banner176

BİST
ALTIN
DOLAR
STERLİN
EURO

Her gün yüreğimizi parçalayan subay ihanetleri okuyoruz. Tümgeneral Gürbüz Kaya, Tuğgeneral Zeki Es?in eliyle döşediği mayının patlaması sonucu ölen askerlerimiz için Zeki Es?e üzülmemesi gerektiğini, bunu görev zayiatı olduğunu söyleyebiliyor.

            Hantepe?de, Reşadiye?de pusuya düşürülen Mehmetçiğe yardım için helikopterler bir türlü kalkmıyor, askerimiz ölümü terk ediliyor.

            Yarbay Onur Dirik, Dağlıca?da taburunda 16 erimiz şehit olurken düğünde oynuyor. Org. Hasan Iğsız, onu ödüllendiriyor.

            Hantepe?de bölüğüne saldırı düzenleneceğini öğrenen komutan, izin alma telaşına kapılıyor ve bölüğünün başında bulunmuyor.

            Hepsi ihanet gibi olaylar.

            Hantepe?de 6 askerimiz şehit oluyor, baskın 30 yerde seyrediliyor, Genelkurmay Mehmetçiğin öldürülmesini seyrediyor, müdahale etmiyor.

            Ben size muhteşem zaferlerin kazanıldığı Çanakkale?de subay ve asker ilişkisini anlatayım, farkın nereden kaynaklandığını ve ne yapılması gerektiğini düşünelim.

                                  ***       

Kanlısırt?ta 5-6 Mayısta (1915) İngilizler yeniden saldırıya geçmişlerdi, cephede kıyamet yaşanıyordu. Düşman Kanlısırt?ı ele geçirmişti. 6. Alay 2. Bölük kumandanı Diyarbakırlı Yzb. Hasan Fehmi, bölüğün önüne düştü ve karşı hücumu başlattı. Savaşın en şiddetli yerinde iki yerinden yaralandı ve bir çalının dibine çöktü. Askerleri kendisini çok seviyorlardı. Hemen komutanlarının etrafını aldılar. Üzgündüler. Yapabilecekleri bir yardım olup olmadığını bilmek istiyorlardı. Ayrıca komutanın vereceği son emrini de aşkla ve şevkle yerine getirmek istiyorlardı.

Öte yandan savaş bütün hızıyla devam ediyordu.

Yüzbaşı Hasan Fehmi hafifçe doğruldu ve etrafındaki askerlere baktı. Benim canım, vatandan daha aziz değil, diye düşündü. Askerlerine şöyle seslendi:

?Çocuklar, benimle uğraşacak zaman değil. Düşmana yumruğunuzu vuracağınız zamandır. Kuvvetli bir hücum yapın ki bölüğümüzün zaferini göreyim. Ta ki gözüm açık gitmesin.?

Sonra derin bir nefes aldı ve var gücüyle haykırdı:

?Haydi aslanlarım!..?

Tam ayağa kalkıyordu ki uğursuz bir mermi gelip kalbine saplandı. Yüzbaşı yere serildi.

         Bölük hırslanmıştı, Mehmetçikler bütün hınçları ile saldırdılar. Tepeyi ellerine geçirdiler ve düşmanı siperlerden geriye attılar.

                        ***

Zığındere, 8 Temmuz 1915

8 Temmuz 1915 saat birden sonra gece karanlığında taarruz edecek taburlar sessizce ve sükûnetle siperlere yerleştiler. Zaman sakin geçiyordu. Sabaha karşı taarruz başlamadan evvel gündüz birbirleriyle görüşerek erlere verilecek taarruz emirlerini aralarında kararlaştırmış olan subaylar, genel olarak yavaş sesle şu bilgi ve eri verdiler:

1. Arkadaşlar, karşımızdaki düşman siperlerinin mesafesi 80-200 m.

2. Bizimle düşman arasındaki arazi tamamen şehitlerimiz ve ağır yaralılarımızla kaplı.

      3.   İleri gitmekte şehit düşmek, gitmemekte namussuzlukla itham edilerek kurşuna dizilmek var. Biz subaylar ileri gitmeye karar verdik. İsteyen bizi takip etsin, istemeyenler etmesinler.

          Eratta hiç ses yok, subaylar ayaklanmış, saatlerine bakıyorlar. 5 dakika sonra tabancalarını çekip siperlerden dışarıya fırlayarak düşmana doğru koşmaya başladılar.

          Erat birbirine bakışıyor, kimsede ses yok. Kendilerine o güne kadar evlat muamelesi yapmış olan babası yerindeki saçları kırlaşmaya yüz tutmuş yüzbaşısı; silahını, dinini, askerliğin bütün inceliklerini, hatta okuyup yazmayı öğretmiş olan ağabeyi kadar sevdiği teğmeni; bölüğe birkaç ay evvel gelmiş olan genç, güler yüzlü, kardeşi gibi sevdiği asteğmeni düşmana karşı olanca hızıyla koşuyorlardı.

          Mehmetçik durur mu? Aralarında bir kımıldama oldu. Subaylar 15 adım ilerlemişlerdi ki 4000 Mehmetçik süngüsünü takmış, kaplan gibi siperlerin üzerine sıçradı. Subayların arkasından olanca kuvvetiyle koşuyor ve onlara yetişmeye çalışıyordu.

          Kısa bir müddet sonra binler tüfek, makineli tüfekler ateşe başladı.

          ?Allah? Allah? Allah? Allah!..? sesleri yeri göğü inletiyor, bir gün önce yorgunluktan yürüyemeyen aslanlar, şimdi uçuyorlardı.? (*)

          Muhteşem Çanakkale Zaferleri böyle subaylar ve böyle Mehmetlerle kazanıldı.

          Mehmetçiği karakollarda ölüme terk eden subayların olmaması için askeri okullardaki subay eğitimi yeniden ele alınmalı.

          (*) Çanakkale, Ah Çanakkale, Aydın Ayhan, s.17, İzmir 2004. (Tel. 0232 446 07 34) Osmanlı subayları ile askerine ihanet eden subayların arasındaki farkı görmek için Çanakkale, Ah Çanakkale adlı eseri hararetle tavsiye ederim.

Yorumlar
Adınız
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.