Sen! Ben! Desin efrad, aradan vahdeti kaldır
Milletler için işte kıyamet o zamandır” M. Akif Ersoy
27 Aralık Cuma günü, vefatının 77. yıl dönümü nedeniyle çocukluğunu ve gençliğini Abdülhamit Han döneminde yaşamış; 93 Harbi’ni, Balkan Savaşlarını, Birinci Cihan Harbi’ni ve Kurtuluş Savaşı’mızı nihayet Osmanlı Devleti’nin yıkılışını görmüş; Cumhuriyet’imizin kuruluşundan sonra hayatının son on yılını ‘cennet vatan’ından uzaklarda yaşamak zorunda kalmış, zor zamanlarımızda milletimizle birlikte onun ikbali ve istiklali için yılmadan mücadele etmiş bir iman ve ideal abidesi Mehmet Akif Ersoy’u anacağız.
Yıllarca istiklal hasretiyle yaşamış istiklal sevdalısı, vatan millet divanesi bu güzel insanı anarken hem ‘Bir hilal uğruna batan güneşlerimiz tertemiz alnından vurulup yatan’ şehitlerimizi hem de milletimizi gittiği yerlere huzur ve esenlik verdiği topraklardan koparıp her tarafı düşmanla çevrili bir adaya adeta hapsederek her şeyimize karışıp her şeyimize müdahale eden düşmanlarımızı ve hiç bitmeyen düşmanlıklarını bir iyice düşünüp adamakıllı kafa yoralım istiyorum.
Bu anma vesilesiyle istiklal Marşı’mızda kod’ları bulunan istiklalimizin izlerini dönüp dönüp hatırlamamız gerektiğini düşünüyorum. Bugünlere hangi yollardan geçerek geldiğimizin canlı tutulmasından söz ediyorum. İstiklalimize kast edenlerin bizi, hapsettikleri alanda verdikleri kadarına rıza gösterip oradan başımızı bile kaldırmamamız için; disiplinsiz davranışlar göstermemiz halinde içimizdeki güvenlerini kazanmış uşakları aracılığıyla defalarca dövdüklerini, bizi bize dövdürerek savaşlarını daha masrafsız hale getirdiklerini, doğrusu böylesi operasyonlarla çok iyi kazandıklarını, halimize bakıp büyük bir keyifle istedikleri operasyonu istedikleri şekilde yapan sadık bendelerinin şerefine kadeh kaldırdıklarını artık görelim diyorum.
Şu son operasyondan bir gün sonra ülkemize gelen bir Amerikalı bankalarımızı denetlerken başkentimizdeki bir başka Amerikalının beyanatı düştü manşetlere. Şöyle demiş: “İmparatorluğun çöküşünü izleyeceksiniz!” Demek ki operasyonun düğmesine okyanus ötesinde basılmış. Darbelerde olduğu gibi. Dün askerimize yaptırmışlardı, bugün başka güçlerimize yaptırdılar. Üstelik bu görevi başaran gönüllü mankurtlarımız, namazında niyazında ağızları dualı adamlar da hani. Her gün yanımızda, içimizde belki sohbetlerine katıldığımız adamlar!
İmparatorluk bir çöktü ders almamışız. Çökertilişinin yüzüncü yılında ikinci kez izleyecekmişiz. Her hafa İstiklal Marşı’mızı boşuna okumuşuz. Ayıp yahu! Ne yaptığını bilmiyorsan kimlerle aynı safta kimlerin yüce idealleri için buluştuğuna bak! İstiklal Marşı’nı okuyarak istiklalimizin izlerinde mi yürüyorsun işgalcilerimizin mi? Coğrafyamızda yaşananlara bak, gördüklerimiz nicedir şairin söylediği gibi değil mi?
“Irzımızdır çiğnenen, evladımızdır doğranan
Hey sıkılmaz, ağlamazsan bari gülmekten utan”
İstiklalimizin izleri silinmiş. Bu izlerin üstü nasıl kapandıysa, öyle temizlenmesi lazım. İstiklalimizin izlerinin silinmesine izin vermememiz lazım. Yıllarca ne dediğimizi bilmeden namaz kıldığımız gibi mili marşımızı da anlamadan okumuşuz.
Haberleri izliyorum. Operasyonda tutuklananların hangi suçtan tutuklandıklarına dair suçlar sıralanıyor. Bazı zanlılar hakkında birkaç saat içinde hazırlanan yüzlerce sayfayı bulan fezlekelerden söz ediliyor, kimi kanallar saatlerce nasıl elde edildiğini bilmediğimiz görüntüler, ne kadar doğru olduğunu bilmediğimiz belgeler yayımlıyor bültenlerinde. Çöküşümü izlemeye gelen Amerikalının parasının bizim paramız karşısında değer kazandığı, genel müdürü tutuklanan bankanın hisselerinin hızla eridiği, faizlerin de yükselmesiyle iki günde milyarlarca lira zarara uğradığımız belirtiliyor. Yabancı yatırımcının kaçtığı söyleniyor.
Başbakan Samsun’da konuşuyor: “Samsun, kutlu yürüyüşlerin başlangıç noktasıdır…” diyor.Bu sözden şunu anlıyorum: Milli kurtuluşumuz henüz tamamlanmamış. Yahut milletin çocuklarının kanlarıyla kazanılan bir savaştan sonra savaştıklarımıza ayaklarımızı teslim etmişiz. Buyurun prangalayın, demişiz.
Öyle olmasaydı okyanus ötesinden gelen bir ambargo müfettişi operasyondan bir gün sonra İstanbul’a gelip bankaların yöneticilerine ayar verebilir miydi? Komşu ülkelerle yaptığımız bir ticarette görevli bir bankaya yapılan operasyon çok anlamlı. Şu anda bu bankanın genel müdürü tutuklanmış durumda. Bu bankanın durdurulması konusunda Amerika’da daha önce girişimlerde bulunulduğu haberlerini de öğrendik. Bu sisli ortamda tam bağımsız bir ülke olduğumuz iddiası laftan öteye gidemiyor maalesef.
Ülkemizin dünya üzerinde bir parça itibar kazanmaya başladığı her zaman içimizdeki güçlerini kullanan düşmanlarımız bizi bizimle durdurmayı başardılar ne yazık ki. Ve ne yazık ki her defasında vurulan biz oluyoruz. Üstelik askeri de silahı da cephanesi de bizden.
İstiklalimizin izlerinde yürüyebilseydik bizi asla vuramazlardı.
Şairin dediği gibi “cephemizin sinesinde iman bir, acıma sevinme bir, gaye aynı vicdan bir” olsaydı ‘bu cephe sarsılmaz, cehennem olsa gelen göğsümüzle söndürür’dük.
“En büyük düşmanıdır ruh-ı nebi tefrikanın
Adı batsın onu İslam’a sokan kaltabanın” diye bir felakete karşı bizi sürekli uyarıp durmuştu rahmetli.
Yazık ki şairin uyarılarına aldırmadık.
Halbuki gücümüz tefrikaya son verebilme iradesini göstererek, parçalanan birliğimizi ‘doğrudan doğruya Kur’an’dan alacağımız ilham’la kopmayacak şekilde perçinleyebilmemizde. Bir inanabilsek ah!
İstiklalimizin izlerini unutmayalım, unutturmayalım!
Büyük şaire vefatının 77. yıldönümünde sonsuz rahmetler diliyorum.
Ruhu şad olsun!
Selamların en güzeliyle…
Hacı Halim Kartal 23 Aralık 2013