26 Ağustos 1071 yılında Alparslan Malazgirt?te savaş hazırlığını yaptı. Askerlerini topladı. Cuma namazı kılındı. Beyaz elbisesini giydi, secdeye vardı ve şöyle dua etti:
? Ya Rabbi! Seni kendime vekil yapıyor ve senin uğrunda savaşıyorum. Ey Allah?ım! Niyetim halistir, bana yardım et.?
Anadolu kapıları Müslüman Türk milletine bu derin iman gücü ile açıldı.
Osman Gazi ölürken oğlu Orhan Gazi?ye yaptığı vasiyetinde:
? Bak Orhan, bizim davamız kuru cihangirlik davası değildir. Davamız Allah?ın yüce dini İslam?a hizmettir.? diyordu. Cihan imparatorluğunun temelleri bu derin iman gücü ile açıldı.
1920? de Antep, Fransızlar tarafından işgal edildi. Fransız askerleri bir Müslüman Türk kadınının örtüsüne saldırınca kadının yanındaki oğlu, on iki yaşındaki Mehmet Kamil karşı koymaya çalışırken şehit edildi.
Bu olayın duyulması üzerine 28 Mart 1920?de Antep?in yiğit evladı Şahin Bey, beraberindekilerle Fransız eşkıyasına karşı çarpışırken Fransız süngüleriyle delik deşik edilip şehit edildi.
Vatan ve mukaddesat fedaisi Şahin Bey adına türküler yakıldı. Adı dillerde destanlaştı.
?Şahin?i sorarsan otuz yaşında
Süngü ile delindi köprübaşında
Çeteler toplanmış ağlar başında,
Uyan Şahin uyan gör neler oldu
Sevgili Antep?e Fransız doldu.?
Şahin Beylerin derin iman gücü sayesinde istilacı emperyalistler Anadolu?dan kovuldu. Ama Mehmet Akif?in:
? Tükürün Haçlıların o hayâsız yüzüne,
Tükürün onların asla güvenilmez sözlerine.? dediği Frenk zihniyeti, karar verici konumunda olanlar tarafından geri getirildi.
Ülkenin en önemli kurumlarının başında bulunan, halkın derin bir saygı beslediği ve güzide şahsiyetler olarak bildiği memleket büyükleri, milletin kutsal değerlerine Fransız gözüyle bakar oldu. Mehmet Akif?in dizelere döktüğü:
? Bakarak hangi yoldan yürümüş Avrupalı,
Aynı izden sağa, ya da sola sapmamalı.
Batının fikirlerini özümsemeli, doğunun beyni,
Duygular hep aynı kalıptan çıkmalı yani.? deyip halkı kendi öz benliğinden uzaklaştırıp Alafranga ( Avrupalı ) hayat tarzında yaşamaya zorladılar.
Ülkenin geri kalış sebebi olarak dini, ahlaki değerleri gösterdiler.
? Bir de din bağını kaldırmalı, çünkü o bela,
Bütün ilerleme yollarında engeldir hâlâ.? diyerek Fransız ( din karşıtı demek olan) laikliğini kutsadılar. Laiklik dokunulamaz bir tabu ve bir siyaset aracı haline sokuldu. Laiklik adına nice hayatlar altüst oldu. Nice canlar yandı, nice ümitler söndü. Nice insanlar hapislerde çürüdü ya da idam edildi. La Fontaine?nin dediği gibi:
?Ahh! Böyledir işte bu dünya,
Hep mazlumlar yanar, zalimler azıtınca.?
Milletin maddi ve manevi değerlerinin titizlikle korunup, nesilden nesile aktarılmasını isteyenlere gerici, mürteci vs. gibi en aşağılayıcı yaftalar takıldı. Necip Fazıl?ın:
? Zamanı kokutanlar mürteci diyorlar bana,
Yükseldik sanıyorlar alçaldıkça tabana.?
Dizelerindeki isyanın ötesinde halkın elinden ? kadere rıza ve Hakk?a tevekkülden başka- bir şey gelmiyordu.
? İmtisal-i Câhidü fillah oluptur niyetim,
Din-i İslam?ın mücerret gayretidir gayretim.?
Diyen Fatih Sultan Mehmet?in ulvi duygularını temsil eden ve İla-yı Kelimetullah ( Allah?ın adını yüceltme ) için kurulan Osmanlı Devleti?nin öz ve mayası olan din âlimleri uyduruk sebeplerle idam edildi.
4 Şubat 1926 Perşembe günkü gazeteler şu haberi veriyordu:
? İrtica kitapları müellifi ( yazarı ) olup, İstiklal Mahkemesi?nce idama mahkûm olan İSKİLİPLİ ATIF HOCA ile Babaeski Müftüsü ALİ RIZA HOCA hakkındaki idam kararı bu sabah infaz edildi.?
Atıf Hoca?nın mahkemeye sunduğu ifadesi şöyle:
? Mukallitliğin ( Batı?yı körü körüne taklit etme ) her türlüsü kötüdür. Japonlar gibi Batı?nın iyi taraflarını, ilim ve fennini, her türlü lüzumlu, faydalı yanlarını alalım. Ama kendi öz değerlerimizi muhafaza edelim. ?
Onlar, İstiklal Savaşı?nın Maneviyat Ordusu idiler. Onlar camilerde ? Din haysiyettir, haysiyet ise istiklaldir.? temel kuralını işleyen Denizli Müftüsü Ahmet Hulûsi Efendi gibi Cihat Fetvası yayınlayıp ? Kuva-yı Milliye ? içinde yer alan kutsal varlıklardı.
Onlar, yorgun, yılgın, bitkin halka kurtuluş ümidi aşılayan, seccadelerini bir eline, silahlarını bir eline alıp cephe öncülüğü yapan birer manevi rehberdiler.
Onlar Batı?nın faydalı, lüzumlu yönlerine, bilim ve tekniğine asla karşı olduklarından değil, kendi öz değerlerimizin silinip Alafranga yaşam tarzının (Frenk kültürünün) özendirilip dayatılmasına karşı olmalarının bedelini çok ağır ödediler.
Nasıl kıyıldı bu abide şahsiyetlere? Anlamak mümkün değil.
Acı hatıraları hafızalardan silen bir ilaç bulununcaya kadar hatırla(t)maya devam edeceğiz.
Mağdurların, mazlumların dram dolu hayatlarını okuyunca hüzünlenmemek mümkün değil. Şubat soğuklarının üşütüp titrettiği bütün canların aziz ruhlarına sımsıcak Fatihalar gönderiyoruz.
Zalimler yaptıkları haksızlığın karşılığını elbet bulur. Onların ölümü idam-ı ebedidir. Ahiretleri berbat olduğu için sonları cehennemdir.
Bugün milli ve manevi değerlerimize bağlı kalarak Batı medeniyetinin ileri demokrasi, din ve düşünce hürriyeti, insan hakları, inançlara saygılı laiklik anlayışı gibi evrensel değerlerine ( sığınarak) savunarak, seksen yıldır süregelen baskıcı zihniyetin şerrinden kurtulmaya çalışıyoruz.
Düşünce ve inançlara yapılan baskılar hiçbir fayda vermedi. Aksine ? gün geldi ? toplumun dev tepkilerine neden oldu. Şairin dediği gibi:
? Değme sakın fukara fırkasının hırkasına
Her biri bir dağ devirip geçirir arkasına.?
Bakarsın mazlumların ahı ?aheste aheste? çıkar. Nice ?ahlar? nice ?şahları? tahtından indirir. Rütbelerin, şanların, şöhretlerin akıbeti de dramatik oluverir vesselam.