Biz bir milletiz.
Hem de; "tasada ve kıvançta hep aynı duyguları paylaşan, dili bir, vatanı bir, bayrağı bir, dini bir Milletiz" öyle mi?
Böyle söylüyoruz ama gerçekte sadece kendimizi avutuyor, hamaset nutukları çekiyoruz aslında.
Bir kıvılcım, bir şimşek, bir kıpırtı, bir rüzgar, bir duman, Anadolu tabiriyle, "pırna pırna" olmamıza yetiyor da arıyor bile.
Bir olayın hemen ardından; pusuda yatan askerler gibiyiz, olay vuku buluyor ve başlıyoruz ateşe...
Rastgele basıyoruz tetiğe...
Tuttuğunu koparan bir avukat gibiyiz. Bütün hukuk mevzuatını yemiş içmişçesine bodoslama savunma, bodoslama suçlama...
Zıpkın bir savcı gibiyiz. Bütün deliller elimizdeymiş, olayın içindeymişiz gibi iddianameler hazırlayıp, paketleyip yolluyoruz yargıca...
İliklerimize kadar adaletli yaşayan, her konuda adaleti kıstas alan, hak ve hukuktan ömür boyunca hiç sapmamış bir yargıç gibiyiz. Asıyoruz, kesiyoruz.
Düzmece kasetleri dilimiz bir karış dışarı çıkararak şehvetle izleyip; “bunun içinde gerçeklik payı nedir ne değildir?” düşünmeksizin, “bu şahısların; karısı var mı, çocukları var mı, akrabası hısımı var mı?" diye düşünmeden ve sanki kendimiz; ahlaki normlardan bir nebze olsun sapma yapmıyormuşçasına sövüyor, hakaret ediyor, yayıyor, paylaşıyoruz.
Geçtiğimiz yıllar içerisinde de yaptık hep aynı hataları...
Tarihimiz boyunca hep; "Türk’üm, doğruyum, çalışkanım, yasam; küçüklerimi korumak, büyükleri saymak; Yurdumu, milletimi özümden çok sevmektir" diye yüreğimiz titreyerek söyledik antları, yeminleri de; milletimin fertlerine bir nebze olsun, kendilerine savunma hakkı dahi tanımadan, yerin kahrına sokmak için ne kadar kazma kürek varsa kullandık el birliğiyle.
Kendimize faydası olan her hareketi bizden bildik. Kendimize hak gördüğümüz bütün hakları, başkalarına "zehirdir" diye sunduk.
"Ben gibi düşünüyorsa ne ala, benden değilse canı Cehenneme" diyerek vurduk belden aşağı, katlettik, ortalığa attık, sürükledik, çıkıp üzerine çiğnedik, sövdük, pisledik yedi sülalesini.
Bu toprakları savunurken şehit olan çocuklarımın analarının başındakilerle uğraştık yıllar yılı... Başlarından çıkarıp kendi ölçülerimize göre bağladık masum baş örtülerini bile... "Benim anam da, benim ninem de" diyerek, onların hacılığından, hocalığından nemalanmaya çalıştık ama yaş sınırlamalarıyla, sakalına, başına, yüzüne baktık, puanladık, derecelendirdik, fişledik, şişledik, ayırdık, öteledik, iteledik, ağlattık, sızlattık, cahil bıraktık, sonra geçtik karşılarına; "bu cahil halk seçmesini bilmiyor, bunların hepsi koyun" diyerek, kendi milletimize hakaretler ettik, etmeye de maalesef devam ediyoruz.
Sonra sandıktan çıkamayınca "neden acaba?" diye kendimize sormadan, hakaretlere kaldığımız yerden tekrar başladık, kendi elimizle meydana getirdiğimiz ejderhanın; kollarını, bacaklarını, dillerini kestikçe, yenilerinin çıkmasına, her yanı sarmalamasına bizzat kendimiz sebep olduk.
Ama hep, "kendimizi aynadan arı, gümüşten duru" göstererek, millete hakaret etmeye; "oyunu, şerefini, haysiyetini basit menfaatleri uğruna satmakla" suçladık ve öyle bir an geldi ki, kendisini, yanlış yapıyor olsa da içine kendi ellerimizle sürüklediğimiz badirenin dışına çekemez, artık ona sahip olamaz duruma geldik.
"Benim dinimi yaşamıyorsa bu memlekette de yaşamasın" diyerek "dinsiz" ilan ettik bizim gibi yaşamayanları.
Sürekli olarak, mesela içki içenleri, haşa Allah'ın işine karışıp, Cehenneme yolladık, kimini ise; sadece namazına niyazına bakıp, Cennetten parseller ayırıp baş köşelere layık gördük...
Riyakarları ve masum olanları ayırt etmeksizin, kötüledik, rencide ettik, onursuzlaştırdık, rezil, rüsva ettik.
Kıstasları hep kendi ölçülerimize göre ayarladık, hükümleri hep kendi ölçülerimize göre verdik.
Ey Büyük Türk Milleti'nin bir kısım fertleri!
Sen misin büyük olan, yoksa yediğin haltlar mı?
Ya dilin yalan söylüyor ya da gerçekten bu Büyük Milletin temeline dinamit koymak için görevlendirilmişsin.
Yüreğin başka söylüyor dilin başka...
Sen; "kederde ve sevinçte" ortak hareket eden, "komşusu açken tok yatan" bir tanımın içine kendini koyarken sıkıldığın oluyor mu ara sıra?
Hiç utandığın oluyor mu?
Biraz sıkılsan, biraz utansan bu işi çözeceksin.
"At izinin it izine karıştığı" şu günlerin içinden kurtulmakta sana sığınıyorum Allah'ım.
Yoksa, bu kadar zalimin ortalıkta dolaştığı bir ortamda, hiç de iç açıcı bir halde değiliz.
Milletimi sen koru Ya Rabbım!
Amin!
Tayyar Yıldırım