Boş ver!
Boş vermemek gerektiğini bile bile..
Piknik yerinde çocuklar değil, maalesef koca koca adamlar bin bir emekle yetiştirilmiş, taze denilebilecek durumda yeni boy atmış çam ağaçlarının dallarını kırıyorlar; bir akşam alacasında nasıl olsa herkes dönüş telaşında; kimse fark etmez, fark etse ne olur, ?bana ne canım, boş ver? der, geçip gider diye düşünüp hiçbirinin yetişmesinde zerrece emeği olmadığı halde bu dalları mangal tutuşturmak için kullanıyorlar.
Boş ver, şimdi uyarmaya kalksak, ?sana ne ulan? dan başlayarak bir sürü azar işitiriz cümlesi geliyor dilimin ucuna ?bir şey söylesene şunlara? diye uyarıp duran eşime karşı.
?Boş ver? meli miyiz hakikaten? Yahut boş vermesek ortaya çıkabilecek durumu göğüslemeye hazır mıyız? Kaç kişiyiz?
Belki de ?Sen anlamazsın, biz budama yapıyoruz? bile diyebilirler biraz üsteleyecek olsam. Çevre temizliğinden, düzen ve güzellikten söz edilen bir mecliste bulunsalar, zannederim mangalda kül bırakmayacaklar, güzel bir çevre için herkesin üzerine düşen görevler olduğundan dem vurup, temizlik ve düzenin en ateşli savunucusu kesileceklerdir belki de.
İnsanın kendisine yaptığını kimse yapmıyor.
Kendine acımayanın da kimsenin gözünün yaşına bakmadığını biliyoruz.
Sabahtan akşama, akşamdan sabaha doğrusu pek yaman çelişkilerimizle yaşayıp gidiyoruz.
İşte birkaçı:
Hem birbirimize mecburuz hem birbirimize zulmediyoruz.
Bir televizyon kanalında sabah haberleriyle birlikte gazete manşetlerine de yer veriliyor. Bir gazetenin manşeti dikkatimi çekiyor: ?Cinayeti işleyene 20, yazana 28 yıl hapis isteniyor.?
Biz hem bulunduğumuz yahut kullandığımız mekanı kirletelim, ağaçların dallarını, bize bir zararları olmadığı halde, kıralım, çöpleri ortalıkta bırakalım, saçıp savuralım; hem de ?mesela Kuğulu? hep yemyeşil ve temiz olsun!
Bir şekilde medeni cesaret gösterip ?Kardeşim, yerlere tükürmemelisin, çöpleri ortalığa atmamalısın, bu memleket hepimizin, atalardan emanet, çocuklarımıza bırakacağımız miras, yapma, yazık!? şeklinde ortalama her vatandaşın görevi olan, yerinde uyarma görevimizi yerine getirmeyelim; Almanya?yı Fransa?yı görenlerimizin oraların temizliği ve düzeniyle ilgili anlattıklarını ağzımız açık, gıpta ederek dinleyelim; ama bizde de her şey iyi ve güzel olsun!
Biz ödevlerimizi yapmayalım, sınavları aklımıza bile getirmeyelim; ama sınıflarımızı da takıntısız geçelim!
İş yerlerimizde rölantinin de altında çalışalım hatta kolumuzu bile kıpırdatmayalım, yaptığımız işin isterse dişe dokunur bir tarafı olmasın; ama ücretlerimiz dolgun, yevmiyemiz tam olsun!
Zaman zaman kullandığımız bir ?Boş veerr!? sözüne takılarak hayatınızda sıkça karşılaştığımız çelişkilere dikkat çekmek istedim. Kendimizi ve çevremizi şöyle bir gözlemleyelim, bunlardan daha çarpıcı olan pek çok örnek bulabileceğiz.
İçimize girdiğinden beri bizi gün be gün değersizleştiren, hastalandıran ilişkilerimizi de çevremizi de hasta eden bu ?Boş veerr!? mikrobundan nasıl kurtuluruz, bilmiyorum.
Böyle gelmiş böyle gitmemeli, diyorsak bir yerlerden bir şeylerden başlamamız gerektiğine inanmalı, inandırmalıyız.
Kimi?
Tabi ki önce kendimizi.