Vefatının 736. yılı münasebetiyle? Onu anlamaya her zamandan çok ihtiyacımız olduğu bir dönemde hatırasına saygıyla, rahmetle?
Mevlânâ, Anadolu?da bir kargaşa ve bunalım döneminde(13. yy) halkın ihtiyaçlarını iyi anlamış ve iyi anlatmış bir bilgindir. Eserlerinde insanlara ulaşmak için atasözleri kullanmış, Kur?an?dan, bazen Tevrat?tan kıssalar(öyküler) anlatmış bazen de hayvanları konuşturmuştur. Ama o, bunlarla insanlara hep bir şeyler vermeyi ve onları manevî ve ahlâkî açıdan eğitmeyi düşünmüştür. O, en başta bir eğitimci, bir ahlâk hocasıdır. Bir gerçeği kimi zaman bir hikâye ile anlatırken mesajını iletmede en etkili yollardan birini kullanır. İşte iki örnek:
DEVECİ İLE FİLOZOF
Çöllerde avare dolaşan bir filozof, devesi ile yolculuk yapan bir köylüye rastladı. Nereden gelip nereye gittiğini öğrendikten sonra, devenin iki yanına sarkmış çuvallarda neler olduğunu sordu.
Köylü:
-Onların birine buğday, diğerine kum doldurdum... diye cevap verdi.
Filozof:
- Buğdayı anladım ama kumu niçin doldurdun? diye sorunca Köylü:
-İkinci çuval boş kalsaydı denge bozulurdu! dedi. Filozof gülmeye başladı:
- Denge sağlamak için buğdayın yarısını bir çuvala, diğer yarısını da öbürüne doldursaydın herhalde daha akıllıca davranmış, zavallı devenin yükünü de azaltmış olurdun dedi.
Köylü şaşırmış, bu bilge adama hayranlıkla bakmaya başlamıştı.
? Sen, dedi, padişah yahut vezir olmalısın! Bu kadar akıl ancak onlarda bulunabilir.
? Hayır dedi filozof, ben ne padişahım, ne de vezir.
? Öyleyse dükkân sahibi zengin birisin...
? Ne gezer, cebinde mangırı bile olmayan bir adamım ben! Bunca bilgi ve hikmetin karşılığı olarak elimdeki şu değnek ve hırpani kıyafetlerimle gezip duruyorum çöllerde...
Köylü bu cevap karşısında hiç memnun olmamıştı:
-Çekil git yanımdan! diye bağırdı. Senin bilgi ve hikmet dediğin şeyin bir faydası bulunsaydı, önce sana yarardı.
Torbamın birinde kum, diğerinde buğday olması, senin içi boş bilgi ve felsefenden çok daha iyidir!.
MİNİK KUŞUN ÖĞÜDÜ
Avcının yakaladığı küçük kuş birden konuşmaya başladı:
- Ben minicik bir kuşum dedi, etim, dişinin kovuğunu bile doldurmaz. Eğer serbest bırakırsan işine yarayacak üç öğüt veririm. Dinle, birinci öğüdüm şu: "Olmayacak bir söz duyarsan, asla inanma!"
Avcı şaşırmıştı. ikinci öğüdü isteyince küçük kuş:
- Beni bırak, ikinci öğüdümü şu damın üstünde vereceğim dedi.
Avcı kuşu bıraktı. Bir lahzada dama konan kuş:
- Dinle dedi, "geçip gitmiş şeyler için asla üzülme". Olan olmuş, biten bitmiştir çünkü. Bak, benim karnımda on dirhem ağırlığında bir inci vardı. Çok kıymetli bir inciydi bu. Ne yazık ki elinden kaçırdın...
Avcı daha çok şaşırmış, kuşu serbest bıraktığına pişman olmuştu. Ah vah etmeye, saçını başını yolmaya başladı.
Kuş:
- Ne oldu? diye sordu. Niçin dövünüp duruyorsun? Ben sana olmayacak söze asla inanma dememiş miydim? Sen karnımda inci olduğunu duyunca bu öğüdü hemen unuttun. Kendisi üç dirhem gelmeyen kuşun karnında on dirhemlik inci olur mu hiç? Üstelik ikinci öğüdümü de unutmuşa benziyorsun. Hani elden kaçırdığın şeyler için asla üzülmeyecektin!
