banner176

BİST
ALTIN
DOLAR
STERLİN
EURO

İman ve kanla yazılan bir destan Çanakkale. Gönüllere zafer muştusu sunan hikâyeler mahşeri…

Çanakkale Zaferi, cenneti canlarıyla satın alanların eseri.

Her şeyden vazgeçenlerin, geçebilenlerin imanları sayesinde kazandığı zafer...

Birkaç dakika sonra rahmeti rahmana ulaşacağı umuduyla abdest alıp Kur’an okuyarak huzura kavuşmaya hazırlananların inanmışlık destanı…

Nice ana kuzularının ciğerparelerini göremeden, eşine doyamadan, ana babasına sarılamadan ötelere kanatlanışının insanın içini burkan hikâyesi…

Çanakkale’nin neden geçilemedi, Çanakkale’de zafer kazandıran ruh ne idi?   

Bunu öğrenmeli ve yaşatmalıyız.

1915 yılında cephelerde yoksulluk vardı, silahlarımız eskiydi, donanmamız güçsüz.

Düşman korkunç silah ve asker üstünlüğüne sahipti.

Güçler arasında denge yoktu ama zafer Mehmetçiğe gülümsedi.

Silah ve teknolojik geri kalmışlığa rağmen Osmanlı, müthiş bir ruhî üstünlüğe sahipti. Ölürsem şehit olur cennete uçarım, kalırsam gazilik şerefini ömrümce taşırım inancı acılara, sıkıntılara, yokluk ve kıtlığa katlanma azmi verdi. Vatan için, din için ölümün üzerine yürüme aşk ve şevki... Cennete kanatlanır gibi cepheye koşmak ve düşman üzerine hücum etmek…

Çanakkale ruhu dediğimiz şey bu.

Bu ruhu anlatabilmek için Matarama Kan Doldu’yu kaleme aldım. Çanakkale zaferinin çerağını gönüllerde yakmak için.

Ne çok göz yaşartan hikâye var Çanakkale’de!.. Mesela Dardanos Bataryası komutanı Üsteğmen Hasan Hulusi. 17 Mart günü bir bebeği dünyaya geliyor. Albay Cevat, telefon edip batarya komutanına izinli olduğunu söylüyor. Hasan Hulusi cephedeki askerlerini ve cepheyi bırakıp bebeğini görmeye gitmiyor, gidemiyor. Din ve vatanı savunduğunu biliyor. Gitmek, cennet kokuları ile dünyaya gelmiş bebeğini görmek yerine cennete gitmeyi tercih ediyor. Şehidin ruh hâli ile savaşıyor, düşman donanmasına bomba yağdırıyor.  Üsteğmen Didar ismini verdiği bebeğini dünya gözüyle göremiyor. O hasret, hangi kelimelerle anlatılır? Evlat hasreti insanın yüreğine saplanır.

18 Mart günü, savaşın Çanakkale Deniz Zaferiyle taçlandığı gün… Üsteğmen Hasan Hulusi, Didar’ını göremeden ezel ve ebet sultanı Hz. Cemal’in “didar”ını görmeye gittiği gün. Böyle bir kavuşma saatinin geldiğini hissetti ve cepheden cennete uçtu.

18 Mart gecesi Albay Cevat, hayatını alt üst eden altın rüyayı hatırladı. Peygamberimiz (sav) beyaz sarıklı, beyaz elbiseli bir şekilde kendisine göründü, Karanlık Liman’da vav harfi yazmayı öğretti. Limana vav gibi, mayın döşenmeliydi. Uyandığında kendisini gözyaşları içerisinde ağlar buldu. Hayatının en güzel anıydı. Peygamberimiz (sav) savaşla ve kendisiyle ilgileniyordu. Rüyayı çok önemsedi. Boğaz’da kıyıdan kıyıya, suyun akışına dik olarak döşenmiş mayın hatları vardı fakat Karanlık Liman’da gemilerin manevra yapmasını önleyecek şekilde bir mayın hattı yoktu. Böyle bir hat savaşın seyri değiştirirdi.”

Albay Cevat, gece 24’ten sonra Karanlık Liman’a 26 mayını döşetti. Yüzbaşı Hafız Hakkı, o gece yaşadığı heyecana dayanamadı ve mayınları döşedikten sonra düşmana görünmemek için gemiyle geri dönerken kalbi durdu, şehitlik rütbesine yükseldi.

Ertesi gün Karanlık Liman’da manevra yapan İngiliz ve Fransız gemileri bu mayınları çarptı ve soğuk suların dibine gömüldü. Savaşın kaderi değişti.  

Çanakkale kahramanlarının imanı müthişti, düşmana ve ölüme meydan okudular.  Şehitlere vaat edilen cennete ulaşmak için çarpıştılar. Ulaşamadıkları zaman hayıflanarak bir sonraki vuruşmayı beklediler. Gönüllerdeki ve dudaklardaki Kur’an onları teselli etti, ayaklarını sağlamlaştırdı.

“Eğer bilirseniz Allah'a ve Resulüne inanıp mallarınızla ve canlarınızla Allah yolunda cihat etmeniz sizin için daha hayırlıdır.”

“Evet, siz sabır gösterir ve Allah'tan sakınırsanız, onlar (düşmanlarınız) hemen şu anda üzerinize gelseler Rabbiniz, nişanlı beş bin melekle sizi takviye eder.”

Çanakkale’de Mehmetçik, İlahi yardımlara mazhar oldu ve destanlar yazdı. Makineli tüfeklerle taranan ve siperden dışarı çıkmada zorlanan ordumuz, savaşı binlerce şehidin kanı pahasına zaferi kazandı.

 

Matarama Kan Doldu

 

Bigadlı Mehmet Çavuş, Arıburnu’nda şafakla düşmana süngü hücumu başlatanlardandı. Düşmanı siperlerinden geriye savurdu. Yetiştiğini süngüledi. Akşama kadar şehitlik kapmak için boğuştu. O gün de şehitlik rütbesini kapamadı. Akşam nöbet vardı. Karayörük Deresine indi, şırıl şırıl su akıyordu. Işıl ışıl Ay ışığında parlıyordu sular. Çavuş sevinçle dereye indi. Suda abdest aldı, matarasını doldurdu, arkadaşlarının yanına sipere geldi. Çavuş senin yüzün kanlanmış, dediler. Olamaz, dedi çavuş, yeni abdest aldım. Matarasını açtı, su niyetine bir yudum aldı. Tadı başkaydı, kan kokusu vardı kandı. Çavuş, birdenbire akşama kadar vuruşan ve şehitlik rütbesini kapan komutanlarını ve arkadaşlarını hatırladı. Gözleri nemlendi, boğazı kırk boğum oldu.

Matarasına doldurduğu şehit kanlarıydı.

Istırapla yüreği parçalandı. Dudakları şehitlerin aziz ruhlarına göndermek üzere Fatiha’ya sarıldı. 

Çanakkale, cennet rüyası gören Mehmetlerin matarasın kan doldurduğu şehitler diyarı.

Beyin Vitamini: Çanakkale’de matarasına kan dolduran yiğitlerin muhteşem destanını okumak için Nesil yayınları arasında çıkan Matarama Kan Doldu isimli romanımı tavsiye ederim. Okumak, anlamak, ağlamak ve Çanakkale ruhuna sahip olmak için…

İletişim: Moral-kitap 444 24 14; www.kitapyurdu.com.

 

Yorumlar
Adınız
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.