banner176

BİST
ALTIN
DOLAR
STERLİN
EURO

 

Ben bu şehrin büyükşehir olmasını istemiyorum. Büyükşehir demek büyük gürültü demek. Beton ve makine imparatorluğunun doğaya, yeşile; huzur ve sükuna galibiyeti demek. O galibiyetten sonra insanlar ve diğer canlılar için en değerli hazineler sizlere ömür. Huzurun katledildiği yerlerdir artık metropoller. İşte ben bu yüzden istemiyorum güzel beldemizin bir mega kent veya bir metropol olmasını.

 

        İstemiyorum Kuğulu’nun Beldibi’nin, Pınarbaşı’nın insan eliyle yaşanmaz hale getirilmesini. Bir kent betonlaşma anlamında ne kadar gelişir ve büyürse doğal yaşam alanlarının  o kadar yok olması anlamına geliyor gözümde.

 

        Ankara’da veya başka bir mega kentte bir hafta kalın da görün; ne demek istediğimi anlarsınız. Büyükşehir demek kesintisiz uğultu demek, kuş seslerine, börtü böceğe hasret yaşamak demek. Onca yıl kadrini bilmeden yaşadığınız sokağınızın sabah akşam takılmadan geçemediğiniz insanlarını bırakın, her gün bahçenizin duvarından atlarken gördüğünüz  kedilerini bile özlersiniz iyi mi!

 

        Bu güzel beldeden bir hafta ayrılıp bir büyük kentin oksijene ve huzura hasret caddelerinde yürürken bunları düşündüm. Rahmetli Yahya Kemal’i minnetle ve rahmetle andım birçok kez. Şaire sormuşlar Ankara’nın en çok nesini seversin diye de hepimizi gülümseten şu cevabı almışlar: “Ankara’nın en çok İstanbul’a dönüşünü severim!” Ankara’ya ne zaman yolum düşse yad ederim bu mükemmel cevabı için rahmetliyi. Şairin sessiz Gemi’si, Açık Deniz’i, Süleymaniye’de Bayram Sabahı ve birbirinden güzel birçok eseri olmasa bile onu ebediyen yaşatmaya tek başına bu cevabı yeter diye düşünüyorum.

 

        Şeydişehir’e dönüş…

 

        Nereye gidiyorsun diyenlere Alaattin Yavaşça’nın o meşhur şarkısının sözlerindeki gibi oluyor cevabım. Kusura bakmayın, bir tatlı huzur almaya gidiyorum Seydişehir’e diyorum. Huzurun adresine gidiyorum. Toroslara çıkıp dağların duman duman maviliğini, an be an değişen renklerini seyredeceğim, pınarlarından avuç avuç sularını içeceğim.

 

        Su deyip geçmeyin; büyükşehirlerin büyük dertlerinden biridir suya en zahmetsiz ve de masrafsız tarafından ulaşmak. Nerede öyle gördüğün her çeşmeye ab-ı hayattır diye yaklaşıp şakır şakır akan buz gibi billur gibi sulardan kana kana içmek… Bu, ham bir hayaldir büyükşehirde  çölde serap görmektir. Büyükşehirde avuç avuç para harcanarak alınan şişe suları; şehir dışındaysa yolu adım başı bir pınarla, şehirdeyse adım başı bir sebille karşılaşan benim gibi birinin susuzluğunu giderecek yerde daha beter artırdığına inanabilirsiniz. Büyükşehrin ambalaja girmiş, yüksek cazibe kazanmış sularından ne kadar içerseniz için, kesmez.

 

        Büyük caddelerden birinde yürüyorsanız yahut güç bela dinlenmek için sığındığınız yer bir büyük caddeye yakınsa ambulans sirenlerinin hiç dinmediğini fark edersiniz. Zannedersiniz ki yakınlarda bir yerlerde meydan muharebeleri var ve bu cankurtaranlar habire yaralı taşıyor yakınlardaki hastanelere. Öyle bir huzursuzluk duyarsınız ki huzur denilen nazeninin buraları temelli terk edip Kafdağı’nın ardına kaçmış olabileceğini düşünmeden edemezsiniz.

 

        Seydişehir dışına çıkmayanlar bu aziz beldenin huzur ve sükununu, cana can katan serinliğini, gözlere ve gönüllere sürur veren yeşillikler içindeki eşsiz güzelliklerini hakkıyla takdir edemezler. On günlük bir ayrılıktan sonra bu hafta sonunu ailesiyle birlikte tatile çıkmaya hazırlanan çocuklar gibi iple çekiyorum anlayacağınız.

 

        Bir tatlı huzur için huzurun adresine gideceğim. Tam böyle dediğim anda önümdeki ajandan açık sayfasında Haşmet Babaoğlu’nun 14 Nisan tarihli Pazar Notları’ndan dikkate değer bulduğum için yazdığım şu cümlesi ilişti itirazım var der gibi: “Huzur varsa eğer, şu huzursuz gerçeği kabullenmekle başlar. Hep bir şeyler ”eksik” kalacak ve hayatı anlamak istiyorsan eğer, hüzün hep neşene baskın çıkacak!”  Babaoğlu haklı; insanın gönlü de huzurlu olmalı.  

 

        Her gün huzura suikastlar düzenlenen bir coğrafyada yaşıyoruz. Bomba yüklü araçların insan seli caddelerde patlatılmasıyla bir anda 50-60 insanın can verdiği bu coğrafyada yurdumun her bir yeri huzur, her bir ferdi huzurlu olmadan nereden gelirsen gel, nere gidersen git huzur bulmak ne mümkün!

 

        Selamların en güzeliyle…

Yorumlar
Adınız
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.