banner176

BİST
ALTIN
DOLAR
STERLİN
EURO

Türkiye sancılı bir ülke yıllardır yahut rahmetli Cemil Meriç?in ifadesiyle ?Bu ülke 89?dan (1789) beri su alan bir gemi??

 

Başımızda adına terör dedikleri bir bela var. Zaman zaman azar veya azdırılır. Azdığı veya azdırıldığı zamanlarda yurt sathında gözyaşları sebil olur şehit cenazelerinde. Devlet erkânından terörle mücadele konusunda kararlılık mesajları duyulur. Bu böyle devam eder durur yıllardır.

 

Bir türlü hakkından gelemediğimiz daha beter bir derdimiz de trafik terörüdür.

        Dün bir gazetenin iç sayfalarından birinde verdiği bir habere takıldı gözlerim. Haber aslında bir felaket; ama artık memlekette bu kabil haberler o kadar sıradanlaştı ki dehşet uyandırmıyor çoktandır. İsterseniz buna siz karar verin. Haber şu: Son altı ayda 702 kişi trafik terörünün kurbanı oldu? Serinlemek amacıyla girilen göletlerde boğularak ölenleri, maden ocaklarında meydana gelen göçüklerde hayatını kaybedenleri, düğünlerde rastgele ateş edilmesi sonucu hayatı kayıp giden masumları saymıyorum, sadece trafik kazalarında bir ayda ortalama yüz kişiden fazla kaybımız var? Artık Seydişehir?de bile kazasız gün geçmiyor nerdeyse.

 

        Geçen gün bir sohbette Fransa?daki soydaşlarımızın çocuklarının eğitimi için bir yıldır bu ülkede görev yapan bir arkadaşımın anlattıklarını dinlerken dalıp gittim, doğrusu çok da yadırgadım. Nedeni Şu: Görev yaptığı şehirde aylarca hırsızlık, cinayet, gasp, faili meçhul vb. kayda değer bir olayın yaşandığını duymamış. Ayrıca bizdeki anayasa kavgaları, mahkeme- hâkim çekişmeleri, halkı birbirine düşüren siyasi rekabet gibi kamuoyunu günlerce meşgul eden olaylar da olmazmış oralarda. Arkadaşım sözlerinin devamında: ?Varsa yoksa ?eğitim etkinlikleri? Neredeyse her gün bir yerlerde bir festival, bir etkinlik yapılır? deyince gayr-ı ihtiyari ?amma da can sıkıcı bir memleket, yahu böyle bir yerde vakit mi geçer!? deyivermişim.

 

        Bizim ülkemizde ise sanki ilan edilmemiş acaip ve garaip bir savaş var ve bu savaştan kimin galip çıkacağını şimdiden kestirmek kolay değil. Bu savaş, adı konulmamış bir iktidar savaşı bana göre. Savaşan taraflar ne yazık ki kendi ülkemizde, içimizde. Yani yıllardır başka ülkelerin ordularıyla değil, kendimizle savaşıyoruz. Her iki taraf da ülkeyi yönetmenin kendi hakları olduğunu savunuyor, sonuna kadar mücadeleye devam edeceklerini söylüyorlar.

        Arkadaşımın yaşadığı ülkenin insanlarına göre bir bakıma kendimizi daha şanslı bile sayabiliriz; çünkü?

        -Evvel Allah- yurdumuzda insanların can sıkıntısı gibi bir problemi olmaz; çünkü böyle bir ülkede her an yeni bir gelişme, yürekleri hoplatan yeni bir olay yaşanır: Korsan gösteri yapılır, polisler taşlanır, Kürt- Türk, Alevi- Sünni kavgalarının fitili ateşlenir? ne bileyim savaşan taraflardan daha çok donanıma veya bunun gibi şeylere sahip olanlar tarafından, halkı kendi yanlarına çekebilmek için her yol denenir, her vasıtadan yararlanılır. Televizyonlarda sabahtan akşama, akşamdan sabaha son dakika gelişmeleri anında duyurulup akabinde bu sıcak gündem sıcağı sıcağına konuların etkili ve yetkili uzmanlarına tartıştırılır. Öyle ki olaysız ve de tartışmasız gün olmaz. Bu sebeple bizim memlekette vakit geçirme diye bir derdi olmaz insanların.

        Bu ahval ve şerait içinde arada bir Sultan Abdülaziz devrinin ünlü simalarından Keçecizade Fuat Paşa?yı devletin durumunu belirtirken sarfettiği şu ünlü sözü nedeniyle anmadan edemeyiz:

 "Onlar dışarıdan, biz içeriden yıkamadık!"

        Bu sözün hikayesi şu şekilde anlatılır: Padişah Sultan Aziz'in Paris gezisi sırasında Fransa İmparatoru 3. Napolyon, Dışişleri Bakanı Fuat Paşa'ya isteklerini sıralar...
          Süveyş Kanalı açılmalı, Girit, Osmanlılardan alınıp Yunanistan'a verilmeli, Kudüs'teki kutsal yerlerin Katoliklere ait olanların yönetimi Fransızlarda olmalı... Osmanlı devletinin bunlara kolay kolay razı olmayacağını bilen İmparator, aba altından sopa gösterir:
         "Bu sorunlar sizin için bir dert... Yorgun omuzlarınızdan bunları atınız... Devletinizin ne kadar zayıfladığı bütün dünyada biliniyor."
Fuat Paşa, gülerek karşılık verir:
"Haşmetmeab, siz, bendenize, başka bir devlet gösterebilir misiniz ki, üç yüz senedir, dışarıdan sizlerin, içeriden bizlerin, devamlı tahribine direnebilmiş! Evet, üç yüz senedir, siz dışarıdan, biz içeriden, bu devleti yıkamadık
!"

 

        Yapmak, yıkmak?

        Tarihi düşmanlarımızın tarih boyu niyetleri ve eylemleri ortada.

        Bu ülkenin sahipleri olduğunu söyleyenler ne yapıyor Allah aşkına?

        Sahi biz ne yapıyoruz?

        Yaşadıklarımız bir yıkım icrası ise bu icranın gerçek mimarları kim/ler?

        Biz miyiz yoksa düşmanlarımız mı?

       

Yorumlar
Adınız
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.