Uzmanından dengeli beslenme reçeteleri dendi mi derhal kulak kabartıp hangi sebze veya hangi meyvenin hangi hastalığa iyi geldiğini öğrenmek isteriz de ruh sağlığımız için, kişiliğimizin de dengeli olması için aynı hassasiyeti göstermeyiz genellikle. Bu benim kuruntum da olabilir.
Ankara’da kamu hastanelerinden birine yakın bir gözlükçüde eşimin reçetesinin hazırlanmasını beklerken kasiyerin yanındaki sütunda Mevlana Celaleddin Rumi’nin bir öğüdü çekti dikkatimi. Bir fotokopi… Kağıdın sol tarafında Mevlana Hazretlerinin hani o hediyelik eşyalarda görmeye alışık olduğumuz resmi, sağ tarafında da şu sözleri sayfayı tamamen dolduracak şekilde yerleştirilmişti:
“Bildiklerini anlat; ama akıl vermeye kalkma. Anlatılanları iyi dinle; ama hepsini doğru sanma. Sessiz kalmak, bir şeyi bilmediğin anlamına gelmez; çok konuşmak da her şeyi bildiğini göstermez. Herkesi kendine eşit gör; her kim olursa olsun bir insanı küçümsemek akılsızlık, çok büyük görmek de korkaklıktır. Cesaret akıldan gelirse cesarettir, bilgisizlikten gelirse cehalettir.”
Mevlana şehri Konya’dan gelmiştim. Hz. Mevlana ve eserleri hakkında az da olsa bildiklerim vardı; ama gönüllere taht kurmuş “Gönüller Sultanı”nın Ankara’da bir eczanede, duvar yazısı gibi müşterilerin dikkatini çekecek bir yere konulan bu sözleriyle ilk defa karşılaşmış ve doğrusu hayatın içinde herkesi ilgilendiren bu mücevher sözleri yazma ihtiyacı duymuştum.
İlgilendiğimi fark eden genç görevli zahmet etmeyin, diyerek duvardaki kağıdı çıkarıp fotokopisini çekerek gözlüklerin konulduğu torbaya bıraktı. Eve geldim. Salonun en uygun gördüğüm bir yerine astım. Şimdi bu evdeki tek duvar yazımız bu.
İster reçete kabul edelim ister ayna. İnsanlarla görüşmeye çıkmadan önce bir ayna karşısına geçip kendimize bir çeki düzen verme gereği önüne geçemediğimiz bir istek. Keşke sözlerimize ve davranışlarımız için de aynı yolu izleyebilsek, aynı duyarlılığı gösterebilsek…
Hz.Mevlana’nın sözlerinin birçok yansıması oldu beynimde. En çok da bugünkü kargaşamıza götürdü. Haberlerin, gazete manşetlerinin, basın açıklamalarının, ayaküstü demeçlerinin ve meydanlarda açılan pankartlar tören geçişini izledim adeta. Sonra bugünlerde sıkça duyduğumuz sosyal medyaya takıldım. Öyle ya. Hayatımızda sosyal medya diye bir şey var artık. İstesek de istemesek de, beğensek de beğenmesek de. Milyonlarca insan bu alemde iletişim halinde. Bir toplumda kimler varsa bura da aynı. Sesler çok, sözler çok. Rahmani olan da var, şeytani olan da… Her konuda olduğu gibi dikkat şart, itidal şart. Hangi tarafımızı beslediğimiz önemli. İç dünyamızı ahlaki değerlerimizle tahkim edemezsek anti virüs programı olmayan bilgisayarlar gibi korumasız kalmak mümkün.
Hangi tarafımızı beslediğimizin önemli oluşunu anlatan bir Kızılderili hikayesi okumuştum.
Hikayeye göre bir Kızılderili dede ile torunu evlerinin önünde oturmuş, biraz ötede boğuşan biri siyah diğeri beyaz iki köpeği seyrediyorlarmış. Çocuk dedesine neden iki köpek beslediğini sormuş. Dede şu karşılığı vermiş: “Evlat, onlar benim için iki sembol. Biri iyiliği, biri kötülüğü temsil ediyor. İyilik ve kötülük de içimizde böyle sürekli mücadele eder durur.” Merakı artan torun, mücadeleyi hangisinin kazanacağını sormuş. Bunun üzerine dede derin derin gülümsemiş ve bilgelik dolu şu cevabı vermiş: “Hangisi mi?... Ben hangisini beslersem tabi ki o kazanır.”
Hayatın hızlı temposuna ayak uydurmaya çalışırken birçok mekanda bulunuyor, kendimizi ifade edecek birçok araç kullanıyoruz. Bir sözle, bir haberle dengemiz bozuluyor. Dengemiz bozulunca her şeyimiz bozuluyor. Gönüller sultanı Hz.Mevlana’nın yüzyıllar öncesinden yüzümüze tutuğu bilgelik aynasında ben hayatımızı daha anlamlı kılacak dengeyi, itidali gördüm. Söz ve hareketimize bu aynaya bakarak ‘edep’ dairesinde kalarak istikamet verebileceğimizi düşündüm.
Düşünsenize insanların sözleri ve eylemleriyle yaşadıkları mekanları ve her şeyi ateşe verdikleri bir dönemden geçerken öfkeyle kalkıp bir kibriti çakmaya, bir tetiğe dokunmaya kendini çok yakın hissettiğin bir anda karşına karşı koyamayacağın biri dikilip de “Anlatılanları iyi dinle; ama hepsini doğru sanma.” dese, o anda bir dakika durup geri adım atacak bir kişi bile olsa bu az kazanç mı?
Günümüzde en kütü kirlilik nedir? diye sorsalar hiç tereddüt etmeden bilgi kirliliği derim.
Zaman zaman ariflerin, çerçevesini İslam irfanıyla hazırlayıp toplumun yüzüne tuttukları büyük boy aynalara bakmak bu çağın hastalığı strese, tansiyona iyi gelecek diye düşünüyorum.
Tekvir suresinin 26. ayetinde “Nereye gidiyorsunuz?” ikazıyla adeta sarsarak uyarıyor kullarını yüce Rabbimiz. Sahi nereye gidiyoruz?
Yaklaşan ramazan bir dakika düşünüp bu soruya cevap aramamız için hepimize altın fırsatlar sunacak.
Selamların en güzeliyle…
Hacı Halim Kartal