Ülkemiz gündemini; söylemler, eylemlerden daha fazla meşgul ediyor. Bu durum günümüzün hastalıklarından olmayıp ezelden beri böyledir. Atalarımız ?çok lâf yalansız, çok mal haramsız olmaz? diye çok derin laflar etmiş olsalar bile bu böyledir. ?Söz gümüşse, sükût altındır? demiş olsalar da böyledir.
?Budur Cihanda benim en beğendiğim meslek
Sözüm odun gibi olsun, hakikat olsun tek? diyen Mehmet Akif Ersoy,
?Esenlik ve huzur on kısım ise dokuzu susmaktır? diyen Hz. Ömer
?İnce sözler keskin kılıca benzer, kalkanın yoksa geri dur? diyen Mevlana
?Kuru kaşık ağza, kuru söz kulağa yakışmaz diyen? Kaşgarlı Mahmut,
?Söz ola kestire başı,
Söz ola kestire savaşı
Söz ola ağulu aşı
Bal ile yağ eder bir söz? diyen Yunus Emre hep sözün değerini, susmanın kıymetini vurgulamışlardır.
Bir hadis-i Şerif?te; ?söz vermek borçlanmak demektir? demiş Sevgili Peygamberimiz.
Şimdi; ?bu örnek sözlerin yazının başlığıyla ne alakası var?? diye soranınız olabilir. Bence çok alakası var. Bu dünyaya Allah?ın izni ile gelmiş olan bizler, huzur ve güven içinde, özü sözü bir olan yöneticiler ile yaşamak, yaşamımızı onların verdiği kararlar ile şekillendirmek, mutluluğu bu yoldan yakalamak durumundayız. Çocuklarımızın geleceğinden endişe etmememiz, ölürken bile gözümüzün arkada kalmaması gerekir. Bunları temin edecek olanlar milletin yetkilerini devletin eliyle kullanan yöneticilerdir. Dolayısıyla az laf çok iş yapmaları, verdikleri sözlerin ardında sonuna kadar durmaları arzu edilir.
Milletin yetkilerini ellerinde bulunduranlar, millet adına o koltukları dolduranlar yetkilerini kullandıkları millete saygıda kusur etmemek zorundadırlar. Bunu temin etmenin yolu da gerçek demokrasiden yani milletin, kendi yetkisini verdiği kişileri doğrudan seçmesiyle mümkündür.
Devleti, büyük bir şirket olarak düşündüğümüzde, şirketin başındaki müdürün ya da daha alt kademelerde çalışanların amacı şirketi karlı bir vaziyette tutmak, gelirlerini daha da artırmak, şirket çalışanlarının ve şirket sahiplerinin itibarlarını, müreffeh bir hayat sürmelerini temin etmek asli görevleridir. Şirketi zarara uğratan müdür olsun, diğer çalışanlar olsun bir dakika bile o şirketin başında kalamazlar. Şirketin yetkili organlarına hesap vermek durumundadırlar. Yerlerine de bu işi daha iyi yapacak olanların getirilmesi muhakkaktır.
Devlet yönetimi de böyle olmalıdır. Devletimiz partiler marifetiyle, ?parlamenter sistem? denilen bir demokrasi anlayışıyla yönetilmektedir. Bu parlamenterleri parti liderleri listeler halinde millete sunup ?haydin bize oy verin? diye meydanlara çıkmaktadırlar. Millet hangi partiye oy verirse versin aslında bir tek kişinin ağzına bakıp o ağızdan çıkan sözlere göre oy vermektedir. Ondan sonra da ?benim partim şu kadar aldı, senin partin bu kadar aldı? şeklinde ?gurur(!) tabloları? çizerek milletin gözünü boyamaktadırlar. Sanki millete çok farklı seçenekler sunmuşlar da millet istediği insanı parlamenter yapmış gibi.
Belediye başkanlığı seçimlerinde bunun çok açık ve seçik örneklerine rastlamaktayız. Bir parti o beldede % 60?a yakın oy alıyor ama belediye başkanlığı seçiminde bir bakıyoruz ki genel seçimlerde çok daha az oy alan bir başka partinin aday yaptığı ama millet nezdinde çok sevilen birisi belediye başkanı oluveriyor.
Parti liderlerinin çok konuşmaktan ziyade ?demokrasi? sözcüğünü dillerine pelesenk etmekten öte sözle değil eylemle hareket etmeleri, milletin önüne çok çeşitli alternatifler sunmalı bazı kişileri milletin önüne koyarak, onlara bazı isimler dikte ederek ?bunu seçeceksin? dememeliler. Böyle yaptıklarında ak?ın ve karanın rengin gerçekten de ak ve kara mıymış yoksa başka renkler de var mıymış, çok daha kolay görülebilecektir.
Mevcut haliyle; ?parti içi demokrasi? denen kandırmacanın, milletin direkt olarak isimlere verdikleri oylarla seçilip gelen milletvekilleri vasıtasıyla gerçekte nasıl çalıştığını çok daha iyi görebiliriz. İşte o zaman ?lider sultası? da, merkez kararlarıyla seçilen milletvekillerinin bölgelerindeki krallıkları da ne kadar sürecekmiş açık ve seçik bir şekilde göreceğiz.
Hiç kimse; ?ülkemizde gerçek demokrasi var? diye milleti kandırmasın. Beş yılda bir önüme gelen sandığa ne şekilde ve kime oy vereceğimi bana dikte eden bir sistem demokrasi olamaz.
Serbest irademle gerçek demokrasinin kurallarına göre bir seçim yapalım bakalım şu andaki yönetici profilinin şekli şemalı nasıl bir hal alacaktır?
50 milyon nüfuslu kentlerde belli isimlerin haricinde yönetme kabiliyeti olan başka kimselerin bulunmadığını düşünmek ve hep aynı kişiler üzerinden siyaset oyunu oynamak en başta o kentin insanına saygısızlıktır.
?Analar neler doğuruyormuş? sözünü ispat etmenin yolu gerçek demokrasi ve halkın doğrudan tercihleriyle seçim yapmasından geçer.
Tayyar YILDIRIM