Dar’un Nedve Kusay b. Kilab’ın evidir. Kureyşli müşrikler, tüm işlerini Dar’un Nedve’de görüşürler ve kararları orada alırlardı. Merhum Elmalılı Hamdi Yazır tefsirinde Alak 96/suresinin 17. ayetinde şöyle demektedir. “O vakit çağırsın o kurultayını, meclisini.” İslam’dan önce Mekke’de kurulan, Kureyşlilerin toplandığı parlamento binasına Dar’un Nedve denir. Dar’un Nedvedekiler gibi müslüman kanı döken zalimler, vampirler Buharide geçen bir Hadisi Şerifinizde; “Müslüman eliyle ve diliyle diğer insanlara zarar vermeyen kişidir.” buyurduğunuz halde, utanmadan sıkılmadan haksız yere müslümanlara beddua edenlerin türedi Efendim…
Ey medeniyet şelalesi olan Medine’nin ebedi gülü… Oyun ve eğlenceden ibaret olduğu mal, makam, para, şöhret ve evlat gibi aldatıcı olan bu dünya ne acı ki bizi birbirimize düşürüp ruhumuzu aşağıladı. Resul ve Nebiliğinizden medet umuyoruz! Başımızdaki bunca kötülükler acaba şer olarak bildiğimiz hayır mıdır, yoksa hayır olarak bildiğimiz şer midir? Bilemiyoruz Efendim. Bizi görmediğiniz halde Allah (c.c.)’a iman eden kardeşlerimi görmeyi ne kadar çok arzu ediyorum, istiyorum. Kelamız hiç şüphesiz bizler için özellikle benim için büyük bir şeref ve haysiyet olarak kabul ediyorum. Gaflet uykusunda olan kisra sarayı gibi kalbimizi, Sava gölü gibi olan nefsimizin uyanmasına sebep ol Efendim…
Bilmem ki kabul edermisiniz Efendim. Kalbimin ve gözümün körlüğünü, dilimin, el ve ayağımın fersizliğini. Elimizden tutarmısınız? Efendim…
Ne hikmetse içki masasında boğulanların suda boğulanlardan daha fazla oldu…
Cahiliye dönemindeki kız çocuklar diri diri dipsiz kuyulara atılıp toprağa gömülürken, şimdilerde imanlı irfanlı mü’minelerin şeref taçları olan Başörtülerinden dolayı bayramdaaaaan bayrama müslüman olan aç kurtlar, pervazsızca saldıranlar türedi.
Oysa bir rivayete göre 1130 yıl yaşamış olan Hz. Nuh (a.s.)’a Cebrail (a.s.) sorar. Ey Peygamberlerin en uzun ömürlüsü! Dünya hayatını nasıl buldun? Hz. Nuh (a.s.) der ki; Dünya iki kapılı bir ev gibi! Birinden girdim, diğerinden çıktım. Diyen Nuh (a.s.)’un gemisine bile Allah (c.c.)’a isyan eden, alay edenler, itaatsizler girmediği halde nerden çıktı bunlar Efendim bildirenlerimiz de yok…
Yüce Rabbimiz (c.c.) Hz. Âdem (a.s.)’i ölümsüz olma isteği ile imtihan etti, Hz. İbrahim’i, Hz. İsmail ile imtihan etti, Hz. İsmail’i, canıyla imtihan etti, Hz. Yakub’u, Hz. Yusuf’la imtihan etti, Hz. Yusuf’u, Züleyha ile imtihan etti ve Hz. Eyyüb’ü sabırla imtihan ederek en güzel örneklerini sergilemişlerdir Efendim.
Ya bizim imtihanımız nedir? Diye soracak olursak nefsimize hiç şüphesiz alacağımız cevap, bizim imtihanımız, yetimleri görüp – gözetmek, açları - açıkları, yoksulu doyurmaktır.
Bizim imtihanımız, vermeyen ellerimiz, kaçmayan uykularımız, sevmeyen yüreklerimiz, gerçeği konuşmayan dillerimiz, varamadığımız secdeler, gözyaşlarıyla ıslatamadığız seccadeler, tutamadığımız oruçlar, veremediğimiz zekâtlar – sadakalar, bencilliğimiz, hırs ve ihtiraslarımız malımız, mülkümüz, makamımız, itibarımız, şanımız, şöhretimizdir. Bunlarla imtihan oluyoruz bizlerin doğru yolda başarılı olmamız için tut elimizden Efendim…
Hani Efendim bizler için buyurmuştunuz; “Bir mümin diğer bir mümin için birbirine kenetlenen tuğlalar gibidir. Birbirinden kuvvet alır.” Öyle olmamızı buyurdunuz. Maalesef pişmiş tuğla olduk amma, iki tuğla arasındaki kâmil iman harcımız eksik!
