Bu memlekette kirliliği inanılmaz boyutlara ulaşan gündemi ne temizler? Hangi etkili deterjan paklayabilir, gören, duyan, bilen var mı? Bir tartışmanın çıkış noktasından hızla uzaklaştırılarak kısa sürede ulaştığı irtifaı tahayyül edebiliyor musunuz? Doğrusu havsalam almıyor?
Dershaneydi, eğitimdi, değişimdi, dönüşümdü derken sözün bittiği yere gelmiş bulunuyoruz. Sözün bittiği yer diyorum; çünkü artık tartışma, kasetlerden bahsedildiği bir aşamaya evirilmiş bulunuyor. Sahi bunlarla kim uğraşır, kerahetten kim hayır umar ki?
Son zamanlarda ülkemizdeki her büyük tartışmada hemen hemen aynı yollar geçiliyor, aynı yöntemler izleniyor. Garip!
Gömleğiniz, çorabınız kirlense ozona filan yatırırsınız yahut en inatçı kirleri bile kolayca temizleyecek evsafta bir madde bulunabilir nihayet; ancak kirlenen gönüller ve dillerse ne yapsanız nafile! Oraları temizleyecek bir kimya henüz icat edilemedi.
Diller, sayfalar, satırlar kirlendi. Her yeri ve her şeyi boğacak kadar kirlendi.
Yenişafak’ta Osman Özsoy’un 12.12.13’te “Kavgada yumruk sayılmaz dedikleri doğruymuş” başlıklı yazısında bir hasar raporu çıkarmış. Özsoy’un raporunda öne çıkan maddelerden birkaçı bile kirlenen gündemimizle ilgili bir fikir edinmeye yetiyor:
“Türkiye çok fırtınalı bir ay geçirdi. Artçı sarsıntıları kısmen de olsa sürüyor. İşin en üzücü yanı ne biliyor musunuz? İnsanlar yıllardır içlerinde ne çok şeyler biriktirmişler. Fanusun kapağı açılınca neler de döküldü içinden. Seylap seylap aktı içinden kin fışkıran sözler... Yazılanları çizilenleri okurken ağladığım zamanlar oldu.…”
Günlerdir gazetelerde, sosyal medyada yazılıp çizilenlerin çoğunu raporda belirtildiği gibi kapağı açılan fanustan ‘kin fışkıran sözler’ oluşturuyor. Gündemi de haliyle öfkenin tavan yaptığı bir havada söylenen yaralayıcı sözlere aynı şiddette verilen karşılıklar oluşturuyor. Doğrular ne kadar doğru, yanlışlar ne kadar yanlış göz gözü görmeyen bir bombardımanda hiçbiri seçilemez oluyor. Al sana bilgi kirliliği! Bilgi kirliliğinin yoğun olarak görüldüğü yerlerde gündem temiz kalır mı?
Kafası kızan kızdığına diline ne gelirse söylüyor: İmansız, kafir, Nemrut, Firavun, Şeddat… Artık kim dinli, kim dinsiz seç seçebilirsen. Rakibe söylenen ‘kafir’ kelimesine yüklenen anlam 17. yüz yıl Osmanlı’sında devrin şeyhülislamının, dili yüzünden Hakk’ın belasına uğradığı söylenen şair Nef’i’ye söylediği “Gazelden anlamaz; ama kaside üstadıdır kafir!” cümlesindeki kullanımından farklı. Farklı ne kelime, iltifat bile sayılabilir şeyhülislamın sözü. Ne var ki Nef’i pervasız. Cevap vermez olur mu? Hem de ne cevap!
“Bana kâfir demiş müftü efendi
Tutalım ben diyem ona müselmân
Vardıkta yarın rûz-ı cezâya
İkimiz de çıkarız onda yalan”
Şairin cevabı kendi ve kedi gibileri mü’min, başkalarını kafir addedenler için anlatılan meşhur bir hikayeyi de akla getirir.
“Duanın gücü, cemaatin imanı…” adlı bu anonim hikaye, herkesi iyice bunaltan bu kirli gündeme kısmen ayna tutar niteliktedir.
“Küçük kasabanın birinde, bir caminin tam karşısında arazisi olan adam, arazisi üzerine bir gazino inşa etmeye başlamış.
Cami imamı ve cemaat buna şiddetle itiraz etmişler. Ancak mal sahibinin, kendi arazisi üzerine nasıl bir işyeri açacağına da yasal olarak karşı çıkamamışlar.
İmam ve caminin tüm cemaatinin tek yapabildiği şey, imamın öncülüğünde, söz konusu girişim için her gün beddua etmek ve sahibine lânet etmek olmuş.
İnşaat epeyce ilerlemiş ve açılışına birkaç gün kala, her nasılsa, fırtınalı bir gecede bir yıldırım düşmesi sonucu bina yerle bir olmuş… Sabahleyin binaya bakanlar hayretler içinde kalmışlar… Gazino yerle bir olmuş…
Caminin cemaati bu olaydan duydukları büyük memnuniyeti saklamaya gerek görmemişler. 'Oh olsun' demişler… 'Yarabbi şükür!' demişler…
Hâsılı, yapılan duaların kabul olduğuna çok mutlu olmuşlar.
Ancak gazino sahibi adam, cami imamının ve cemaatin duaları ve lanetleri nedeniyle bu 'hasardan sorumlu' oldukları iddiası ile imam ve cemaatine karşı tazminat davası açmış.
Cami imamı ve cemaat, savcılığa verdikleri savunmalarında bu konuda herhangi bir şekilde sorumlu tutulmalarına itiraz etmişler. Sayfalarca savunma yapıp, hatta bir de avukat tutup, bu olayın 'kendi dualarından dolayı meydana gelmiş olabileceği iddiasını' da kabul etmemişler.
Mahkeme günü geldiğinde hâkim dosyayı dikkatle incelemiş ve taraflara dönüp:
- Bu konuda nasıl bir hüküm verebileceğimi bilmiyorum, demiş.
- Ancak dosyadaki tutanaklara bakarsak ortada tuhaf bir durum var.
Taraflardan birisi duanın gücüne inanan bir gazino sahibi, diğeri ise duanın gücüne kesinlikle inanmayan bir imam ve cemaati!"
Gündem çok kirlendi gerçekten. Üslup sorunlarımız kronikleşiyor.
Gökhan Özcan da çok beğendiğim ”Bardaktan ne boşaldıysa” başlıklı yazısında soruyor:
“Ağızlarımızı havaya doğru açıp sokaklarda dolaşsak; kar taneleri içimize de yağar, bembeyaz örtüsüyle içimizi de köşe bucak aydınlatır mı?”
Bilmiyorum.
Atmosferimiz bu denli kirlenmeseydi belki… Bir dakika susabilmeyi becerebilseydik belki…
Selamların en güzeliyle…
H. Halim Kartal 13 Aralık 2012