mahkûm etmeden veya ben duygumuzu hasara uğratmadan Allah’a yaklaştıracak olan şey, bu ferdiyetimizin tam anlamıyla ifade edilmesidir.”
Sarp Yokuşun Eteğinde İnsan, insanın fıtratına yabancılaşmasına neden olan tortularından kurtarılması adına her satırı didik didik edilerek okunmayı hak eden bir eser. Kendini bilen, yeteneklerini bilen insan, müstekbirlenmeden Allah’ın evrende işleyen yasasıyla uyumlu bir iş ve işleyişe tabi olur ve insanlık hayrına uğraşır da bundan mutlu olmaz mı?
“İnsan gerçekten Allah tarafından şeyler üzerinde iş görerek büyük gelişmeler kaydetmiştir. Allah geceyi yaratmış, insan lambayı icat etmiştir; Allah toprağı yaratmış, insan bundan çömlek yapmıştır; Allah çölleri, dağları, ormanları yaratmış, insan da bağları, bahçeleri ve koruları meydana getirmiştir. Kumdan cam yapmış, zehiripanzehire çevirmiştir. Yetkin insan bu devrimci sürecin yegâne gayesidir ve bu, tıpkı dolunayın hilalden toparlanıp oluşması gibi bu devrimci insan da şu anki insandan gelişecek ve mükemmelleşecektir.”Sh. 106, 107
İnşirah suresinin yedinci ayetinde Rabbimiz kullarınabir anlamda “bir işi halledince başka bir işle yorul!” demiyor mu?
Her anını Rabbi’nin razı olacağı iş ve eylemler peşine düşerek yol alanlara, yol bulanlara ne mutlu!
Bayramınız mübarek olsun efendim.
Selamların en güzeliyle…
H. Halim Kartal 03 Haziran, 19