“Kutlu rüya görenler / Gülden yumşak olmalı
Hak yoluna girenler / Gülden yumşak olmalı.”der şair Yusuf Dursun
Kur’an ve iman hizmetkârları daima kalplerini kontrol etmeli, Allah rızasını esas maksat yapmalı. Başka bir maksadı takip edenler, maksatlarının aksiyle tokat yer.
Dünyaya ait menfaatler cam parçası hükmündedir. Dine ve ahrete ait hizmetler elmas gibidir. Cama sahip olmak için elmas feda edilmez, edene de akıllı insan gözüyle bakılamaz hatta akılsız, deli-divane olduğuna hükmedilir.
Risale-i Nur hizmetleri ve hizmet hareketi içinde olanlar, iman ve Kur’an’a hizmet dışında bir gaye takip etmemeli. Şan, şöhret, ikbal, servet, makam ve mevki peşinde koşan, iman ve Kur’an’a ihlasla hizmet edemez.
Dine hizmet etmek isteyenler, İhlas Risalesi’ndeki birinci düsturu asla akıllarından çıkarmamalı:
“Amelinizde rıza-yı İlahî olmalı. Eğer o razı olsa bütün dünya küsse ehemmiyeti yok. Eğer o kabul etse bütün halk reddetse tesiri yok. O razı olduktan ve kabul ettikten sonra, isterse ve hikmeti iktiza ederse sizler istemek talebinde olmadığınız hâlde, halklara da kabul ettirir, onları da razı eder. Onun için bu hizmette doğrudan doğruya yalnız Cenab-ı Hakk'ın rızasını esas maksat yapmak gerektir.”
Üstat Bediüzzaman, Yalnız Hakikat Konuşuyor isimli mektubunda, dine hizmeti, “maddî ve manevî her şeyden feragat mesleği” olarak niteler. Talebelerine, yalnız ve yalnız Allah rızası için çalışmayı tavsiye eder.
Dine hizmet hareketinin içine girip de makam, mevki, şöhret ve para veya dünyaya ait bir gaye takip edenler tokat yer, ahretlerini mahveder, hizmete de zarar verirler. Her zaman kalp kontrolü esastır.
Ameller niyete göredir, buyurur Sevgili Peygamberimiz (sav).
Hizmet hareketi içinde olan ve önemli makamlara gelen bazı kimseler bugünlerde görevden alınıp başka yerlere tayin ediliyor, sürgün ediliyor, soruşturma geçiriyor olabilir.
Evvela tayinleri kuldan, amirden, memurdan bilmek yanlıştır. Kul, fail-i hakiki değildir, esas fail, Cenab-ı Rabb’ül-Âlemin’dir. Beşer zulmeder, kader adalet eder.
Hadiselerin iki yönü vardır: Bir, zahire bakan insanların gördüğü cihet; ikincisi ise kaderin gördüğü yüz.
“Bazen zulüm içinde adalet tecelli eder, yani insan bir sebeple bir haksızlığa, bir zulme maruz kalır; başına bir felâket gelir; hapse de mahkûm olur; zindana da atılır. Bu sebep haksız olur, bu hüküm bir zulüm olur fakat bu vakıa adaletin tecellisine bir vesile olur. Kader-i İlahî başka bir sebepten dolayı cezaya mahkûmiyete istihkak kesbetmiş olan o kimseyi bu defa bir zalim eliyle cezaya çarptırır, felâkete düşürür. Bu adalet-i İlahînin bir nevi tecellisidir.”
Bazen de hadise görünüş itibariyle tamamen zulümdür fakat kader, başka hayırlı bir netice için hadisenin gerçekleşmesine fetva verir. Hz. Yusuf’un(as) Züleyha’nın iftirası üzerine hapse düşmesi görünüştü zulümdür. Hz. Yusuf hiçbir günahı ve kusuru yoktur, fakat kader, onu vezirlik gibi yüksek bir makama hazırlamaktadır. Hz. Yusuf, yedi yıl içeriden kaldıktan sonra hükümdarın gördüğü bir rüyayı yorumlar, hapisten çıkar, Mısır’a vezir olur, anne-baba ve kardeşlerine kavuşur.
Kâinatın Efendisi Hz. Peygamber’in (sav) Mekke’den hicreti görünüştü zulümdür. Bir gece Mekke kâfirleri evini kuşatılır, kendisini öldürmek ister. Cenab-ı Hak, Habib’ini (sav) korur, Yasin-i Şerif’in ilk âyetlerini okuyup evini saran zalimlerin yüzüne üfleyerek aralarından geçip gider. Hicret, görünüş itibariyle Mekke’den kaçış, hakikat yönünden İslam’ın önce Medine’yi sonra da Mekke ve bütün Arabistan’ı fetih hareketinin ilk adımıdır.
Hudeybiye Antlaşması görünüşte Müslümanların aleyhine hükümler taşıyordu. Mesela bir Medineli İslam’ı inkâr eder, Mekke’ye sığınmak isterse bunu yapabilecek; bir Mekkeli Müslüman olur Medine’ye sığınmak isterse Medine’ye kabul edilmeyecekti. Zaman içinde Müslüman olup Medine’ye kabul edilmeyen Mekkeliler, Mekke ticaret yolunu kesip kervanları soymaya başladılar. Mekkeliler lehlerine zannettikleri bu maddeyi değiştirmek istediler. Hudeybiye Barış Antlaşması sayesinde Müslümanlar, Mekke’deki akraba ve eski dostları ile görüşüp konuştular, İslam ve iman hakikatlerini onlara anlattılar ve birçok Mekkeli Müslüman oldu, Mekke’nin içi boşaldı ve fethe zemin hazırlanmış oldu.
Mekkeliler zulmetti, kader adalet etti.
Kader, hizmet hareketi içine giren ve Allah rızasından başka maksat takip edenleri tokatlıyor; hükümet cephesinde olup da “Biz her şeyi yaparız.” kibir ve gururuna kapılanları veya milletin verdiği iktidarı çıkar elde etmek için kullananları ikaz ediyor olabilir.
Hepimiz faniyiz, herkes kalbini kontrol etmeli.
“Kula bela gelmez Hak yazmayınca.
Hak bela yazmaz, kul azmayınca.
Hak kulundan intikamın kul ile alır.
Din-i irfan bilmeyen bunu kul etti sanır.
Bâri emri olmayınca sanki yaprak kıpranır.”
Önümüzde İslam Birliği ideali var. Bunlar geçici, daha iyi günler göreceğiz inşallah.
Beyin Vitamini: Bediüzzaman’ın Lem’alar adlı eserini, özellikle 20. Lem’a olarak bilinen İhlas Risalesi’ni Kur’an ve imana hizmet cehdi olanlara tavsiye ederim. Din hizmetleri mevki, makam, şöhret, para gibi dünyevî nimetlere tercih ve âlet edilmediğini nefsimize anlatmak için defalarca okunması gereken bir eser. (Lem’alar, Söz Basım Yayın. İrtibat: 444 24 14)