Can sıkıntısına iyi gelir diyebileceğiniz bir ilacınız var mı dostlar! Ben bir türlü bulamadım. Yardım istiyorum açıkça. Nerelerden nasıl temin edebileceğim konusunda cidden acze düşmüş bu kardeşinize delalet edeceklere şimdiden minnettar olacağımı bildiriyorum.
Bir gazeteyi okumaya başlayıp da canı sıkılmayan, haber bültenlerini izleyip de asabı bozulmayan, siyasilerimizin demeçlerini dinleyip de gönül ferahlığı duyan, ülkemizde ve bölgemizdeki gelişmelere bakıp da için için kahrolmayan biri olursa ihtiyaç duyduğum reçeteyi yazan pek makbule geçecek doğrusu.
Akşam haberlerinde Her gün düzenlenen intihar saldırılarıyla elli-yüz insanın öldürüldüğü Irak’tan, sürüklendiği iç savaşta oluk oluk kan dökülen Suriye’den, Çin zulmünün hesapsız yaşandığı Doğu Türkistan’dan, Müslümanların hayvan sürüleri muamelesine tabi tutulup evlerinden yurtlarından sürülüp çıkarıldığı Myanmar’dan ekranlarımıza taşınan vahşet görüntülerinden sonra iftar sevinci duymak mümkün mü? Ezan sesiyle ellerimizi açıp “Rabbim, senin rızan için oruç tuttum, sana inandım, sana güvendim, seni rızanla orucumu açıyorum, şükrüm, minnetim sana…” dememiz içimize sinecek mi? Desek ne önemi var? Orucumuz, salatımız hangi kötülükten alıkoyuyor bizleri?
Allah kullarını hangi yurda çağırıyor?
Tabi ki selam yurduna…
Allah’ın selam yurduna çağırdığı insanlar kendilerine Allah’ın verdiği ismi beğeniyorlar m?
Beğenseler ve O’ndan başka dostlar aramasalar böyle mi olurdu bu dünya?
Neticede bu yurda çağrılanlar birbirlerine düşürülmüş, iflah olmaz bir kan davasının tarafları haline getirilmiş çoktandır.
Orta şark yanıyor. Mabetler bile tarumar.
Aşağıdaki yorumda özetlenenin belki on fazlasını okuyor veya dinliyoruz günlerdir. !914’te başlamıştı Birinci Cihan Harbi. Büyük felaketin 100. yılına yaklaşırken yeni bir felaketin ayak sesleri gibi belirtiler.
“Hizbullah’ın devreye girmesi ile Esed, yeniden durumu toparlamaya başladı. Ama hiç kimse yakın vadede Suriye’nin durulmasını beklemiyor. Muhalefet kendi içinde mümkün olan en küçük parçalara ayrılıyor. Sürekli yeni gruplar ortaya çıkıyor. Buldukları destekle iç savaşı bir hayat biçimine dönüştürüyorlar. Karşılıklı insanın kanını donduran katliamlar yaşanıyor. Birbirlerini kasap gibi boğazlayarak öldürüyorlar. Kan dursa bile, nefret bu toprakları uzun süre terk etmeyecek. Öbür tarafta Akdeniz’in ısınıyor. ABD’nin İsrail ile birlikte yaptığı askerî tatbikatın mesajı açık. Rusya, Akdeniz donanmasını şaşırtıcı ölçüde genişletiyor. İran, mevzilerinden hiçbirini terk etmiyor. AB, hiçbir gelişmeye bigane değil. Almanya’yı ciddiye almayan hata eder. Bölgedeki küresel rekabet, iç savaş yürüten örgütlerin en küçük hücrelerine bile nüfûz ediyor. 21. yüzyıla ne Türkler, ne Kürtler ne de Araplar damgasını vurabiliyor. Kalan büyük güçler yepyeni bir dünyayı, hepimizin ölü bedenleri üzerine inşa ediyor.” Mütaz’er Türköne, Zaman, 23.07.13
İslam’la anılan bir coğrafyada Allah adını en çok ananlar bu adı birbirleri yurtlarından çıkarmak için girdikleri savaşta birbirlerini boğazlamak için kullanıyorlar. Batı, İngiltere sarayının yeni veliahdının doğumunu kutlarken şimdilik işlerine yaramadığı için Mısır’da bir darbeye isyan edip meydanları dolduran milyonla insana ölüm, zulüm her şenaati reva gören zorbaları, baltacıları görmüyorlar.
Görmüyorlar değil, böyle görmek istiyorlar. Buralarda insanlar birbirlerine hep düşman olarak yaşasınlar. İlk fırsatta da Allah Allah diyerek birbirlerine saldırsınlar. Hem öyle bir salvetle saldırsınlar ki bölge hiçbir zaman kendi dinamikleriyle hareket edip ayağa bile kalkacak güce erişmesin.
Batıda silah çok, doğuda ise hem ölecek adam çok hem de petrol… Bu silahları eskiden kendileri kullanırlardı teröristlere. (!) Terörist ilan ettikleri Batı kulübünden olmayanlardı. Bir kendileri vardı bir de ötekiler. İsteklerine karşı olan herkes öteki, herkes teröristti çünkü. Şimdi sahadaki oyuncuların tamamı ötekilerden. Ürettikleri akıllı(!) ve bu nedenle çok pahalı oyuncakları bu oyuncuların ellerine verip ekranlarının karşısına geçip seyre dalıyorlar. Şavaş oyunları… Arenalarda esirlerin aç aslanlar tarafından parçalanışını seyretmek en büyük zevkti onlar için. Arada bir düdük çaldıkları da oluyor tabi. Oyun kurucuların doğal hakları tabi, sıkıldıkça yeni oyunlar, yeni oyuncular icat edecekler. Yüz binlik statlardaki oyunculara bakın: çoğu ötekilerden devşirme.
Öyle bir kirlendi ki dünyamız, bu gidiş hayra alamet değil.
Önce bedeni kirlendi insanın, sonra ruhu. Beden kirlerinden kurtulmak kolaydı. Suyu kullanması yetiyordu bunun için. Lakin zamanla hiçbir suyla, hiçbir deterjanla temizleyemeyeceği yerleri kirlenince, kendisiyle birlikte her şey de kirlendi. Karalar ve denizler kirlendi. Dokunduğu her şeyi kirletti çünkü. Sonra… Sonrası malum: Arzımız serapa kirlendi.
Bu kirlerden hangi deterjanla kurtulur ademoğulları? Yahut, Allah korusun, yeni bir Nuh Tufanı mı bekler olduk ne?
İnsan nasıl bu kadar kirlenebilir deme, kirleniyor işte.
Önce vicdanlar kirlendi sonra tanınmaz hale geldi arzımız.
Kirlettiği arza bakarak kalbini seyredebilecekken maalesef buna ayıracak kadar vakti olmadığını düşünüyor modern insan.
Allah’ım akıbetimizi hayreyle!
Selamların en güzeliyle…