Mısır’daki darbeyi ABD ve AB kınamadı. İki yüzlü davrandı. Batı için iki yüzlülük kadim bir sıfat. Batı’yı bilenler için yeni değil. Sadece genç nesiller, iki yüzlülüğün yeni bir örneğini gördü.
1.Dünya Savaşı sırasında İngilizler Kudüs’ü bizden aldıkları zaman, Avusturya’da Hıristiyanların geceleyin kiliseye gidip şükran ayini yaptıklarını gördüğü zaman Viyana’da Mehmet Akif feryat etmişti:
“Medeniyet denilen maskara mahluku görün!
Tükürün, maskeli vicdanına asrın, tükürün!”
İstiklal Marşı’nda Akif, 1919’larda yurdumuzu işgal eden Batılı devletleri canavara benzetti:
“Garb’ın âfâkını sarmışsa çelik zırhlı duvar,
Benim de iman dolu göğsüm gibi serhaddim var.
Ulusun,korkma! Nasıl böyle bir imanı boğar?
Medeniyet denilen tek dişi kalmış canavar!”.
Darbeler ülkeleri geri bırakır.
Darbeler İslam ülkelerinde Batılılar, tarafından özellikle mason locaları, Roteryan ve Lions biraderler kullanılarak organize edilir.
Kalkınmış ülkelerin demokrasi ile idare edilmeleri tesadüfi değildir. Demokrasilerde iktidar, muhalefet ve medya tarafından denetlenir, eleştirilir, yanlışlardan geri dönme şansı vardır. Halk, iktidarı seçimlerle denetler, iktidardan indirir vs.
Diktatörleri, kralları, darbecileri denetleyen yoktur, eleştirecek kurum ve kuruluşlar da yoktur. Medya, iktidar yandaşı, dalkavukların eline geçer.
Demokratik toplumlarda sivil toplum kuruluşları çok önemlidir. Kişiler tek başlarına seslerini kimseye duyuramazlar, haksızlıklara karşı koyamazlar ancak sivil toplum örgütleri kamu oyunu etkileyebilir; basın açıklaması yapar, yürüyüş, protesto vb. eylemler yaparlar. Kitleleri ancak sivil toplum örgütleri harekete geçirebilir.
Demokratik toplumlar, aynı zamanda güçlü sivil toplum örgütlerine sahip toplumlardır. Sivil toplum örgütlerinin güçlü olmadığı yerlerde toplum, medya vasıtasıyla kolay manipule edilir. Onun için Müslümanlar sivil toplum kuruluşlarına üye olmalı ve onları desteklemeli. Partiler, Mazlum-Der, Memur-Sen, Eğitim-Bir-Sen, Cansuyu, İHH, Kimse Yok mu vb. sivil toplum örgütleri ve cemaatler güçlendirilmeli.
Batılılar demokrasiyi, kalkınmayı, insan haklarını, insan onurunu kendilerine layık görürler ama söz konusu İslam ülkeleri olunca iki yüzlü davranmakta bir mahzur görmezler. Kurdukları Mason locaları, Lions ve Roteri Kulüpleri, açtıkları okullarda yetiştirdikleri ajanlar sayesinde darbeler organize ederler, diktatörleri desteklerler.
İslam ülkelerinde halk Müslümandır, iktidarlar seçimle belirlenirse halk, kendi gibi adamları seçer. Halkın seçtiği insanların Batılılara borcu olmaz, ülkelerini kalkındırmak için çalışırlar.
Mason ve İttihatçıların Osmanlı döneminde yaptıkları darbeleri saymazsak Türkiye’de dört darbe oldu, her darbeden sonra masonlar iktidara geldi, Türkiye soyuldu, halk fakirleşti, kişi başına düşen milli gelir geriledi.
Prof. Ekrem Pakdemirli ekonomik gerilemeyi, “darbeler ekonomiye” diyerek açıkladı. Darbelerden sonra kişi başına düşen milli gelir düştü. Rakamlar şöyle:
l 1960 darbesinden sonra 583 $’dan 188’e;
l 1971 darbesinden sonra 399 $’dan 276’ya;
l 1980 darbesinden sonra 416 $’dan 148 dolara
l 1997 darbesinden sonra 3.500 $’dan 2.100 dolara geriledi.