Avcı utanmış başını yere eğmişti.
? Üçüncü öğüdünü ver bari diye inledi.
Küçük kuş damdan kalkıp yüksekçe bir ağacın dalına kondu ve oradan gökyüzünün boşluğuna doğru süzülürken şöyle bağırdı:
- Behey sersem avcı, sen verdiğim ilk iki öğüdü tuttun mu ki üçüncüsünü istiyorsun?
Hz. Mevlana?yı ölümsüz kılan en önemli özelliklerinden biri eğitimciliğidir. Yaşadığı zamana göre ilerinin ilerisi bir anlayışın göstergesi kabul ettiğimiz şu görüşü onun bu
konuda ulaştığı merhaleyi ne güzel belirtir:
?Ne kadar bilirsen bil, söylediklerin karşındakinin anlayabileceği kadardır.?
Bu sözünü, eğitimde yöntem ve teknikler konusu ne zaman açılsa hep manidar bulmuşumdur.
Yaratılışın sürekli olduğunu kabul eden Mevlânâ, evrenin yıprandığına değil, devamlı olarak yenilendiğine, iyiye ve güzele doğru gittiğine inanır. Bu yüzden de yeniliğe âşıktır. Hatta o eski düşüncelerden ve eskiye saplanıp kalmış olanlardan ürker. Bu görüşünü şu sözleriyle anlatır:
? Her gün bir yerden göçmek ne iyi
Her gün bir yere konmak ne güzel
Bulanmadan, donmadan akmak ne hoş
Dünle beraber gitti cancağızım,
Ne kadar söz varsa düne ait,
Şimdi yeni şeyler söylemek lazım.?
Hz. Mevlana"nın çağlar ötesinden günümüze ulaşan önemli miraslarından biri de yedi öğüdüdür. Gerek ferdi gerekse toplumsal pek çok problemin reçetesi olan bu yedi altın öğüt şöyledir:
Cömertlik ve yardım etmede akarsu gibi ol.
Şefkat ve merhamette güneş gibi ol.
Başkalarının kusurlarını örtmede gece gibi ol.
Hiddet ve asabiyette ölü gibi ol.
Tevazu ve alçak gönüllülükte toprak gibi ol.
Hoşgörülülükte deniz gibi ol
Ya olduğun gibi görün, ya göründüğün gibi ol.
Bu yedi altın öğüt, ferdi ve toplumsal ahlâkımız açısından çok önemli değerler sunmaktadır. Su, ateş ve ahlak dostluk kurmuşlar; dolaşırlarken birbirlerini merak etmeye başlamışlar.
Suya sormuşlar, "Kaybolursan seni nasıl bulacağız?"
Cevap, "Nerede bir şırıltı, çağıltı duyarsanız ben oradayım."
Ateşe, "Seni yitirirsek ne yapalım?"
Ateş, "Bir duman gördüğünüz yerde ben varım."
Sıra ahlaka gelince, yanıt şu olmuş:
"Beni kaybederseniz, bir daha kesinlikle bulamazsınız!"
Vefatının üstünden736 yıl geçmiş. Şimdi sana daha çok ihtiyacımız var Mevlana. ?Gel!? çağrını bir duyabilsek, gırtlağımızı sıkmayacağız birbirimizin.
?Ömrüm oldukça Kur?an?ın kölesiyim? demiştin. Tutunduğun ip çok sağlamdı. Beslendiğin kaynaklar hormonsuzdu. Aydınlandın, aydınlattın evreni güneş gibi. Hiç ayrım yapmadan dağıtıkça çoğaldı hazinen. Biz bencillik çöllerinde su arıyoruz Mevlana.
?Şefkat ve merhamette güneş gibi ol? dedin, Şefkat ve merhamet... Her şeyi ekonomi penceresinden görüp öyle davranmaya iyice alışan bu çağın insanına maliyeti sıfır olsa da bu en masrafsız varlığı dağıtmak veya başkalarıyla paylaşmak bile ağır geliyor. Sadece bu öğüdünü tutabilsek bile ebedi kurtuluşumuz ve en büyük mutluluğumuz olacak. Bir idrak edebilsek ah!
Sana çok ihtiyacımız var Mevlana!