İnsanların iç dünyalarını, zihinlerini öğrenmek istiyorsanız kullandığı kelimelere bakacaksınız. Kelimeler bu alemleri ve oralarda olup bitenleri az çok yansıtan aynalara benzer. Hayata dönük, yaşamaya ve yaşatmaya ayarlı bir program mı seçmişiz yahut ölmeye ve öldürmeye endeksli bir yüzümüz mü var? Bunu anlamanın yollarından biri de gündelik hayatta en çok kullandığımız kelimelere bakmaktır.
İddiam şundan ibarettir: Bu ülkede kolay ölünür; çünkü maliyeti sıfıra yakındır ölümün yani oldukça ucuzdur. Nedeni yaşarken yüzümüzün daha çok hayata değil de memata yani ölüme dönük olmasıdır. İspatı ise ifadeye çalıştığım gibi ‘ölüm’ kelimesinin dilimizde hangi sıklıkta kullanıldığıdır.
Bakıyoruz:
Tehditlerde ölüm:
Doğduğuna pişman ederim!
Kemiklerini kırarım!
Öldürürüm!
Gebertirim seni!
Bana bak, kanını içerim!
Beni katil mi edeceksin?
Söyleyin ona, ölümlerden ölüm beğensin!
Aşırı yorgunluklarda:
Öf, öldüm!
Aşırı sevgide:
Senin için ölürüm be!
İlahi, sen insanı öldürürsün!
Gülmekten kırıldık veya öldük.
…
Belki bu yüzden kolayca ölüyor veya öldürüyoruz.
Gerçekten ne çok ölüyoruz.
Sanki hayata dönük olması gereken yüzlerimizi memata yani ölüme dönük olanla değiştirdik.
Yollarımızın kana bulanmadığı gün var mı?
Silahlı bıçaklı kavgalarla savaş provaları yapmadığımız gün var mı?
Kimi denizlerimiz, ırmaklarımız, barajlarımız ve hatta bazı sulama kanallarımızın adları yaz aylarında çocuk ve gençlerimizin boğularak öldükleri haberleriyle birlikte anılır.
Bazıları daha analarından doğmadan tanışırlar ölümlerle!
Yazık!
Yahya Kemal Beyatlı’nın ‘Eylül Sonu’ şiirinde ölümden şu şekilde söz edilir:
“Ölmek kaderde var bize ürküntü vermiyor;
Lakin vatandan ayrılışın ıstırabı zor”
Şairin ölümü büyük bir tevekkülle kabul edip de lakin bağlacıyla ifade ettiği ıstırabını anlayabiliyoruz. Biz de bu mantığa paralel şu kabil cümleler oluşturabiliriz:
Evet, ölmek kaderde var; lakin Allah’ın verdiği canı bir can karşılığı olmadan almak yani öldürmek cinayettir.
Ölmek kaderde var; lakin Allah’ın arzında Allah’ın verdiği sayısız rızıklarla yaşamak ve şükreden bir kul olarak sorumluluk şuuruyla varlığını iyilik ve güzellikleri çoğaltma çabasına bağlı yaşayacakken her şeyini Allah’ın lutfuna bağlı varlığını yer yüzünde bozgunculuk ve fesat çıkararak, hoşlanmadıklarını yok ederek harcamak ne kötü!
Ölmek kaderde var; lakin vazifemiz insanca yaşmak ve yaşatmaktır.
Ölmek kaderde var; lakin yaşadığı her anının hesabını ak alınla verebilme şuuru ile değerlendirebilenler belki hiç ölmeyecekler.
Ölmek kaderde var; lakin yalnızca Allah’a karşı sorumluluk bilinciyle yaşayanlar için mahzun olmak yoktur.
Ölmek kaderde var; lakin ölümün bir yok oluş, bitiş değil başka bir hayata doğuş olduğuna inanlar için şair Cahit Sıtkı Tarancı’nın “Ölümden Sonra” şiirine korkusunu yaşadığı keder yoktur; onların öldükten sonra arayanları soranları olur, olacaktır.
“Öldük, ölümden bir şeyler umarak.
Bir büyük boşlukta bozuldu büyü.
Nasıl hatırlamazsın o türküyü,
Gök parçası, dal demeti, kuş tüyü,
Alıştığımız bir şeydi yaşamak..
Şimdi o dünyadan hiçbir haber yok;
Yok bize arayan, soran kimsemiz.
Öylesine karanlık ki gecemiz,
Ha olmuş ha olmamış penceremiz;
Akarsuda aksimizden eser yok.”
Ölmek kaderde var; lakin tek ve en önemli borcu yaşatmak olanlar anlık öfkeleri, geçici hevesleri ve ihtiraslarıyla bencillik ederek fani dünyayı başkalarına zindan ederek, hayatı cehenneme çevirerek erken öldürüyorlar çıkarları icabı karşılarına kim veya ne çıkarsa.
Ölmek kaderde var; lakin katliamlara kader diye diye kaderi de sağ bırakmadık.
Selamların en güzeliyle…