Kişi başına düşen milli gelir, Ak Parti döneminde 11.500 dolar sınırına ulaştı.
Halk, demokratik dönemlerde zenginleşti ve ülke bu dönemlerde kalkındı.
Mısır’ı geri bırakmak isteyenler orduyu tahrik ederek halkın seçtiği iktidarı devirdiler. Diktatör Hüsnü Mübarek döneminde imzaladıkları imtiyazlı petrol işletme sözleşmelerinin Muhammed Mursi döneminde ellerinden çıkacağını gördüler.
Batılıları, masonları, Lions ve Roteryen Kulüplerini suçlamak yetmez. Onların ne yaptıklarını bilmek şart ama anternatif sivil toplum örgütleri kurmak daha önemli. Ihvan-ı Müslimin olmasaydı Mısır’da Müslümanlar, darbeye dinemezlerdi. “Müslümanlar kardeştir” prensibinin hayata geçebilmesi için Müslümanlar gerçekten kardeş olmalılar. İhvan-ı Müslimin direniyor ve direnmeli. Müslümanlar haksızlık karşısında susmaz ve susmamalı. Zafer, inşallah, inananların olacaktır.
Sivil toplum olabilmek için nitelikli fertler yetiştirmek de şarttır.
İnsan eğitimle nitelik kazanır.
Eğitimli, diplomalı, kültürlü, ahlaklı ve çok okuyan gençler yetiştirmeliyiz.
Son 10 yılda Türkiye bu alanda epeyce yol aldı. 1907’de Cumhurbaşkanımız Abdullah Gül “‘Türkiye Okuyor” hamlesi başlattı. Cumhurbaşkanı ve eşi her yıl bir ilde okuma kültürünü geliştirici etkinlikleri destekler. Bu kapsamda ben de Ordu ve Malatya’daki kitap ve kültür etkinliklerine katıldım. Malatya’ya üç defa gittim. İki defa kitap fuarına ve geçen yaz da belediyenin düzenlediği kültür ve kitap etkinliklerine katıldım. Malatya kitap fuarında Malatyalı yazarlara bir stand açıldığını gördüm ve yerli yazarların teşvik edilmesi beni fazlasıyla memnun etti. Malatya okuyan, yazara ve kitaba sahip çıkan bir şehir. Fuarda okuyucular bize hoş geldin, diyorlardı. Hiçbir yerde böyle bir jestle karşılaşmadım.
Geçen sene Malatya Valisi Dr. Ulvi Saran, kitap okutan öğretmenleri ödüllendirmiş. Dr. Ulvi Saran’ın ödüllendirdiği edebiyat öğretmeni ve yazar Serkan Durmuş’u, bu sene İmam Hatip Lisesi müdürü İlhan Topsöğüt cezalandırmış ve milli eğitim yetkilileri, il disiplin kurulunun cezayı haksız bulmasına rağmen onaylamış.
Bir yandan eğitim kalitesi artsın, kitap okuyanların sayısı çoğalsın, ülkemiz kalkınmış ülkelerle eğitim, kitap okuma, ilim ve kalkınma yarışan girsin diye uğraşıyoruz öbür tarafta kitap düşmanlığı yapanlar var. Diyanet bu sene Kitap ve Kültür Fuarı etkinliklerinin 32.sini düzenliyor. İstanbul’da Eskader (Edebiyat Sanat, Kültür Araştırmaları Derneği, her gün Beyazıt’taki fuar alanında yazarlara konuşmalar yaptırıyor. Bu çalışmaların etkisiyle kitap okuyanların sayısı ve basılan kitap adedi artıyor. Kaynağı kitap olan bir din ve kültüre sahibiz. Daha çok okumalı, daha çok çalışmalı, 300 senedir terk ettiğimiz dünyadaki ilim ve kalkınma yarışına katılmalıyız.
Not: 17 Temmuz’da Ankara’da Diyanet’in 32.sini düzenlediği Kitap ve Kültür Fuarına katılacağım, öğleden sonra Nesil yayınları standında okuyucularla sohbet edip kitaplarımı imzalayacağım. Dostlar davetlidir.