banner176

BİST
ALTIN
DOLAR
STERLİN
EURO

Bugün ?Seydişehirhaber??deki bir haber bu yazıyı yazmama neden oldu. Haberin başlığı şöyleydi. ?Kıl keçisine ormanda özgürlük isteği??

 

Seydişehir?imizin, meşe ormanlarıyla kaplı köylerinden biri olan Oğlakçı Köyü doğumluyum. Köyümün; adından da anlaşılacağı üzere, bundan 20?25 yıl öncesine kadarki yegâne geçim kaynağı keçi ve koyunculuktu.

 

Köyümüz dilden dile anlatılan tarihçesine göre dört çadırdan ibaret bir Yörük obası tarafından kurulmuş.  Köy tahminen, 1850?li yıllarda kurulmuş.  Seydişehir?in o zamanki yöneticilerine müracaat edilerek köye bir ad verilmesi istenmiş. Yönetici de köyde en çok neyin meşhur olduğu sormuş. Köylüler; geçimlerini keçi besleyerek sağladıklarını söylemişler. Bundan dolayı da köye ?Oğlakçı? adının verildiği söylene gelmiş?

 

Gerçekten de 1980 li yılların sonlarına kadar dağlar; keçi, koyun, oğlak ve kuzu sesi ile bütünleşen, hareketli, bereketli, şenlikli bir haldeydi. Geceleri, her dağın böğründe bir ateş yanar, çan sesleri inim inim inletirdi ortalığı. Dağların sahipleriydi onlar. Hâkimiyet keçilerde ve koyunlardaydı. Şimdi ise hâkimiyet kurtlara, tilkilere, yaban domuzlarına ve çakallara geçti.

 

Yaz mevsiminde Mut?tan, Silifke?den onlarca sürüyle birlikte akın akın Yörükler gelirdi. Dağları kiralar, en az 3-4 ay hem dağların bekçiliğini yaparlar, hem de binlerce yıllık Türk Geleneği olan göçerlik geleneğini idame ettirir aynı zamanda da milletimizin sofrasına; şimdilerde ?organik ürünler? olarak reklamı yapılan ve devlet politikası haline gelen doğal yiyecekler yetiştirilmesi ile ilgili çalışmaların en önemli halkası olan et ihtiyacını temin ederlerdi.

 

İşte böyledir. Devletimiz bir taraftan ?organik ürünleri teşvik eder bir görüntü verir, diğer taraftan da doğal ve yüzyılların gelenekleriyle yetiştirilen ürünlerin yok edilmesine göz yumar. Bu ne yaman çelşki?.?

 

Yıllar boyunca, keçinin ormana zarar verdiği anlatılır hep. Ben keçinin ormana zarar verdiğine inanmayanlardanım. Bilakis keçinin ormanı gürleştirdiğine, gübrelediğine, budama yaptığına, güneş ışıklarının ormanın her bir ağacına daha kuvvetli bir şekilde ulaşmasına yardımcı olduğuna inanıyorum.

 

Devletimiz, son yıllarda meşe alanlarının ıslahı ve gençleştirilmesi hususunda çok önemli işler yapmaktadır. Asırlık meşe ağacı ormanlarını tamamen kestirerek, o bölgeyi koruma altına almakta ve kestirdiği her ağacın köklerinden yüzlerce yeni filizlerin fışkırmasına yardımcı olmaktadır. Bu işlem, gerçekten de bölgemizdeki meşelik alanların hatırı sayılır bir oranda çoğalmasını ve ormanlarımızın sıklaşmasını sağlamıştır. Bu alanlarda yapılan kesim işleminden sonra o bölgeyi filizlerin büyümesini sağlamak için birkaç yıl keçilerden korumak yeterlidir. Belli bir süre beklenip o alanları keçi yaylımına müsaade etmenin ormana zarar değil fayda getireceğini hem yöre insanı, hem de asırlar boyu keçicilik yapan Yörükler çok iyi bilmektedirler.

 

Keçinin girmediği ormanlık alanlarda ağaçların dalları toprak zemine kadar yayılmakta,  ayrıca yoğun bir şekilde otluk alanlar meydana gelmektedir. Bu durum da çok önemli başka tehlikelerin meydana gelmesine neden olmaktadır. Şahsen ben 50 yıldır kendi doğduğum bölgede, yani meşe ormanlarının bulunduğu bölgede önemli bir yangın olayı hiç duymadığım halde, geçtiğimiz yaz mevsiminde onlarca meşelik orman yangını meydana gelmiş ve özellikle Ketenli Kasabasına ait Keşlik bölgesindeki yangında onlarca dekar meşelik alan kül olmuş, yangın Antalya ve diğer bölgelerden getirtilen itfaiye ve helikopterlerle ancak söndürülebilmiştir.

