Türkiye’de son günlerde yaşanan çocuk kıtalleri, kadın ölümleri, küçük çocukları kaçırma, kız çocukları kaçırma olayları toplum vicdanında travma etkisi yaratıyor.
Sadece bu tür olayların yaşandığı yerlerde değil tüm Türkiye de vicdanlar yaralı sinir katsayıları yüksek olan toplum, adalet beklentisi içinde.
Cürüm niteliğindeki suçları işleyenlere verilen cezalar toplum vicdanı rahatlatmadığı gibi milletin adalete güvenin ide her geçen biraz daha azaltıyor.
Olayları sessiz bir şekilde izleyen erdemli insanlar beklentisi suçlulara mutlaka hak ettikleri cezaların verilmesi.
Ülkeyi yönetenler Maalesef ki yasaları kendi insani değerlerine, kendi inançlarından aldıkları referanslara sırt dönerek yaptıkları için toplum vicdanında bir türlü adalet sağlanamadı.
Yüz yıllardır önümüze tek hedef olarak koydukları emperyalist ve sömürgeci AB kriterlerine göre hazırladıkları yasalarla adaletin sağlaması görüldüğü mümkün olmuyor.. Olmaz elbette… Hani bir deyim var ya Müslüman mahallesinde salyangoz satmak gibi sen Müslüman bir memlekette insan hakları diye zinayı serbest bırak, idamı kaldır, hırsızı affet, katile af getir, çocuk katilleri cezaevlerinde besle sonra da bu toplum iflah olsun. İslam öncesi cahiliye denilen karanlık çağın tüm özelliklerini taşıyan günümüzde toplum hızla uçuruma doğru gidiyor.
Peygamberlik gelmeden önce Mekke toplumuna hâkim olan cahiliye fuhuş had safhada, doğan çocukların babası belli değil , bu sebepten kız çocukları diri diri toprağa gömülür olmuş , özgür insanlar köleleştirilmiş.
Haklının hakkını alabilecek haksızlığa hukuksuzluğa zulme karanlığa mazlumun, yetimin – kimsesizin hakkını savunacak kimse kalmamış ise, suçlulara gerekli cezayı veremez isen kurduğun bu sistem bir zulüm sistemi haline gelir . Zulümle hiç kimse abad olunmamıştır olunmazda o sistem bir gün gelir buna rıza gösterenlerin başına çöker.
Bir tarihi örnek verelim Mekke döneminde cahiliye haksızlıktan hukuksuzluktan rahatsız olan erdemli insanlar bu gidişata dur diyebilmek için kendi çaplarında örgütlenmesine sebep olan olayı hatırlayalım. Yemen in Zebid kabilesinden bir adam Mekke'ye satmak için bir deve yük mal getirir. Mekke'nin ileri gelenlerinden As b. Vail, Zebidî'nin mallarını almış fakat parasını ödemez. Zavallı Zebidî parasını almak için Mekke'nin güçlü ailelerine başvurdu ise de bir sonuç alamaz. Başvurduğu kimseler yardım etmek bir yana, aşağılayarak adamı kovarlar.
Uğradığı zulümden bağrı yanan Zebidî, bir sabah Ebu Kubeys dağına çıkarak Kâbe çevresinde toplanan Mekke halkına, "ey Fihr halkı" hitabıyla uğradığı zulmü şiir biçiminde haykırdı. Bunun üzerine Hz. Peygamber'in amcası Zübeyr bir daha böyle olayların tekrarlanmasını engellemek düşüncesiyle girişimlerde bulunur. Kendisine katılan Hâşim, Muttalib, Zühre, Esed, Hâris ve Teymoğullarının ileri gelenleri ile birlikte Mekke'nin zengin ve saygı değer adamlarından Abdullah b. Cud'an'ın evinde toplandılar. Uzun görüşmelerden sonra Mekke'de hiçbir yabancı ve yerli kimsenin zulme uğramasına meydan verilmemesi, hakları alınıncaya kadar mazlumların yanında hareket edilmesi yolunda karar aldılar.
Türkiye toplumunda böyle bir noktaya adım adım koşuyor. Hırsızların, çocuk katillerinin, küçük çocukları iğfal eden şerefsizlerin- ilkokul öğrencilerine uyuşturucu -hap satan kanı bozuklara mutlaka gerekli cezalar verilmeli... Sokaklarda cirit atan kötülüklere karşı kanunlar yüzünden polis savcı hâkimin elini kolunu bağlarsan kamu vicdanı yaralanmış demektir.
Hal böyle olunca da insanlar kendi adaletini arayıp uygulamaya başlarsa şaşırmayalım…
Toplumsal vicdan çoktan idam edilmişken bundan sonra suçlulara idamı getirseniz faydası olur mu ki!
Birini assan ne olur? Sistemin doğurduğu binleri var…