Böyle mi esecekti son günümde bu rüzgar
Bütün kuşlar vefasız mevsim artık sonbahar
Unutmuş ellerimi eşim dostum sevgilim
Kalbim acılarla hep bölünmüş dilim dilim
Bütün kuşlar vefasız mevsim artık sonbahar
Gökyüzünün rengi, hazan bahçeleri, ve arzımızda gözlemlediğimiz her türlü değişim, yukarıdaki hüzzam şakının sözlerine, nağmelerine ister istemez alıp götürüveriyor kimilerimizi.
Mevsimlerin özellikle de sonbaharın insan üzerinde ne müthiş etkileri olduğunu biliriz. Şair ve sanatkarların şiirlerinde en çok sonbahar veya sonbaharla ilgili çağrışımlara yer verdiklerini söylemek abartılı bir söz olmaz zannederim.
Arada bir huzurumuza kurşun sıkmasalar, kimi şairler ve sanatçılar için hüzün demek olan bu mevsimi nispeten huzurlu geçirdiğimizi söyleyebilirim. Evimizin bahçesindeki, bu günlerde taşıdığı haddinden fazla yükle tüm dalları yerlere eğilmiş, gelene geçene olanca alımlılığıyla bakan ayva ağacı, Cahit Sıtkı?nın ?Otuz beş Yaş? şiirindeki ?Ayva sarı nar kırmızı sonbahar? dizesini hatırlatıp dursa da. Çünkü mevsim, eylülün son haftası yağan yağmurlarla güzelleşiverdi çok şükür. Kaç sonbahar buna hasrettik. Bu nedenle halkımız bayramdan önceki yağmurları erken bayram olarak algılamıştı.
Tarlalarda bir hareket başladı bayramla birlikte. Kır bayır güz çimenleriyle yeşeriverdi.
Yeğenime ne zamandır ?beni bir tarlaya çift sürmeye götür? diyorum, işlerinin yoğunluğu sebebiyle olacak, ne aradığı var ne sorduğu?
Vatandaşın işi iyi olsun, tarlalar motor sesleriyle şenlensin, bağlar bahçeler mutlu insan çehreleriyle dolup taşsın da yeğenlerim veya başka yakınlarım, zararı yok aramasınlar beni. Hoş, aradıklarında ne hayrım olacaktı onlara? hepi topu traktörle birkaç tur, pulluğun mevsim yağmurlarıyla iyice tavına gelmiş toprakla dansını seyrederdim; ekime hazır hale gelen mis gibi toprakta ayaklarım gömüle gömüle ordan oraya gider gelirdim; koşardım, yorulurdum, o kadar. O kadarı da şimdilik bana yeterdi.
Ne yapalım, sağlık olsun! Yeter ki telafisi olsun bazı şeylerin.
Bu sağlık olsun sözü, mevsimin hassasiyetimizi iyice inceltmesi sebebiyle midir, bilmiyorum Cahit Sıtkı?nın Memleket İsterim şiirini getirdi hatırıma. İşte şairin özlemini duyduğu memleket:
Memleket isterim
Gök mavi, dal yeşil, tarla sarı olsun;
Kuşların çiçeklerin diyarı olsun.
Memleket isterim
Ne başta dert, ne gönülde hasret olsun;
Kardeş kavgasına bir nihayet olsun.
Memleket isterim
Ne zengin fakir, ne sen ben farkı olsun;
Kış günü herkesin evi barkı olsun.
Memleket isterim
Yaşamak, sevmek gibi gönülden olsun;
Olursa bir şikayet ölümden olsun.
Bayramın dördüncü gününden itibaren Hakkari?de Diyarbakır?da yaşanan olaylarda şehit olan, hayatlarının baharında toprağa düşen fidanlarımız için üzüldük, acı çektik. Bayram sevincimiz mateme dönüverdi bir anda.
Ölümden şikayet niye olsun, büyük bir tevekkülle karşılamışız her zaman ölümü. Lakin Bazı ölümler için Yunus Emre gibi düşünmeden de edemiyoruz.
?Şu dünyada bir nesneye yanar içim, göynür özüm
Yiğit iken ölenlere, gök ekini biçmiş gibi.?
Güzelim Anadolu?muzda sevinçle hüzün ne kadar da iç içe hatta hüzünler sevinçleri ne kadar çok gölgede bırakmış Allah?ım! En neşeli türkülerimizde bile dikkatli dinlersek bir yönüyle insana hüzün veren bir taraf var. Yani halimizi makamını bilmediğim şu şarkı sözü ne güzel anlatıyor:
?Bahara ermedi mevsim hazan olup gidiyor?
Şairin dileğine bir dilek de benden: Hayırlısı olsun?