 

Keçinin dağların hâkimi olduğu zamanlarda ise bu yangın olayları hiç yaşanmamıştır. Hem toprağa yakın olan dalların keçiler tarafından budanması, hem de toprak zemindeki otların keçiler tarafından ezilerek ve yenilerek doğal koruma alanları oluşturulduğundan bu tehlikeyi sıfıra yakın bir orana çekmekteydi.

 

Keçi sürüsü sahiplerine son yıllarda devletin bazı kurumları tarafından büyük baskılar yapılmakta, önemli ölçüde para cezaları kesilmektedir. Canından bezen sürü sahipleri devlet ile başa çıkılamayacağını anlayarak sürülerini ellerinden çıkarmakta ve ülkemizin zaten kıt olan kaynaklarının kurumasına dolaylı olarak neden olmaktadırlar. Kendileri de işsizler ordusunun neferleri olarak sosyal sorunların tarafı durumuna gelmektedirler.

 

Keçi sahiplerine en yüksek cezaları reva gören devletimiz, geçtiğimiz yaz aylarında dağları istila eden ?ağ kurdu? için acaba hangi tedbirleri almıştır? Baharda fışkıran meşe filizleri trilyonlarca adet ağ kurtları tarafından kısa sürede tüketilmiş ve dağlarımızın ormanlardan tamamen mahrum bırakılması tehlikesini yaşatmışlardır.  2009 yazından önce yemyeşil renk cümbüşüne bürünen dağlar, maalesef bu yaz mevsiminde simsiyah görüntüsü ile hem dağları gezmeye gelen yabancıların, hem de yöre halkının yüreklerini karartmıştır. Devletimiz ise bu orman düşmanı kurtlarla herhangi bir mücadele yapmış mıdır, ben bilmiyorum. Ağaçlar aylarca ağ kurdu ile mücadele ettikten sonra ?Gün Dönümü? denilen 21 Haziran tarihinden sonra doğal olarak ağ kurtlarından kurtulmuşlar ama ne yazık ki yapraksız ve çıplak bir halde yaz ortasında yeniden filizlenerek cılız bir halde ikinci baharı yaşamaya başlamışlardır.

 

            Tamamen yok olan keçi sahiplerine gücü yeten devlet, küçücük kurtçuklara yenilmiş ve keçiye çok gördüğü dağları ağ kurtlarına teslim etmiştir.

 

            Ülkemizin ekonomik zenginliği olan ormanlarımız bence yanlış bir politika ile korumaya çalışan devletimiz, gerçek bir gelir kaynağı olan küçükbaş hayvancılığı, özellikle de keçiciliği yasaklamalar ve baskılarla yok ederken, geçen yıl bir birim olan keçi fiyatlarının bu yıl dört birim olmasının zemini de kendisi hazırlamıştır.

 

            Devletimizin yeni ve gerçekçi bir çalışma ile keçinin ormana zarar mı, yoksa fayda mı verdiğinin yeniden araştırılmasına imkân tanıması ve dağlarımızı kurt ve çakallardan geri alarak keçiye teslim etmesi hem Ülkemiz hem de milletimiz menfaatinedir.

 

            Kökümüz, kökenimiz Yörükleri sevince boğmak da cabası?

 

Artık Toros  Dağları?nda bu  türküler duyulmaz oldu.

 

Yüce dağ başında yanar bir ışık,

Işığı bekleyen yiğit bir âşık?

Buğday benizli zülfü, dolaşık,

Göç giderken bir güzele rastladım.

 

Obasının önü yüksek yazılı,

Açılmış gülleri morlu mavili

Önü boz erkeçli, ardı sürülü

Göç giderken bir güzele rastladım.

 

 

Dağlar Yörüksüz;  yalnız,  ıssız,

Yörük yaylasız; öksüz  mutsuz?

***

Dağlar Yörüksüz dağ mı?

Yörük yaylasız yaşar mı?

***

 Alp Dağbaşı karsız, dumansız; kel olmuş,

Yörük yaylasız davarsız, yitmiş yok olmuş.

         ***

Yörüğün ömrü davarcılıkta çadırda geçer

Obası baharın yaylaya, güzün seyile  göçer

Rüyasını bile dağların ardıcı, kekiği, pınarı  süsler

Üretir yünü, yanık  yoğurdu, tulum peynirini, kaymağı

Kalbi  geniştir, sever  tüm Türk yurdunu, elini.

Yorumlar
Adınız
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.