Ülkemizin baş belası terör örgütünün Hakkâri’deki sınır karakollarımızdan birine düzenlediği son saldırıda maalesef sekiz askerimizin şehit oluşuyla ilgili haberi bazı gazeteler “Yine Dağlıca, yine baskın, yine çok sayıda şehit!” manşetleriyle duyurdu.
Bizler televizyon ekranlarından Van’da düzenlenen törenlerde al bayrağa sarılı tabutları gördük, malum konuşmaları dinledik. Sonra uçağa taşınan şehitlerin memleketlerinde cami avlularına sığmayan kalabalıkların ve gözleri yaşlı sevenlerinin son yolculuklarına uğurlamalarını izledik. Kimi yeni evli, kimi nişanlı şehitlerden yine yürek yakan hikâyeler kaldı geride.
Yine kelimesiyle başlayan kara haberlere ve ardından yapılan masa başı uzmanlarının yaptıkları sadra şifa, derde deva olmayan yorumlara öylesine alıştık ki bunlar artık memleketimizde hayatımızın rutini haline geldi.
Bir zamanlar söze ‘yine’ kelimesi ile başlayanlar için sözün devamı daha çok Hamamizade İsmail Dede Efendi’nin rast makamında bestelediği “Yine bir gülnihal aldı şu gönlümü” şarkısı olurdu.
O köprülerin altından çok sular geçti. Artık zor zamanlarda yaşıyoruz. Bu zor zamanlarda demem sözün gelişi. Gerçekte zamanı birbirimize zehir zıkkım eden biz değil miyiz, zamanın günahı ne?
Bu zor zamanlarda içinde ‘yine’ kelimesi bulunan cümlelerin yatak değiştirdiğini; iyilik, güzellik, mutluluk ve esenlik gibi güzel duyguları hissettirecek kullanımlarının eski şarkılarda kaldığını düşündüm üzülerek.
Neredeyse ortalama her güne bir felaketin yaşandığı memleketimizde habercilerin kullandığı ‘yine’li cümlelere bakın:
Yine hatalı solama, katliam gibi kaza, …ölü!
Yine aşırı hız! Çok sayıda aracın karıştığı kazaların bilançosu ağır oldu!
Sıcaklar arttı, bir günde baraj ve göletlerde yine… kişi boğularak can verdi.
Askeri araca yine mayın tuzağı, yine şehit!
Hemzemin geçitte yine tren bir otomobili biçti, …
Tatilciler yollarda, yollar yine kan gölü!
Bunların çoğu gazetelerimizin birinci sayfada manşetten verdiği haberler. Üçüncü sayfalardan duyurduklarından haberimiz bile olmuyor. Fransa’da, İngiltere’de, Hollanda’da belki on yılda yaşanmayan olaylar bizim ülkemizde maalesef bir günde meydana geliyor.
Kader anlayışımız da bir garip. Kişilerin tamamen hür iradelerini kullanarak yaptıkları kötü işler sebebiyle başlarına gelen olayların faili olarak kaderi göstermeleri tam bize göre bir hastalık olsa gerek.
Kader kurbanı, kader mahkûmları, kaderin cilvesi yahut Orhan Baba’nın eski bir şarkısında seslendirdiği “Bana kaderimin bir oyunu mu bu?” şeklindeki sözlerin İngilizlerin dilinde bir karşılığı var mı, bilmiyorum.
Orhan Baba’da söz edince ‘yine’ kelimesinin kullanıldığı şarkı sözlerine takılmadan edemedim. İlk hamlemde Musa Eroğlu’nun çalıp söylediği bir türkünün şu sözleri dikildi karşıma:
“ Duydum dost yaralanmış
Yine gönlüm hoş değil
Her yanı parelenmiş
Yine gönlüm hoş değil”
Gönül hoşluğu insanların huzur bulduğu ortamlarda hissedilebilecek bir duygu; lakin meydana gelişleri hemen hemen aynı nedenlere bağlı olarak ortaya çıkan elem verici olaylarda kim ne derse desin en önemli faktör insan. Böyle olmasaydı Allah kullarına yüce kitabında “Ne az düşünüyorsunuz!” der miydi? Nitekim Mehmet Akif Ersoy da Safahat’ında aynı şeyi söylemiyor mu?
“Tarihi tekerrürden ibarettir, diyorlar
Hiç ibret alınsaydı tekerrür mü ederdi?”
Yine kelimesiyle başlayan haberleri duymaktan bıkıp usanmayacak mıyız?
İnsan hırslar ve hataları sebebiyle ölümlerin ve zulümlerin olmadığı bir dünyanın, hayalden hakikate hayatın vahiyle yeniden inşasıyla mümkün olabileceğine inanıyorum.
Selamların en güzeliyle…
Hacı Halim Kartal 25 Haziran 2012