Ümmetim benden sonra yetmiş üç fırkaya ayrılacak, bir fırka müstesna diğerleri hep ateştedir. Onlar kimlerdir ya Resulellah! “Benim ve ashabımın yolunda olanlardır. buyurdunuz.
Ne acı ki imamesi dağılmış tespih taneleri gibi, sezin Ümmetim ve kardeşlerim dediğin bizler, size layık olmayan insanlar olduk bizleri affeyle. Yüzümüz yok ki kapınıza gelelim. Dua buyurun kapınıza gelelim hani bir zamanlar Veysel Karani Hz.leri kapınıza gelip geri döndü, nolur yalvarıyoruz bizleri kapınızdan dönmeden köle olup ayaklarınızın türabı olarak kabul buyurunuz Efendim...
Bir zamanlar Mekke’nin bülbülü olan Bilal-i Habeşi’nin okuduğu Ezandan, Kur’an’dan, dinden - dindardan hoşlanmayan kara baht’lılar türedi.
Dünya menfaatleri için bizim savaşımız İslam’dır diyecek kadar asi - mücrim ebu cehiller türedi…
Önceleri gibi rahmet bulutları yağmıyor gönlümüze – kalbimize - yüzümüze, elimize, hanemize, sokağımıza, beldemize, memleketimize...
Toprağın yanı sıra insanlar bile çağdaşlık adına senden kaçmak için hormonlaştı Efendim…
Ey Sevgililer sevgilisi. Kâinatın serveri, Allah (c.c.)’ın Habibi sana Ümmet olabilmek ne büyük şeref.
Sen dünyamızdan göçeli viran oldu bize her yer…
İnsanlık sohbetinizin manevi lezzetine hasret. Bizim size gelme cesaretimiz yok. Yüzümüz yok! Yok’lar yok’a karışmış. Yok ki Var…
Yüce Rabbimiz (c.c.) “Siz beşeriyet için meydana çıkarılmış en hayırlı bir ümmetsiniz. İyiliği emreder, kötülükten vazgeçirmeye çalışırsınız ve Allah’a inanırsınız.” Al-i İmran 3/10 buyurduğu halde Rabbimiz (c.c.)’in ve siz (s.a.v.)’in çağrınıza uyamadığız için utanıyoruz. Dizlerinizin dibinde oturmaya da, yüzümüz yok. Oysa siz kıyamet günü secdelere kapanıp “Ümmetimi isterim YA RAB!”, “Ümmetimi isterim YA RAB!”, “Ümmetimi isterim YA RAB!”, yalvaracağınızı biliyoruz. Ne büyük şereftir size ümmet olmak. Ümmet eyle Ya Rabb. Ümmet eyle Ya Rabb. Ümmet eyle Ya Rabb. Ümmetin cennete girmedikçe diğer ümmetler Cennete giremeyeceklerdir müjdesini de biliyoruz. Sezinle uğraşanların yarın mahşerde yüzünüze kırılmış kırk parçalı ayna gibi yüzlerinin hangi köşesinden bakacaklar acaba!
Her şeye rağmen seni çok ama çok seviyoruz. Şefaatinden nasiplenmeyi istiyoruz Ya Resulellah (s.a.v.) nolur ama nolur elimizi, gönlümüzü boş çevirme…
Nef’i için buyurduğun gibi bu acizide Ümmetinden sayarmısın. Elimden tutarmısın!
Ey Kâinatın güneşi, insu cin Peygamberi, sana binlerce salât ve selam olsun. Allahümme salli ala Muhammedin ve ala âli Muhammed…
Kıymetli dostlarım Kutlu İnsanın Kutlu Doğum anısına birkaç kelime karaladım. Rabbim ‘O’ (s.a.v.)’na cümlemizi Ümmet eyleyip vatanımızı milletimizi her türlü kazalardan belalardan muhafaza eylesin. Gelin Âmin diyelim. Her günümüz Muhammedi, Gecelerimiz “HİRA” olsun! Gül günleri hürmetine sevdiklerinize bir gül verin, gül veremiyorsanız, GÜLİVERİN!..